Bak şimdi... Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ının "Uyuyamıyor musunuz?" başlıklı bölümünü okumuşum. Yazıdan aklımda kalanları varsay ki şimdi seninle paylaşıyorum. Konu uyumakla ilgili ya kitapta yazdığı gibi şöyle bir hayal kuruyorum: Kendi kokum, kendi çarşafım, kendi battaniyem, yani tanıdığım eşyalar arasına yerleşmişim. Başım yastığımın tanıdık yumuşaklığını bulmuş. Her zamanki gibi yana dönmüşüm. Ayaklarımı karnıma çekerken boynumu öne eğmişim. Birazdan uyuyacağım. Karanlığın içinde her şeyi unutacağım. Neleri unutacağım? Benden güçlü olanların acımasız gücünü, pek çok budalalıkları, söylenmiş o düşüncesizce sözleri, haksızlığı, anlayışsızlığı unutacağım mesela. Hızla geçen zamanı, hiç geçmeyen zamanı unutacağım belki hatta... Felaketleri, felaketlerin hepsini unutacağım... Her şeyi unutacağım birazdan. Uyuyacağım için, uyuyup herşeyi unutacağım için memnunum. Bekliyorum. Benimle birlikte çevremdeki o alelade ve tanıdık eşyalar da bekliyor. Beklerken tanıdık sesler duyuyorum. Eski bir buzdolabının motorunu, uzakta havlayan köpekleri, taa deniz kıyısından gelen sis düdüğünü, yakınlarda bir yerde kapanan bir sokak kapısını mesela. Uyku ve rüya çağrışımıyla biraz sonra her şeyi, tüm sesleri unutup başka bir aleme gideceğimi düşünüyorum. Hazırım. Sanki vücudumdan, tüm uzuvlarımdan uzaklaşıyorum. Artık elime, koluma, ayağıma, bacaklarıma ihtiyacım olmayacağını biliyorum. Gözlerim kapanırken onları da unutacağım. Gözlerim kapatınca, gözbebeklerim ışıktan uzaklaşıyor. Sanki gözbebeklerim tanıdık kokular ve seslerin çağrışımıyla her şeyin yolunda gittiğini biliyor ve huzura giden aklımın içindeki bir ışığın havai fişekler gibi açan renklerini görüyorum. Aklımın içindeki renkleri seyrediyorum. Ama uyuyamıyorum. Acaba bu gerçeği itiraf etmek için çok erken mi daha? Bu kez huzurla uyuduğum zamanlarda düşündüğüm şeyleri aklıma getiriyorum. Bugün ne yaptığımı ya da yarın ne yapacağımı düşünmüyorum da beni uykunun unutuşuna kavuşturan tatlı anları düşünüyorum. Yaz geliyor, kış geliyor, bahar geliyor, sabah geliyor, mavi bir sabah, güneşli bir sabah, mutlu bir sabah düşünüyorum mesela... Ama hayır, uyuyamıyorum.
O zaman yazarın önerisini dinliyorum... Yatağımda hafifçe dönüyorum. Başım yastığın öteki ucunu, yastığın serin bir köşesini buluyor mesela. Sonra, 700 yıl önce Bizans'tan Moğal Hakanı Hülagü'ye gelin olarak yollanan prensesi düşünüyorum. Prenses, Konstantinopolis'ten taa İran'a evlenmeye yollamış. Ama daha oraya varamadan damat Hülagü ölmüş. Yerine tahta geçen oğlu Abaka ile evlendirmişler gelini bu durumda. 15 yıl Moğol sarayında yaşamış, kocası öldürülünce baba evine geri yollanmış. Prenses Mariya'yı düşünüyorum şimdi. İçimde iyice hissedene kadar onun ilk yola çıkıştaki hüznünü düşünüyorum. Geri dönüşteki halini düşünüyorum. Dönüşte yaptırıp içine kapandığı Haliç kıyısındaki kilisede geçen günlerini düşünüyorum. Ve böyle hayatlar süren nice prensesleri düşünüyorum tabi. Yok gene uyuyamıyorum.
Bunları düşününmek de beni uyutmuyor. Gene yazarı dinliyorum. 700 yıl önce, İstanbul'u işgal eden Gereklerin şehre girmelerini sağlayacak Sivrikapı'daki geçitte yeraltında çalışanları düşünüyorum bu defa. Hafızasını kaybeden bir adamın mutlu şaşkınlığını düşünüyorum sonra. Hiç tanımadığım bir hayalet şehre bırakıldığımı düşünüyorum ya da; bir zamanlar milyonlarca insanın yaşadığı mahalleler, her yer bomboşmuş da, ben o hayaletimsi boş alanlarda yürüdükçe kendi geçmişimi, kendi şehrimi gözyaşlarıyla yürüyerek hatırlamaya çalışıyorum mesela. Gene uyuyamıyorum. Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ta yazdığı gibi, gene uyuyamıyorsam eğer, anıların izlerini sürerim. Şehrin her kapısını çalabilir, her odada, her mecliste, her evde kendi geçmişimi arayabilirim. Bütün bu uzun yolculuk sırasında hafızam ve hayal gücüm ve oradan oraya sürüklenen hayallerim yorgun düşürüp pes ettirememişse hala, en sonunda uykuyla uyanıklık arasındaki o mutlu belirsizlik anlarının birinde ilk tanıdık mekana girer, bulduğum odaların sonuncusuna girer,mumu söndürür, yatağa yatar, uzak, yabancı ve tuhaf nesneler arasında uyurum.
NOT: Kara Kitap 230 ila 233. sayfalardan alıntılanan cümlelerle, özet bir deneme yazmayı denedim.
mışıl mışıl uykumak nede güzeldir,yazarın dediği yöntemle uykuya geçmek ne mümkün,göz kapakların bütün günün ağırlığınca kapanır ama göz bebeklerin ve beynin fıldır fıldır döner de durur...uykuya geçmenin kesin ve etkili yöntemi,hani şu klasik koyun saymadır..bir koyun ,iki koyun......dokuz koyun derken onuncuyu sayamadan uyumuşundur bile.[ burda ki püf noktası koyunları çitten atlatırken dışarıdan içeriye doğru atlatacaksın ki koyunlar alıp başını gitmesin,ondan sonra arada dur] hadi bana baş baş..bir koyun ,iki koyun dokuz kooo..ZZZzzzzzz
YanıtlaSilEn güzel uyku şekli ya elinde kitap okurken uyayacaksın... Ya da film seyrederken... Ah! Ne tatlı uyunur... Önce şekerleme vaziyetleri.. Sonra cuuup uykuna dalınır:)
YanıtlaSilişte bendeki sorun da burda zaten doktor hanım, bu sefer de kitaptakiler ve flimdekiler beynimde dolanıyor..iki nokta üst üste,yanına da iki tane ters c..
YanıtlaSilSen koyun saymaya devam et canımcım o zaman! Kimsenin ilacı kimseye uymaz de mi:)
YanıtlaSil