Bazan  Hayal Kahvem'e yazı yazıyorken, senle oturmuşuz da karşılıklı muhabbet  ediyormuşuz gibi hissediyorum.  Mis gibi kokan kahvelerimiz ellerimizdeymiş mesela. Ben oturuyorum büyük battal  koltukta... Ayaklarımı göğsüme toplayıp, kollarımla ayaklarımı  kucaklamışım hatta. Bilirsin ayaklarımı toplamadan duramam, muhabbet  ederken bile ayaklarımın yerden kesilmesi gerekir illa. Sen ise tekli  koltukta, her zamanki gibi anlattıklarıma  şaşıra şaşıra beni dinliyorsun. Bu kez, eski günlerden bahsetmiyorum.  Paşa çayları, pötibör bisküviler, annemin çamaşır yıkama ve kabul  günleri gelmiyor aklıma. Bu kez dertleşmek istiyorum seninle, edebiyat hakkında.
  "Biliyorsun, Hayal Kahvem'e yazmaya başlamadan önce, sadece iyi bir okurdum. Haydi yaşadıklarımla ilgili yazdıklarım  neyse de, edebiyat konusunda yazdığımda, bazen inan ki korkuyorum."  Yüzüme hayretle bakıyorsun. "Evet," diyorum sana "Evet, gerçekten  korkuyorum. Ben edebiyatçı değilim ki, sadece edebiyatı seven biriyim.  Yazdıklarım benim kapasitemle sınırlı tabii. Sevdiğim yazarları ve  eserlerini, bildiğim, hissettiğim kadarıyla yazıyorum. Benim farketiğim o  kadar çok kelime hatam oluyor ki, yazar ve şairler hakkında  bildiklerimi paylaşırken kimbilir ne yanlışlıklar yapıyorum." Kaşlarını kaldırıyorsun. Anlıyorum. Arkadan neler söyleyeceğim diye  meraklanıyorsun. Camdan dışarı bakıyorum. İnce ince yağmur yağıyor.  Nasıl hüzünlü bir hava.  Diyorum ki: "Allahaşkına, ben edebiyatçı  mıyım ki? Değilim biliyorum. Ben edebiyatla ilgili yazarken, beni  etkileyen yazar ve şairleri yazıyorum. Mesela kimi zaman Ahmet Haşim hakkında  yazıyorum. Cüretkarlık mı bu şimdi? Niye ki? Ahmet Haşim beni en çok  etkileyen şairlerden biri. 1885 yılında Bağdat'ta doğmuş. 12 yaşına  kadar Arapça konuşmuş. Oniki yaşında annesi ölünce babasıyla İstanbul'a  gelmiş. Türkçe öğrenince de Galatasaray Lisesi'ne girmiş. Ahmet Haşim'in  hayatını okuduğumda, aklıma Refik Halit Karay'ın Eskici adlı öyküsü  gelmişti. O kadar benzetmiştim ki, öyküdeki Hasan'la Ahmet Haşim'in  gerçek öyküsünü. Öyküdeki Hasan'ın annesi ve babası ölünce,  Filistin'deki halasının yanına gönderirler ya hani... Orada Arapça  konuşulmaktadır. Hasan küçüktür. Arapça bilmez. Türkçe'yi özler ve  uzunca zaman hiç konuşmaz. Hep susar. Sonra eve gelen bir eskici Türkçe  konuşunca, Hasan memleketinin bir deresini, bir rüzgarını, bir türküsünü  dinliyormuş gibi çoşar. O suskun Hasan gider, çağıl çağıl konuşan Hasan  gelir hani. Hatırladın mı? Sonra eskicinin işi bitip, toparlanmaya  başlayınca, Hasan ağlamaya başlar hani. Hıçkıra hıçkıra, katıla katıla  ağlamaya başlar. Ne güzel ve etkili bir öyküdür. Ahmet Haşim'in yaşamı  da, sana göre Hasan'ınkine çok benzemiyor mu? Annesi ölüyor. 12 yaşına  kadar Arapça konuşmuş, dilini hiç bilmediği İstanbul'a geliyor. Kimbilir  ne fırtınalar esmiştir ruhunda, öyle değil mi? Sonra Türkçe öğreniyor.  Galatasaray Lisesi'nden sonra Hukuk bitiriyor. Tevfik Fikret'in  öğrencisiymiş. Tam Servet-i Fünun zamanı ya hani. "Karlar, Ki sessizce  arasıra ağlar" diyen, o şahane Elhan- ı Şita yani Kış Ezgileri şiirinin  sahibi Cenap Şahabetin'den çok etkileniyor."
  "Biliyor  musun, Ahmet Haşim'in yalnızlığını içimde hissetmişimdir çok defa."  diyorum. " Çünkü zamanının şairleri ve yazarları tarafından hep  dışlanmış. Mesela aynı dönemlerde yaşayan Yahya Kemal Beyatlı ya da  Nazım Hikmet gibi toplumcu yada ulusçu şiirler hiç yazmamış. Şiirlerinde  Arapça ve Farsça çok kullanmış. Bu nedenle Nazım Hikmet kendisine  "Bağdadi şaklaban" demiş. Yahya Kemal "Bağdatlı fellah" demiş. Ne fena  değil mi?" diyorum. Muzipçe tebessüm ediyorsun. Biliyorum sen de, Ahmet  Haşim'in şiirlerini sevmiyorsun. Şiirlerinde kullandığı kelimelerden hiç  haz etmiyorsun da, bazı kelimelerini itici bulup, şiirin sihrini  bozduğunu düşünüyorsun. Tam konuşmak için, dudaklarını kıpırdatıyorsun  ki, ben hemen atlıyorum ve konuşmaya tekrar başlıyorum.
  "Yoo!"  diyorum. "Yooo! Haksızlık bu. Her şairin aynı tarz şiirler yazması şart  mı? Ahmet Haşim toplumcu şiirler yazmamış da, daha dar alanda  derinleşmeyi tercih etmiş. Ne olacak ki? Zaten Ahmet Haşim şiiri bir  gerçeğin habercisi ya da güzel konuşma sanatı olarak görmemiş ki. Ona  göre, anlaşılmak için değil, hissedilmek için yazılır şiir. Şiir Ahmet  Haşim'e göre müzik ile söz arasında ama müziğe daha yakın bir dildir.  Önce anlam bulmak için onun şiirlerini okumak doğru değil. Onun  şiirlerini okumak bir melodiyi hissetmek gibidir. " Biliyorum hiç hak  vermiyorsun bana. Daha fazla beni dinlemek istemiyorsun hatta. Önümde  duran Ahmet Haşim'in Göl Saatleri adlı kitabını eline veriyorum. "Açar  mısın içindekiler bölümünü, lütfen." diyorum. Açıyorsun. "Bak," diyorum  sana. "Baksana şiirlerinin adlarına. Siyah Kuşlar, Mehtapta Leylekler,  Karanlıkta Beyaz Kuşlar, Kuğular, Yarasalar... Sen ki hayvanları benden  daha çok seversin. Peki söyler misin kuzum, bu kadar çok hayvan isimleri  kullanarak şiir yazar bir şairi nasıl sevmezsin?" Yanakların mı kızardı  yoksa ben mi öyle hissediyorum? Diyorum ki sana" Ah! Ahmet Haşim  şairlerin en garibidir. Hayvanların kardeşidir. Tam bir hayalcidir. Bir  Belde adlı şiirinde şahane hayali bir belde çizer. Hayalgücüyle insanı  kendinden geçirir. Hep çağdaşları tarafından ötelendiği, iteklendiği  halde, kararından vazgeçmemiş bir savaşçıdır da, başını dimdik tutan,  göldeki bir kamış gibidir. Seherdir, sabahtır, öğledir, öğleden  sonradır, akşamdır, gecedir, gece yarısıdır... Ama en çok akşam olmak  yakışır Ahmet Haşim'e. Kamış olmak yakışır bir de. Hani gölde, tek  başına, mağrur, dediği dedik, bir o kadar da hüzünlü akşam saatlerinde  göldeki kamış misali... O zaman demelidir ki tekrar: "Akşam yine akşam  yine akşam... Göllerde bu dem bir kamış olsam..."




 
 
Gözlerinin kahvesinden koy ömrüme,
YanıtlaSilKırk yılın hatrına "Sen" kalayım.
Hocam bu dizeler Ahmet Haşim'e ait olmalı değil mi? Hiç duymamıştım. Teşekkür ederim.
YanıtlaSilÇok güzel bir hikayedir Eskici. Daha çok yeni tekrar okudum ve yine gözlerim doldu. Bu kadar kısa sürede sizinle iki ortak nokta bulmak çok hoş oldu. Çok güzel bir yazıydı, Ahmet Haşim okuma isteği uyandırdı bende.
YanıtlaSilBu dizeler; Cemal Süreyya'nın..
YanıtlaSil