Ben var ya, Suretler adlı filmi seyredince, keşke bu filmde Bruce Willis yerine şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı oynasaydı diye düşündüm. Keşke... Neden mi? Anlatacağım. Bak şimdi, filmin konusu kısaca şöyle... Gene gelecek yıllardayız.. Yok başka bir gezegende değiliz. Dünyadayız. Teknoloji iyice gelişmiş. Robot bilimi almış başını gitmiş, yani öyle böyle değil. Robotla insanı neredeyse ayırmak mümkün değil. Bilim insanları öyle sahici robotlar -yada bu filmde söylendiği gibi- öyle sahici insan suretleri imal etmeyi becermişler ki dizim dizim, çeşit çeşit, cins cins robotlar piyasada ucuza satılmaya başlamış. Sende cebindeki parana göre istediğin model ve cinste robot alabiliyorsun. Evde uzanıyorsun koltuğuna. Kafana taktığın bir aparatla, beyin dalgalarının sinyalleriyle robotuna erişiyorsun.
Sen bir beyazsın da zenci olmak istiyorsun misal... Al bir zenci suret, senin yerine geçsin. İri kıyım, kallavi bir kızsın aslında, hep japonlar gibi çekik gözlü, ince, narin olaydım keşke derdin ama... Bu isteğini gerçekleştirebilirsin. Satın aldığın robotun kafasının arkasına bir cip geçireceksin. Sen evde yattığın yerde ne düşünüyorsan, düşündüklerini suretin yoluyla gerçekleştirebileceksin. Mesela sen gitmeyeceksin de, o güzel biçimli suretin işe gidecek. Ne güzel değil mi? Aslında hoşuma gider böyle alengirli işler. Bu nedenle Suretler filminin konusuna bayıldım önce. Dedim ki ne güzel ya! Ben yatsam evde, benim yerime suretim işe gitse. Mesela.. Ya da yapmak istemediğim bir işi suretime yaptırabilsem diye düşünürken... Düşünürken... Cahit Sıtkı Tarancı aklıma gelmesin mi birden? Ne ilgisi mi var? Var... Var... Vallahi var. Bak şöyle:
Cahit Sıtkı Tarancı'nın en ünlü şiiri ne? 35 yaş. Peki şair bu şiirinde ne anlatır? Yaşı 35 olmuştur. Kendini Dante gibi ömrünün ortasında hissetmektedir. Şakaklarına kar yağmıştır.Yüzündeki çizgilerin varlığından ziyadesiyle rahatsız olmaktadır. Hele göz altındaki mor halkalar yüzünden dertli dertli hayıflanmaktadır. Yıllar yılı dost bildiği aynalar ise şairimizin gözüne düşmanmış gibi görünmektedir. İşte bütün bunları hissettiği için Cahit Sıtkı Tarancı Suretler filmine çok uygun düşmektedir. Madem hoşnut değil yaşından, kırışığından, göz altındaki mor halkalarından... Böyle umuma çıkmak hoşuna gitmiyor... Rahatsız oluyor fiziki durumundan... Piyasada satılan bütün suretler genç, güzel, yakışıklı, güler yüzlü, incecik, atletik yada manken gibi falan. İnsanlar o kadar hallerinden Cahit Sıtkı Tarancı gibi hoşnut değiller ki, her birinin suretleri var. Sokağa bakıyorsunuz diyorsunuz ki, " Bu ne? Bu mahallede hiç mi çirkin, yaşlı, şişman, kısa, kılıksız, makyajsız, asık suratlı, mutsuz insan yok! Nasıl yani!" oluyorsunuz... Aslında bilim insanları bu suretleri felçliler, engelliler için icat etmişler. Suretleri icat eden "güçsüzlere güç vermek için bunu tasarladım" diyor. Niyet şahane. Sonra ağır işlerde, savaşlarda kullanılmaya başlıyor. Nihayetinde suretler iyice ucuzlayınca hemen herkes bir yada bir kaç suret sahibi olabiliyor.
Tamam herşey çok güzel görünüyor buraya kadar. Keyifler keka! Ama o kadar basit değil aslında. Diyelim ki arada şarj ettiğin suretin senin yerine her şeyi yapacak, sen yaşıyor sayılır mısın bu durumda? Sadece evde yaşayarak geçer mi bir ömür? Açık havada yürümeyeceksin, koşmayacaksın, yüzmeyeceksin, ne bileyim güneşin batışı ve doğuşunu görmeyeceksin. Sen hep evdesin. Sadece yiyip, içip, yatacaksın. O kadar. Her şeyi senin yerine suretin yapacak. Düşünsene senin suretinle, kız arkadaşının sureti arkadaşlık edecek. Ya da şu anda arkadaşlık ettiğin kızın gerçeği, belki de yaşlı, çirkin, gudubet bir erkek. Ne bileceksin? Aman Tanrım di mi? Yaa! Şimdi işin rengi değişiyor değil mi? İşte madalyonun arka yüzü... Peki sen evdeyken başına bir şey gelse ne olacak? Zaten film, beyinlerine gönderilen sinyallerle evdeki bazı insanların öldürülmeleriyle hareketlenmeye başlıyor.
Ancak benim bu yazıyı yazmaktaki niyetim filmi anlatmak değil. Filmin bir çizgi romandan senaryolaştırıldığından, Alex Proyas'ın Ben Robot ya da Steven Spielberg'in Yapay Zeka adlı filmleri ile ortak paydalarından, suretlerin haklarından, konunun içindeki kimi tutarsızlıklarından, şahane makyaj tekniklerinden, oyuncuların rol kabiliyetlerinden falan bahsetmek hiç değil. Niyetim ne şakayla karışık yazdığım gibi gelecekteki suretli günlere heves etmek, ne de aman ne feci bir vaziyet demek... Hiç biri değil. Ben sadece şunu düşündüm bu filmi seyrederken.. Eğer Cahit Sıtkı Tarancı oynayabilseydi Suretler adlı bu filmde Bruce Willis yerine.. 35 yaş şiirini yazardı belki gene ama... Yazmazdı üzüntülü bir şekilde. Çünkü derdi ki: "Her yaşın kendine göre güzelliği var arkadaş! Mesele insan sureti değil, mesele insan olabilmekte!"
Haklısın vildancığım . O harika 35 yaş şiirinin dizelerinden mahrum kalırdık. Romantizim kalmazdı. Şarkılar şiirler hep eksik olurdu.
YanıtlaSilBabalar anneler evin genç kızını nasıl zapturapta alırdı. Yemek masasına hep birlikte oturulsa bile herkes kimbilir nerde olurdu..
Ya ben böyle yazıyorum ama konuyu yanlışmı anladım yoksa. Yanlışsan düzelt lütfen zira gecenin bu saatinde uyuklamakta olan beynim hiç beklemediği bir konu ile karşılaşınca resmen sintax error verdi.
Ama engelliler ve yaşlılar için güzel bir çözüm gerçekten.
Kalemine sağlık arkadaşım sevgiler.
Valla Dilek sen benim yazımı anladın ya gecenin o saatinde helal sana:) Ben... ben tekrar okuyayım bir ne demek istemişim... Cahit Sıtkı Tarancı kim? Bruce Willis kim? Suretler filminde ne işi var ikisinin? C.S.Taranci 1910 ila 1946 yılında yaşamış. Bruce Willis günümüzün aktörü.. Biri şair... Biri oyuncu... Ben neci? Ben neci?
YanıtlaSilHancı mı? Yolcu mu? Bak benimde kafam karıştı:)
Neden düzgün bir film eleştirisi yapamıyorum da illa giriyorum böyle cambazlıklara? Bilmiyorum valla!!!