1611 de İstanbul'da doğan, iyi bir öğrenim gören, Kur'an'ı ezbere bilen ve sarayda görev alan Evliya Çelebi, arkadaşlarının aksine o kadar çok gezi arzusu duymaktadır ki, bir gece rüyasında Muhammed Peygamber'i gördüğünde, "Şefaat Ya Resulullah!" diyeceğine, heyecan ve şaşkınlıktan "Seyahat ya Resullullah!" der. Denk gelir ve demek kabul edilir ki duası, meşhur gezilerine başlar. Zaten Seyahatname'si de bu rüyayı anlatması ile başlar. Önce İstanbul ve çevresini gezer. Daha sonra İstanbul dışına çıkar ve tam elli yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yer alan hemen hemen her yeri durmadan dolaşır durur. Değişik ve ilginç yerler görür, yeni insanlarla tanışır hatta savaşlara katılır. En son gittiği Mısır'da 1683 yılında vefat eder. Gezdiği gördüğü yerleri, tanıdığı insanları, yaşadığı olayları tarih ve yer belirterek, kendi uslubunca, kimi zaman alaycı bir dille, Türk Kültür Tarihi ve Gezi Edebiyatı konusunda önemli bir eser olan ünlü "Seyahatnamesi"ne aktarır.
"Bundan 20 yıl sonra yapamadığın şeyler seni yaptıklarına nazaran daha çok üzecek. O yüzden çöz halatları. Güvenli limanlardan uzaklara yelken aç. Rüzgarı yakala. Araştır. Hayal et. Keşfet!" Bu sözleri Tom Sawyer'ın Maceraları, Prens ve Dilenci, Küçük Prens ve Sokak Çocuğu'nun ünlü yazarı Mark Twain 18oo lü yıllarda söylemiş.
Şimdi artık günümüze dönelim. İki Yeşil Su Samuru, Kumral Ada Mavi Tuna adlı romanlarıyla ve Benim Adım Mayıs, Ayın En Çıplak Günü, Karayel Hüznü gibi öykü kitaplarını okuduğum yazar Buket Uzuner'e gelelim. Yazarın daha sonra çıkardığı son iki kitabını okurken, eski keyfi ve lezzeti almadığımı hissetmiştim. Üzülmüştüm. Yazarın "Yolda" diye yeni bir kitabı çıkmıştı. Kaç kez kitapçılarda göz göze geldik bu kitapla. Hiç ellemedim. Sadece bakıştık öylece uzaktan. Yolum gene kitapçıya düşünce, dayanamadım, kitabı elime aldım. Yazılarına şöyle bir göz gezdirdim. Hımm.. Buket Uzuner'in sanki eski kitaplarının kokusunu hissettim. Sevindim. Buket Uzuner çok gezen bir yazar. Bu kitabında seyahatleri sırasında yanında oturan yabancıların anlattıkları arasından en gizemli, tuhaf ve lezzetli yedi tanesini hikaye etmiş. Ayrıca her hikayenin sonuna da her hikayenin geçtiği coğrafyaya özgün birer yemek tarifini kitaba eklemiş. Yazara katılıyorum " Tıpkı kokular gibi tatlar da anılarımızı harekete geçirirler." Hayatımızda hiç Honolulu'ya gitmeyecek olabiliriz. Ama eğer hem Honolulu birinin hikayesini okur, hem yemeğini yersek damağımızda da Honolulu'yu ziyaret etmiş oluruz. Böyle düşünmüş yazar.. Kitabı yeni aldım ve okumaya başladım. Mutlaka verdiği tariflere göre yemek yapmayı deneyeceğim. Sonra da düşündüklerimi yazacağım.
Hani yazımın başında Evliya Çelebi'nin rüyasından bahsetmiştim ya, Buket Uzuner bu kitabını yazmadan önce Gabriel Garcia Marquez'in "On İki Gezici Öykü" adlı kitabını okumuş ve bu kitaptan çok etkilenmiş. Çok tuhaf! Marquez kitabının giriş bölümünde aynı Evliya Çelebi'nin ünlü Seyahatnamesi'nin giriş bölümünde yazdığı gibi bir rüyasını anlatmaktaymış. Marquez rüyasında kendi cenazesini görür. Yakınları ve arkadaşlarının katılımıyla danslı ve eğlenceli bir tören düzenlenir ve törenden sonra herkes mezarlığı doğal olarak terk eder. Anlar ki bir tek kendisi oradan bir yere ayrılamaz. Rüyada derin bir hüzne kapılır. Sonra bu kitabı yazar. Avrupa da yaşayan Latin Amerikalılar'ın başlarına gelenleri masalsı ama sert bir anlatımla,herbiri bir Avrupa şehrinde geçen on iki hikayede anlatır. Meğerse "Yolda" nın yazılmasının müsebbibi Marquez'in rüyasından sonra yazdığı bu kitapmış. Kitapların ve yazıların büyülü gücüne inanmak lazım öyle degil mi? Bazı insanlar "Çingene Ruhlu" olurlar. Gitmek, yola çıkmak, yol kelimelerinden hoşlanırlar. Ben de bunlardan biriyim. İlla eylem olarak yapmam şart değil, düşünmem bile beni heyecanlandırabilir. Kitaplarla, kelimelerle de yola çıkabilirim, yola koyulabilirim, yolda olabilirim... Buket Uzuner'in "Yolda" adlı kitabıyla az sonra "Marakeş"e doğru yola çıkacağım. "Çöl intikamcıdır. Asla vazgeçmez ve asla unutmaz! Bazen yüzlerce yıl bekler ama sonunda mutlaka öcünü alır. Bu yüzden akrebin anavatanını çöl zannedenler vardır." Diye bir alıntı ile başlıyor Marakeş'e tren yolculuğum. Yolculuğun sonunda da Fas'a özgü bir pilav ve yahni çeşidi olan"Sebzeli Tajin Kebabı ve Kuskus" yapacağım.
"Gezginler, şairler ve yalancılar, işte aynı anlama gelen üç sözcük!" Mark Twain'in 1800 lerde söylediği gibi yalandan da olsa "rüzgarı yakalıyalım", " hayal edelim", "araştıralım" ve "keşfedelim" öyleyse.. Ne duruyoruz?
Sebzeli Tajin Kebabı ve Kuskus mu? Öğğk... hiç sevmem! "Yedin mi ki?" diye soracaksınız, evet yedim :) Evliya Çelebi'den Uzuner'e, Marquez'den Fas anılarıma uzanan uzuuun bir "yol"du bu okuduğum. Ellerinize sağlık...
YanıtlaSilne güzel olmuş bu yazı, gezgin ruhum kabardı sayende :) marquez'den başlayalım sonrası da gelir elbet..
YanıtlaSilMit, O kadar görmek istiyorum ki Endülüs'ü.. Fas'ı.. Keşke sizin blogta bir rota çizseniz bize.. Mesela Fas'ta nerelere gitsek, nerelerde yesek.. Heyy, Mit, böyle bir yazı hazırlasanız keşke:))
YanıtlaSilAydedeye havlayan.. Teşekkürler.. Demek beğendiniz yazıyı.. Ne güzel!
YanıtlaSilHazırlarsam şu şekilde olur; nerelere gitmeyin neleri yemeyin :)
YanıtlaSilHımm.. Olabilir:)
YanıtlaSilSigorta işi yaparken, sigortalılara sigorta teminatına girmeyen konuları o kadar çok anlatırım ki, sigorta yaptırmak isteyen müşteri vazgeçsem mi acaba diye düşünür bazan:))
Benim anlayışıma göre, poliçe yaptırırlarken, özellikle teminata girmeyecek konuları çok iyi bilmeliler.. Gene yaparız tabii sigortalarını ama içim rahatdır olumsuzlukları
anlattım ya:))
O nedenle, bilmek isterim doğrusu nerelere gitmeyeceğimi ve neler yemeyeceğimi:) Fas'a gitmeye niyetlenirsem mutlaka bilgi isteyeceğim Mit, teşekkürler:)
Bu sıcakta Fas mı? Yooo... Asla!!!
Sibirya yı bilen yok mu? Ya da kutuplara mı gitsem:))