Hani Uzakdoğu Hikayeleri vardır ya. Binbir Gece Masalları falan. Ya o kitaplardan birinde okumuştum. Ya da birilerinden duymuştum. Nerede duyduğumu ya da nerede okuduğumu hatırlamıyorum. Bir Kötü İle Seksen İyinin Hikayesini sen de duymuş muydun? Eski devirlerde ve uzak diyarlarda, bir adamın çok fena, çok kötü huyları olan bir oğlu varmış. Ailesi, akrabaları bu çocuktan çok utanırlarmış. Tanıdıklarından biri, bu dertli babaya şöyle bir akıl vermiş: “ Dağda, kırda büyümüş, kötülük nedir bilmez, terbiyeli, edepli 80 kişi bulup, oğlunla bir evde bırak. Olur ya belki iyilerin özellikleri oğluna geçer de fena huylarını bırakmalarını sağlarlar.” demiş. Bu tavsiye üzerine adam 80 akıllı uslu kişiyi bulmuş ve her birine ücretlerini ödemiş. 80 kişiyi 80 gün boyunca oğluyla bir evde bırakmış. Yiyecek ve içecekleri dışarıdan vermişler. 80 gün dolunca ne oldu acaba diye merakla kapıyı açmışlar. Hikaye bu ya, görmüşler ki, oğlana edep terbiye tesir etmemiş de, 80 iyi adamın huyu değişmiş. 1 kötü kişi, 80 iyi kişiyi kötü, ahlaksız olup çıkarmış. Hikaye işte. Şimdi tam benzemese de, tersi bir durum aklıma geldi. İnsan dediğin kötüye meyilli diye anlatırlar ya geçmişte de günümüzde de… Yoook! Doğru değil bence bu hikaye. İyi insan kötünün hakkından gelmeli. Gelir yani. Pes etmemeli. Şimdi anlatacağım ise bir duyarlı insanın, 11 umursamaz insanı nasıl olumlu şekilde etkilediğinin filmi…
Bugün Alfred Hitchcock’un Arka Pencere adlı filmi seyredip de, bu film tek bir odada geçince, tek mekanda geçen başka bir eski film daha aklıma geldi. Tekrar seyrettim. 12 Kızgın Adam. Şahane bir filmdir. 18 yaşında babasını öldürmekle itham edilen bir çocuk, jürinin suçlu ya da suçsuz kararı sonunda ya elektrikli sandalyeye gönderilecek ya da kurtulacaktır. Karar önemlidir. Çocuğun ölüp ölmemesi jürinin kararına bağlıdır. Birbirlerini daha önce hiç tanımayan hatta filmin sonuna kadar isimleri bile bilinmeyen 12 jüri üyesi mahkeme sonunda bir odaya kapatılırlar. Önce bir oylama yapılır. 11 üye çocuğu ölüme gönderecek kararı hemen vererek “suçlu “der. Amaçları bir an önce kararlarını bildirip, paralarını alıp evlerine gitmektir. Bir kişinin, 8 numaralı jüri üyesinin “elimi kaldırıp bir çocuğu ölüme gönderemem” demesiyle film gerçekten başlar. Bunun üzerine cinayetin tüm detayları konuşulacak ve filmin başında çocuğu suçlu bulan jüri üyelerinin kafaları karışmaya başlayacaktır. Ya çocuk gerçeğinde suçsuzsa! Ya suçsuz bir çocuğu ölüme gönderiyorlarsa! 12 kişinin ağzından çıkacak karara bağlıdır çocuğun yaşayıp yaşamayacağı. Ne kadar önemli bir karardır. Bu filmde hukuk sistemi, duyarsızlık, ön yargı, ölüm, yaşam, vicdan, konusunda şahane muhabbetlere şahit olur seyirci. 1957 yapımı siyah beyaz filmde 8 numaralı jüriyi Henry Fonda oymaktadır. Çarpıcı bir filmdir. Sorumluluğunun bilincinde bir kişi, 11 kişinin fevri karar vermesini sorgulatır. Sorumluluklarını hatırlatır. Mutlaka seyredilmesi gereken harika filmlerden biridir.
Şimdi diyeceksin ki anlattığın hikaye ne, bu film ne? Nerelerden geldin gene nereye? Ne yapayım yani? Böyleyken böyle işte!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder