Depremde ofisim kullanılmaz duruma geldiği için, işyeri değiştirmek durumunda kalmıştım. Muhtelif yerlerde işime devam ettikten sonra, bir müşterim deniz kıyısındaki bir dairesini kiraladım. Yıllardır yaşadığım Değirmendere,depremden önce Kocaeli'nin en güzel sahil kasabasıydı. Nezih ve keyifli bir ortamı vardı. Herkes birbirini tanırdı. Belediye'nin Sanat Evi'nde 7 den 77 ye her yaşa uygun dans, müzik, resim,heykel gibi kurslar düzenlenir, geziler yapılır, cuma akşamları İzmit'teki sinemalara ücretsiz belediye araçları çalışırdı. Yaz geldiğinde, Değirmendere Uluslararası Fındık Festivalinde, dünyanın heryerinden gelen sanatçılar, kasabanın parkında, açıkhavada heykeller yaparlardı. Galiba halen bunlara benzer birşeyler yapılmaya çalışılıyor kasabamızda...Ama biz insanlar eski biz değiliz ki! Çok sular aktı bu köprülerin altından! Ruhumuzu diri tutmaya gayret etsek de çok normal olduğumuzu düşünmüyorum kimi zaman. Hayatın bir anda elinizden kayıp gidebileceğine şahit olduğunuz için,bu da mı başıma gelecekti demenin kifayetsizliği anlaşılıyor. Her beterin daha beteri gerçekten var!Allah yazmasın yeter ki! Başa gelen çekiliyor. Her iyi an çok önemli. Ertelemenin anlamı yok. Eğer şu an siz,aileniz,arkadaşlarınız,komşularınız,dostlarınız iyiyse daha ne olsun öyle değil mi? Hayatta daha mühim bir şey yok ki! İlla ki sağlık olsun! O kadar!
Böyle diyorsunuz da dünyada olanlardan nasıl etkilenmeden durabileceksiniz?
Mümkün mü? Savaş varsa eğer, ki var! Sizin depremden sonraki halinizi , oturdukları yerde televizyondan seyreden insanlar gibi, şimdi siz seyrediyorsanız onların durumunu oturduğunuz yerde televizyondan, mutlu olmanız mümkün mü?
Hayat; küçük, anlık mutluluklardan ibaret.
Öyle bir şey galiba.
Daha tam anlayamadım da! Yaptığım sadece anlamaya biraz gayret etmek!
Ben şimdi gene ne yazacaktım, konuya nasıl başladım? Aslında diyecektim ki, ofisini kiraladığım sevgili müşterim dün gelipte Dalgıçlık Okulu'nu sigortalatmak isteyince, daha önce seyredip bayıldığım bu film geldi aklıma:
Derinlik Sarhoşluğu.
İnsan doğduğundan beri deniz olan bir yerde yaşamışsa, denizsiz bir yerde yaşamayı düşünmesi mümkün değildir. Bir kere hiç unutmam, Gönen'de yaşayan bir arkadaşıma gitmiştim. İki gün kaldım. Gözüm bir şey arıyor ama bir türlü nedir aradığım çıkaramıyorum. Sonra bir ara gözüm gökyüzüne ilişti. Koca bir mavilik görünce.. Bağırarak dedim ki:
"Aaa! Deniz! Deniz yok burada!
Deniz olmayan bir yerde nasıl yaşanabilir bilemem. Girmesek de şu Marmara Deniz'ine...İşte orda...Gözüm görüyor ya. Yetiyor bana. Görmeliyim ama. Mutlaka. Koca bir mavi sonsuzluk. Vazgeçemediklerimden biri de denizdir.Gözüm, gönlüm alışmış bir kere!
Peki deniz seven biri denizi konu edinen bir filme delirmez mi?
Hem de nasıl delirir! İşte Derinlik Sarhoşluğu deniz merkezli bir film olduğu için başucu filmlerimden biridir. Ama sadece deniz nedeniyle değil, filmin yönetmeni Luc Besson. Leon, 5. Element gibi unutulmaz filmlerin yönetmeni. Oynayanlardan biri Luc Besson'un en favori oyuncusu Jean Reno ki ben de bayılırım kendisine. Konu Sicilya da geçer. Bir Akdeniz sahil kasabasında yaşayan iki arkadaşın denizdir oyuncakları. Denizle oynarlar,deniz de yarışırlar, denizle büyürler.
Derinlik Sarhoşluğu aslında oldukça eski bir film. 1988 yapımı. İki arkadaşın bir kadına olan aşkları, iki arkadaşın birbirlerine olan bağlılıkları, dostlukları,rekabetleri, iki arkadaşın denize ve dalmaya olan sevdaları... Şahane müzik, olağanüstü görütülerle kimi duygulanıyor, kimi gülüyorsunuz. Gene muhteşem dialoglar,müzik ve görüntüler ile şahane bir kombinasyon oluşturulmuş ve sevgili yönetmenimiz Luc Besson'un öykü anlatıcığı ile birleşince, ortaya unutulmayacak bir film çıkmış. Eğer seyretmeyen varsa tavsiye ederim.
Derinlik şarhoşluğu halk arasında vurgun dediğimiz olayın sempatik söylemi olmalı. Bu gerçek sarhoşluk gibi etkiliyor. İyi düşünememe, cesaretin çok artması ve korkunun azalması gibi durumlara neden oluyor. Eğer bu sarhoşluğun bir kez tadını almışsa insan sanırım vazgeçemiyor.
Dalmak, daha derine dalmak, hep dalmak istiyor.
Müşterim, Dalgıçlık Okulu'ndaki kurslara katılmamı tavsiye etti. Zaten sigortalamadan önce, gidip görmem gerekiyor. Gideceğim gitmesine de kendimden korkuyorum. Ya dalma kursuna katılmayı dayanamaz kabul edersem?Sonra her işte olduğu gibi abartırsam dalmayı?Ya derinlik sarhoşu olursam? O nedenle Dalgıçlık Okulu'na gitmeden önce Derinlik Sarhoşluğu filmini seyretmeliyim. Kendime gelmeliyim!
cok hoşş.. ne zaman zaman bulur.. ne zaman seyredersin bu filmleri arkadaşım..hadi seyrettin..nerden aklında tutar ..nasıl iş hayatınla ilintilersin..hele bir de o tanımadığım adama yönetmenimiz dememişmisin..
YanıtlaSilvildancığım.. yazını cok begendim.. yapmadığın bazı sporlar bırak kalsın lütfen:) küveti doldur mesela. Nefesini tutup bat.. bakalım kaç saniye dayanıyorsun..hem ayağını yengeç mengeç de ısırmaz. diymi. bize lazımsız kızım..
YanıtlaSilaklımı bırakma sen de..istersen görüşmeye ben de geliyim .. sevgiler
Kardeşim özlemişim seni. Blog da olmasa görüşemiyeceğiz nerdeyse öyle değil mi?
YanıtlaSilBu eski bir film Dilekcim ama mutlaka seyretmelisin! Gene bu filmde de oynayan Jean Reno oynuyor. Bir de Natalie Portman ama ne küçük...O da şahane bir filmdir. Görmüşsündür mutlaka! İşte bu filmlerin yönetmeni luc Besson.
Eee! Artık sen de unutmazsın şimdi:)
Canım,sen de seversin denizi ve Değirmendere'yi. Şimdi biraz uzak kaldın biliyorum ama burdayız biz ve bekliyoruz seni:))
Hasretle öpüldünüz! Dilekcim bu arada yarın 11 de sinemadayız Kirpi'de... Kısmetse... Bekleriz:)
Selam Hayal kahvesi, denize özlem, sinema sevdası artıııııı Luc Besson ve Jean Reno hayranlığı bende var oldukça dedimki bu filmi izlemeliyim. hadi bakalım nereden bulacağız veya satın alacağız..hayırlısı..tavsiye için teşekkürler..bu arada ben de yelkencilik kurslarına gitmediğime çok pişmanım..dalmak zor iş ama..o borundan hem nefes almak hem vermek..genelde bulanık olduğunu düşündüğüm o büyük sularda yanlız yanlız panik olmamak..moral bozmadım inşallah..size kolaylıklar diliyorum ..güzel yazılarınıza devam edin lütfen merakla bekleyenler var..:)
YanıtlaSil