Türk Edebiyatında kadın yazarları düşününce, ilk aklıma gelen Halide Edip Adıvar'dır. 1950 li yıllar. Sinekli Bakkal, Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye okullarda edebiyat dersinde öğrendiğimiz romalarıdır yazarın. Sonra 1960 lı yılları düşündüğümde, Nezihe Meriç ve Leyla Erbil'i düşünürüm. Nezihe Meriç'in Bozbulanık adlı kitabını, kimi zaman aklıma geldikçe karıştırırım. Ama asıl kadın yazarların sayısı 1970'lerden sonra artmaya başlar. Sevgi Soysal, Adalet Ağaoğlu, Fürüzan, Tomris Uyar, Pınar Kür, Bilgesu Erenus, İnci Aral ve diğer kadın yazarlar... Ama galiba benim kahraman yazarlarım 1980'ler sonrası kitapları çıkan edebiyatçılar. Kim bunlar? Fantastik ve masalsı öğeleri kullanan yazarlar tabi... Latife Tekin, Buket Uzuner, Nazlı Eray. 1990'lara geldiğimde de iki yazarın hemen hemen bütün kitaplarını okumuşumdur. Biri Aslı Erdoğan, diğeri Elif Şafak.
Bu sabah nedense çok erken uyandım. Kitaplığıma bir göz attım. Aslı Erdoğan'ın kitaplarıyla karşılaştım. Uzun zamandır almamıştım elime. Çıkardım kitapları yerlerinden. Koltuğa oturdum. Kitapları sehpanın üstüne dizdim birer birer... Mucizevi Mandarin, Kabuk Adam, Hayatın Sessizliğinde, Kırmızı Pelerinli Kent. Yeni bir kitap aldığımda, nerede ve hangi tarihte okuyorsam mutlaka yazarım kitabın ilk sayfasına. Bu kitaplara da yazmışım. Mucizevi Mandarin'i Mayıs 2005'de okumuşum. Şöyle bir karıştırdım kitabı. Gene ilgimi çeken cümlelerin altını çizmişim. En son sayfaya da günlük gibi bir şeyler karalamışım. Okudum. "Annem birden iyileşmeye başladı. Allahım şaşırt beni!..Mucizelerini göster! Annem konuşuyor. Ayaklarım yere değmiyor. Uçuyorum! Dünyamıza hoşgeldin ANNE!" diye yazmışım. Diğer kitaplarda da buna benzer notlar var. Demek ki annem hastahanede yatarken, yanında kaldığım zamanlar Aslı Erdoğan'ın kitaplarını okumuşum.
Mucizevi Mandarin, aynı adlı kitaptaki kısa ama yürek yakan öykülerden biri. Çinli mandarin'in hikayesini duymuş mudunuz daha önce? Bu aslında eski bir Çin efsanesiymiş. Yaşlı ve çirkin bir Çinli mandarin, birlikte olduğu kadının ihanetiyle soyguncuların saldırısına uğrar. Ne kadar vururlarsa vursunlar, doğaüstü bir şekilde aldığı darbeler Çinli Mandarin'in bedeninde hiç yara açmamaktadır. En keskin bıçak ve kılıç bile bir şey yapmıyormuş mandarine. Sonunda soyguncular korkup kaçmışlar. Çinli mandarin hiç yara almadan kurtulmuş bu haydutlardan. Dövüşü izleyen kadın, mandarinin bu mucizevi gücünden etkilenmiş. Bu kez hayranlık ve aşkla mandarinle ilgilenmiş. Gelgelelim kadının her dokunuşu ve güzel sözüyle bedeninde yeni bir yara beliriyormuş. Dövüşün, darbelerin, bıçakların, kılıçların açtığı yaralarmış bunlar. İçten bir ilgi ve şefkat görene kadar bu yaralar gizli kalmışlar. Sonunda mandarin kanlar içinde kadının kollarında yığılmış, ölmüş. Bu öykü kitabın en etkili bölümlerinden biri. Sonra kitabın bir yerinde hatırlıyorum. Bir gözünü kaybeden kadın anlatıcı, hayatında kolay ağlamadığından söz edecektir. Memleketten uzaktadır. Yalnızdır. Hastalığı vardır. Otobüste annesiyle yanyana oturan bir kız çocuğu ile göz göze gelir. Küçük kız gözü sarılı olduğu için acır anlatıcıya. Minik eliyle dokunur koluna. Sonra arabadan iner annesiyle. Öyküdeki kahraman bu dokunuştan sonra katıla katıla ağladığını yazar.Kimi zaman küçük bir şefkat gösterisi insanın içindeki yaraları ortaya çıkarabilir.
Madem sabah sabah yıllardır durdukları yerlerinden aldım bu kitapları elime... Fransız edebiyat dergisi Lire'in "21. yüzyılda edebiyat dünyasına damgasını vuracak 50 yazar" arasında gösterdiği Aslı Erdoğan'ın, hastahane günlerimde bana yoldaşlık eden kitaplarıyla tekrar ilgilenme vaktim gelmiş demek ki!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder