Bugün anneannem geldi aklıma biliyor musun? Çok harbi bir kadındı çok.. Ah! Ruhu rahmet istedi... Nur içinde yatsın... Kadınlık gururu yüzünden, 41 yaşında ayrılmış dedemden. Ne o, dede küçük bir çapkınlık yapmış. Bu duruma dayanamamış. İki çocuk , yani annem ve dayım zaten büyükmüş. Gururundan asla taviz vermemiş anneannem. O yıllarda dul yaşamak kolay mı? Aile ne der, konu komşu ne söyler? Alışkanlıklar, geleneksel düşünceler var. Böyle bir durumda boşanmazmış ki kimse... Hatta otururmuş kumalar aynı evde... Ama benim anneannem bu! Çok gururlu bir kadındı çok... Burnunu asla eğmezdi yere. Aldırmazdı kimselere... Ogünün kadını değildi ki ulaşmıştı çoktan geleceğe... Hem eski Türkçe bilirdi, hem de yeni Türkçe... Hem Kur'an okurdu, hem gazete... Dedemin durumunu öğrenince... Kalemi kırmış...Yılların evliliğini bir anda bitirmiş. İlk kadın hakları devrimcilerinden biridir bence. Okadar insanı karşısına aldığına ve umarsızca buna göğüs gerdiğine göre!
Bugün hava nasıl sıcaktı, anlatamam! Sanki çok günahkar biri düşmüş cehenneme, okadar canhıraş bağırıyor ki, ağzından çıkan sıcak nefesi değiyor tenimize... Sıcak hava cennet esintisi olamaz, cehennem esintisidir kesinlikle... Zaten çok ısındı mı, "cehennem gibi" denmez mi havaya, denir elbette. Şımarık bir aydır yaz. Ay,ay!... Sadece kendisiyle sarıp sarmalamak ister insanı. Kimse kimseye dokumak istemez bir kez bile. İşte ben İzmit'te yürürken bu düşüncelerle, baktım bir sevgili, benim düşüncelerimin tam tersine, sarmaş dolaş dolaşıyorlar önümde. Anneannem o an aklıma geldi işte.. Bak şimdi şöyle... Anneannem ve annem yürüyorlarmış birlikte. Aynı benim gördüğüm gibi bir sevgili görmüşler, oğlanın eli kızın belinde. Çöp gibi bir oğlan, ipince... Hayırsızın biriydi fikrimce...Atilla İlhan boşuna Üçüncü Şahsın Şiiri dememiş bu şiire. İşte bir 3. şahıs karışmış işlerine... Dinle bak, tam yanlarından geçiyorken, anneannem bastonuyla vurmuş çocuğun eline. Çocuk ne olduğunu şaşırmış, bakmış hiddetle.. Anneannem demiş "Sen utanmıyor musun? Beni görüyorsun. Neden elini kızın belinden çekmiyorsun?" Çocuk dellenmiş tabi, yaşlı falan diye görmemiş anneannemi gözleri.. Demiş "Ne diyorsun kadın sen?" Üstüne üstüne yürümüş. Annem korkmuş durumdan. Bakmış çocuk yaşlı demiyecek, anneanneme girişecek... Sağ elinin işaret parmağıyla vurmuş bir kaç kere kendi alnına... Gösteriyormuş anneannemi, işaret parmağını kendi alnına vuruyormuş sürekli... Çocuk " Haaa! Anladım" demiş. "Tamam, bu kadın deli.. Öyleyse peki!" Yollarına devam edip gitmişler. Anneannem neden birden vazgeçti çocuk, gitti anlam verememiş. Ama bakmış ki çocuk artık sarılmıyor kıza, söylenmekten vazgeçmiş. Annem bunu bana anlattığında:"Anne, ne ayıp yapmışsın! İşaret diliyle de olsa, annem deli dedin öyle mi ?" Hayret vallahi !" demiştim şakacıktan."Napayım, böyle bir çözüm buldum. Yoksa çocuğun gözü dönmüştü, dövecekti annemi." demişti. Ne tatlılardı!
Ahh! Kış!... Mevsimlerin en şefkatlisidir kış... Sarılmanın, sarmalanmanın, çay demlemenin, sinemaya gitmenin, buram buram dumanı tüten bir tas çorbayı beraberce içmenin, ayakkabısı olmayana ayakkabı almayı, yakacağı olmayana yardımcı olmayı düşünmenin mevsimidir kış. Battaniyelere sarınmanın, rüzgarı tende hissedince, yaşıyorum demenin, üzerindeki ceketi sevdiceğine vermenin mevsimi... Kış mevsimi, "bir insanın başka bir insan için yapıldığının delili" değil mi yazarın dediği gibi... Bu bir özlem yazısı... Biliyorum çok erken... Ama kışı şimdiden çok özledim ben!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder