Akşam kütüphaneme şöyle muzip gözlerle bakıyordum ki Atilla Atalay’ın Ebekulak adlı kitabıyla göz göze geldik. Geçenlerde Ebekulak öyküsünü okumayı nasıl canım çekmişti. “Eyvah!” demiştim. Önce kitabı her zamanki gibi evde bulamayacağım diye endişelenmiştim. Zira evdeki kitaplık gene o kadar karışmıştı ki. Sonra “Bir dakika” demiştim… Ben Ebekulağı bloğuma yazmıştım. Bu aklıma gelince, öpebilsem kendimi alnımdan öpecektim! O kadar sevindim. Sonra hemen bloğumdan okudum öyküyü tabi. Bir öykü her okunduğunda aynı lezzeti verir mi? İnsan bıkmaz mı aynı öyküyü defalarca okumaktan? Ben Atilla Atalay’ın Ebekulak’ adlı öyküsüne bayılırım! Nasıl tatlıdır. Nasıl damardandır… Of Of.. İnsana durup dururken “arapsaçı” nı söyletir. “gönlüm söz dinlemiyoor / sevdiğimi ver diyoor / kim görse şu hâlimi / bir daha sevme diyoor / aaah aşk yüzünden / arapsaçına döndüm / çöz beni arapsaçı / çivi çiviyi söker / budur bunun ilâcı. Okumak istersen bu öyküyü. Bloğumun sol üstündeki kutuya Atilla Atalay yaz. Tıkla. Karşına çıksın öykü. Oku bak, sen de benim gibi arapsaçını söyleyeceksin. Kesin!
Neyse… Hazır bulmuşken Ebekulak adlı öykü kitabını elime aldım tabi. Ahh! canım diye hasretle kucakladım. Sonra baktım şöyle usulca içine. Bir öyküsünde takıldım kaldım. “Sıdıka’nın Senaryosu.” Sıdıka ile ilgili daha önce blogumda yazı yazmıştım. Konusu hurafelerle ilgiliydi sanırım. Sıdıka, Atilla Atalay’ın meşhur bir kahramanıdır. Ev kızıdır, annesiyle sohbetleri komik ötesidir. Annesi Sıdıka’dan daha alemdir hatta… ”İntihar edersen eğer, baban seni öldürür!” diyen şekerlikte annelerdendir.
Bu öyküsünde de gene anne kız muhabbeti var. Sıdıka anladığım kadarıyla TV ye hayatını anlatan bir senaryo yazmaktadır. Annesi bunu duymuş. Resmen köpürmektedir. Eceline mi susamış. Babası kızarsa neler olurmuş. Olacakları bilmiyor muymuş? Ama Sıdıka’nın yazdığının babasıyla bir ilgisi yoktur ki. Ayrıca Sıdıka babası için Terminatör III diye bir şey yazmayı düşünmektedir. Anne anlamaz. Ne olduğunu sorar. Sıdıka, Terminatör III'ün Erol Taş’ın geliştirilmiş modeli olduğunu söyler. Hiç babaya Erol Taş denir miymiş? Babaya senaryo yazılan eller kesilmez miymiş? Hemen kaldırmalı yazdığı senaryoyu Sıdıka, şimdiki gibi halen devam ederse yazmaya, anne Sıdıka’yı saçını başını yolmakla tehdit etmektedir. Sıdıka bir kutu Diazem yazmaktadır aslında annesine. Bu küçük kutuyu kullanınca anne, her konuda anlaşacaktır eltisinle bile. Sakinleşecektir.
Anne alınır bu sözlere. Sıdıka’nın papuç dilli cadaloz olduğunu söyler ve kafasına terlik indirir! Sıdıka insanın kafasına vurmamak gerektiğini, bişi diil beyin kanaması geçireceğini, senaryosu yerine tomogrofisi çekileceğini anlatmaya çalışır annesine. Aslında Sıdıka mutlu bir aile senaryosu yazmak istemektedir. Gerçekte ise Kozbi Ailesi'nin cinnet geçirmiş bir halleri vardır resmen. Ya da annesi Bruce Lee’nin kadın olanı, babası da Muhammed Ali Kley’in parkinsonsuz halidir. Gerçek halleri filme çevrilse millet boks maçı izliyoruz zanneder. Anne Sıdıka’nın kendisini Bruce Lee ye benzetmesine çok bozulur. Sofia Loren ya da Birjit Bardor ne güne duruyordur? Sıdıka Zsa Zsa Gabor’un da olabileceğini söyleyince , annesi kolay bir şey demesini, kısaca M.M yada B B demesini ister sözgelimi.
Gerçekten ömür kadındır Sıdıka’nın annesi. Aslında istemektedir işte ünlü olmayı. Ne olacak sanki, Sıdıka annesine şööle güzel bir rol yazsa, annesi oynasa televizyonda fena mı olur? Zaten televizyonlar kafayı üşütmüş, neyi çekeceklerini, kimi çıkaracaklarını bilemiyorlar… Belki şans Sıdıkalar’ın ailesine güler. Anne bütün bu muhabbetten sonra heveslenir. Kızına yazmasını, babasına söylemeyeceğini, ama kısa metrajlı olmasını, çabucak oynanmasını söyler. Mesela kendisini İtalyanmış, kontesmiş gibi göstermesini ister. Sofiye Loren Samatyalı mıdır? İtalyan değil midir? Zaten gençken herkes anneyi Sofiye Loren’e benzetmedir. Gençken kocası da Körk Daglıs a benzemektdir. Rahmetli kayınvaldesi onu hamamda beğenmiştir. İyi de hamamla İtalya’nın ne ilgisi vardır? Sıdıka İtalya nın pahalı olacağını söyler. Ama anne öyle bir heves etmiştir ki, itiraz istemez. Eğer anneyi dinlerse Sıdıka, Oskar alacaktır Oskar!
Öyküde yeni bir bölüme geçeriz. Durumu baba duymuştur. Anne ağlamaktadır. Sıdıka üzüntülüdür. Çünkü anne ve babası acayip havaya girmişler. Kimin adı jenerikte üste yazılacak, kimin alta yazılacak diye kapışmaktadırlar. Annesi Sofiye Loren’in afeşlerde isminin hep en üstlerde yazıldığını söyler. Kocasına öyle öfke doludur ki Sıdıka’dan babası için bir dayak sahnesi yazmasını ister. Öyle bir sahne olmalıdır ki, Alen Delon’la Jan Pol Belmondo bir olup babasının ağzının burnunu kırmalılar, üzerlerine lazer tabancası sıkmalılar… Böyle şirin bir öyküdür işte Sıdıka’nın Senaryosu. Atilla Atalay gene hem düşündürür hem de kıkır kıkır güldürür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder