Bakınız… İşte tam buraya yazıyorum.. Ben şaşkının biriyim…
Bugün işe gitmek için evden çıktım ki, baktım çisil çisil yağmur yağıyor… “Ne güzel!” dedim. Usul usul arabama doğru yürüdüm. Tamam da… Tam arabama binecektim. İri bir yağmur damlası burnumun üstüne şıp diye düşmesin mi? Hoppala! Yapılır mı bu bana? Ben iflah olmaz bir yağmur sever değil miyim? Yook.. Yapamam… Asla kıyamam.. Arabaya binemem ki bu durumda… Bunu bir işaret farzederim. Eğer binersem arabaya, yağmura saygısızlık ederim. Böyleyim işte, ne yapabilirim? Tamam.. Binmedim… Vallahi binmedim işte… Ofise kadar yürüdüm… Zaten köyde oturuyorum. Evle ofis arası ayak mesafesiyle on- onbeş dakika… Yağmur altında yürüdüm. Ne şemsiyem var ne şapkam. Olsun! Zaten saçımı jölelemiş, arkaya arkaya taramıştım. Küçük bir at kuyruğu yapmıştım. Islanacak ya, hiç mi hiç dert değil… Siyah pardesümün yakalarını kaldırdım. Bilgisayar çantamı ve el çantamı omzuma astım. Atkuyruğumu attıra attıra yürümeye başladım. Evet,tamam... Islanarak işyerime gittim. Yok! Yok! Hasta olmadım. İyiyim. Ama burnuma fıske atan bir yağmurun yürüme davetini nasıl reddedebilirdim?
Bugün işe gitmek için evden çıktım ki, baktım çisil çisil yağmur yağıyor… “Ne güzel!” dedim. Usul usul arabama doğru yürüdüm. Tamam da… Tam arabama binecektim. İri bir yağmur damlası burnumun üstüne şıp diye düşmesin mi? Hoppala! Yapılır mı bu bana? Ben iflah olmaz bir yağmur sever değil miyim? Yook.. Yapamam… Asla kıyamam.. Arabaya binemem ki bu durumda… Bunu bir işaret farzederim. Eğer binersem arabaya, yağmura saygısızlık ederim. Böyleyim işte, ne yapabilirim? Tamam.. Binmedim… Vallahi binmedim işte… Ofise kadar yürüdüm… Zaten köyde oturuyorum. Evle ofis arası ayak mesafesiyle on- onbeş dakika… Yağmur altında yürüdüm. Ne şemsiyem var ne şapkam. Olsun! Zaten saçımı jölelemiş, arkaya arkaya taramıştım. Küçük bir at kuyruğu yapmıştım. Islanacak ya, hiç mi hiç dert değil… Siyah pardesümün yakalarını kaldırdım. Bilgisayar çantamı ve el çantamı omzuma astım. Atkuyruğumu attıra attıra yürümeye başladım. Evet,tamam... Islanarak işyerime gittim. Yok! Yok! Hasta olmadım. İyiyim. Ama burnuma fıske atan bir yağmurun yürüme davetini nasıl reddedebilirdim?
Hmm... ilginç!!.. işaretler ha..hiç düşünmemiştim. Bundan sonra ben de dikkat edeceğim işaretlere..Düşünüyorum ama daha önce bana verilmiş olabilecek herhangi bir işareti hatırlayamıyorum. Acaba bu konuda senden eğitim alabilirmiyim arkadaşım. Çok zor bir şey bence bunu başarmak. Bunun için herşeyin dilini bilmek halinden anlamak lazım. Rüzgarın..yağmurun..gülün dikenin..börtü böceğin.
YanıtlaSilGerçekten de hepsinin bir dili anlatımı yokmudur zaten.
Vildancığım bu yazın bana bir ders verdi.
Hayatı daha duyarak dinleyerek onunla konuşarak yaşamalıyım. Bunun için duyargalarımı.. üçüncü gözümü, ikinci burmumu, dört kulagımı dört gözümü iyice açmalıyım.
En başta da gönül gözümü tabii.
Sevgiler
Sen benimle geç dalganı bakalım sevgili doğa sever! Yağmurlu atışmalarımıza başlamayalım gene:) Evet! Sahiden yağmur damlası burnuma düştü... Duydum... Bana: "Yürü!Yürü!" dedi.
YanıtlaSil"Böyle inceden yağan yağmuru nerden bulacaksın bir daha? Sen sen ol aman bugünü sakın kaçırma!" Duydum... Dilek.. Gerçekten böyle dedi. Burnuma fıske attı. Beni beraber yürümeye davet etti. Nasıl hayır derim böyle bir teklife! Ya sonra yağmur bana küserse:)
Yaa.. Görüşmeyeli durumlar bu merkezde:)
ara sıra beni de altında yürümeye davet eder yağmur.hele yğmur yağarken ki o toprak kokusuna bayılırım.dün akşam ben de yağmurun altında yürüdüm :)
YanıtlaSil