Dün yazdığım yazıda aklım nedense Dede Korkut’a kayınca, bu kez Murathan Mungan’ın Yedi Kapılı Kırk Oda'sını hatırladım. Bu kitapta yer alan yedi öykünün ilki Dumrul ve Azrail’di. Fantastik öyküler bizim folklorümüzde büyük yer tutar. Küçüklüğümde amcam şahane korku masalları ya da Dedem Korkut hikayeleri anlatırdı. Bir Tepegöz hikayesi vardır ki! Bir nevi yeraltı ruhuydu sanki...
15. yüzyılda yazıya döküldüğü düşünülen, Dede Korkut anlatılarından, Deli Dumrul’un öyküsünü bilirsiniz. Hani Oguz'da kuru bir çayın üzerine köprü yapan, geçenden 33 akçe, geçmeyenden 40 akçe alan Deli Dumrul adında biri vardır. Köprünün yanındaki obada bir yiğit ölünce, Azrail’e meydan okur Dumrul. Hani bu durumu Allah’a ters gelir de Azrail’i bu kez Deli Dumrul’un canını almaya gönderir. Azrail Dumrul’a görününce, Deli Dumrul kılıcını çeker. Azrail bir güvercin olur uçuverir ve Dumrul’a Allah’a kendisini affetmesi için yalvarmasını önerir. Deli Dumrul Allah’a “alacaksan canımı sen al” der. Bunun üzerine Allah Dumrul’a hidayet eder. “Canı yerine can bulsun, kendi canı azad olsun” buyurur. Dumrul kendi canı yerine can vermesi için, önce babasına sonra annesine gider. Her ikisi de “dünya şirin ve can aziz” derler ve canlarını vermek istemezler. Dumrul bu kez çocuklarının annesi, karısından can ister kendi yerine. Karısı “benim canım canına kurban olsun “ der ve canını vermeyi kabul eder. Azrail tam kadının canını alacakken, Dumrul “ alacaksan ikimizin canının da al” diye yalvarır. Bu halleri Allah’a hoş gelir ve Dumrul ile karısına yüzkırk yıl ömür verir. Onların yerine Dumrul’un anne ve babasının canını alır. İşte böyle… Hatırladınız değil mi? Çok bildik bir Dede Korkut hikayesidir bu.
Murathan Mungan Yedi Kapılı Kırk Oda adlı kitabında, Doğuya ait masalları günümüze uyarlamış. Dumrul ve Azrail öyküsü de şimdi anlattığım Dede Korkut anlatımı tadında. Ne yapmış peki? Daha önce dinlediğim bu hikayeyi, kendi kelimeleri ile reklendirip, şekillendirmiş. Kendine göre kurgulamış. Azrail’in süzülerek yeryüzüne inişiyle başlatır öyküyü. Köprüyü Azrail’in gözünden bir insanmış gibi tasvir eder. Mesela taşlarının dizilişinde bir dilsizlik olduğundan söz eder.
"Köprüden çok bir gize benziyor. Güçlü ve hüzünlü. Saklısında, iç sızlatan, henüz kelimelerini bulamamış bir hikayesi varmış gibi. Taşları yumuşatan bir keder" diye düşünür Azrail. Görevi gereği yüzyıllardır çok can almıştır Azrail ama bu kafa tutan yürekli Deli Dumrul içinde değişik bir şeyler kıpırdatmıştır. Son paragrafa kadar saklı kalan bir durum mevcuttur öyküde. Ve öykü sonunda okuyucuyu şaşırtan bir finalle son bulacaktır.
Orijinal öyküde önce babaya sonra anneye can istemeye gider Dumrul. Murathan Mungan’ın öyküsünde ise önce anneye sonra babaya gider. Can vermezler kendisine. Orijinalden farklı olarak, bu öyküde Dumrul’un canı yerine karısı da canını vermez. Dumrul dumura uğrar bu durumda… (-Hey, dumura uğramak bu öyküden mi geliyor! Ben mi şimdi uyduruyorum yoksa! )
Deli Dumrul'un canına can verecek, başka kimsesi kalmamıştır. Azrail’e döner ve artık canını alabileceğini söyler. Hımm!.. Şimdi öykünün sonunu buraya yazmalı mıyım acaba? Öykünün sonu gerçekten oldukça şaşırtıcıdır. Merak eden kitabı alır okur:)
Merhaba sizden birşey isteyebilirmiyim
YanıtlaSilBenim proje ödevim var da deli dumrul ile dumrul ile azraili biçim ve içerik yönünden karşılaştırmam lazım bana yardım eder misiniz?
YanıtlaSilElbette Enes, nasıl yardımcı olabilirim?
SilNolur devamını yazın çok merak ettim.
YanıtlaSil