Oya'daydık. Üç arkadaş bahçedeki şezloglara ayaklarımızı uzatmış oturuyorduk. Bir ara elimi gözlerime siper edip gökyüzüne bakmıştım. Maviliğin içinde beyaz bulutlar resmen kovalamaca oynuyorlardı. Güneş... Ah o geciken yaz güneşi... Şaşkın ya! Hani vardır ya görücüye çıkmaktan utanan mahcup köy kızı hali... Hahh işte! Gene başını bulutların arasına utangaç utangaç bir sokup bir çıkararak bizimle eğleniyordu sanki. Oya kahve yapmıştı. Hem kahve hüpletip hem çekirdek çitler gibi çıtır çıtır muhabbetin dizini kırıyorduk. Oya son hüplemesinden sonra fincanını tabağına kapattı. Dilek de kapattı. Geri kalır mıyım? "Fala inanma falsız kalma" derler bilirsin. Ben de kapattım. Kapatırken ne düşünmüştüm? "Neyse halim çıksım falim!" mi demiştim.Veya "kalbimdeki pir fincanima gir!" mi dedim? İnan hatırlamıyorum. Bildiğim bir araya geldiğimizde geyiğine fal kapattığımız. Hayali benzetmelerimiz üzerine bolca kahkahalar attığımız. Öyle yani. Kimsenin gaipten sesler işittiği ya da görüntüler gördüğü filan yok. Oya ve Dilek şahane benzetmeler yapıyorlar o kadar. Biri "Aa! Senin fincanda flamenko yapan hipopotamlar görüyorum." diyor misal... Hep birlikte başlıyoruz hahaha hihihi... Ardından birbirimize bakıp soruyoruz... "Acep fincanda flamenko yapan hippopotamlar görmenin anlamı ne olabilir ki?" Geyiğe dibine kadar devam ediyoruz. Fincan üzerinden makara yapmayı öyle sürdürüyoruz ki bir süre durulmadan sadece dalgalanı dalgalanıveriyoruz. Şimdi uzun uzadıya anlatmayayım. Kızlar sırlarını veriyorum diye bana kızarlar. Neme lazım. Yerin kulağı var. Ben... Ben var ya asla anlamam faldan maldan. Bir nebze bile anlamam. Hayal Kahvem'de uydurma yazmayı beceriyorum kimi zaman. Tamam. Hayali yazılarım bolca var. Fincanda ise nato göz nato hayal!.. Hiç bir şey uyduramıyorum. Bırak uydurmayı hiç bir şekli hiç bir şeye benzetemiyorum. Çok fena!
Aamaaa... Tuhaf bir şey oldu son defasında. Bak şimdi. Oya bakıyordu... Doğrusu hepimiz bakıyorduk benim fincana. Bu kez fincanımda öyle belirgin bir kedi şekli çıkmıştı ki anlatamam. Bööölee kedinin başı fincanın bir ucundan başlıyor... Gövde ilerliyor ilerliyor... Devamında kedinin uzun kuyruğu S şeklinde kıvrılıyordu. Ayan beyan böyle bir kedi şekli fincanın içine yerleşmiş oturuyordu. Ben bile gördüm! Sonra kedinin kanatlarıda mı vardı ne? Aaa! Sanki bir gözünü kırpıyor, üstelik sanki sinsi sinsi sırıtıyordu. Üçümüzde gözlerimizi açmış fincanın içine merakla bakıyorduk. Şekil çok belirgindi yani öyle böyle değil. O anda pek anlam verememekle birlikte ilk kez benzettim ya şekilden etkilenmiştim. Sonra ne oldu bil bakalım? Daha o günün akşamı... Bilgisayar başındaydım. Bloglar arası dolanmaktaydım. O da ne? Benim fincanda çıkan kedi şeklinin tıpkısı durmuyor muydu gözümün önünde? DOCUMENTARIST İstanbul Belgesel Günleri için hazırlanmış ilanlardan biriydi bu! Evet... Aynı kedi şekli işte. Bu kadar mı olur? Şaşakaldım. Kalakaldım. Hatta donakaldım bir süre... Ne yani? İstanbul Film Festivali, Filmekimi'nden sonra İstanbul Belgesel Günleri'ne mi gidecektim şimdi? Bu bana bir işaret olabilir miydi? Hemen hangi gün hangi filmler var diye hızlı hızlı baktım. Sonraaa... Ben var ya... Ne yaptım biliyor musun? Ben... Hangi filmler mi? Gittim mi? Gidecek miyim? Yoo... Anlatamam şimdi. Kahve molam bitti. İşe dönmeliyim.
Evet ogün rengarenk bir gündü
YanıtlaSilSanki herşey bizim konularımızla sarıdan kırmızıya parlıyor..yada maviden yeşile çalıp bize göz kırpıyordu.
En çok biz kahkaha atarken canlı turuncular Oyanın bakçesindeki yemyeşil ağaç dalları ile yerlere kadar eğilip sağa sola yatıyorlardı. Bir ara senin ayakkabılarına gözüm takıldı..
Onlar bile rengarenk duruyorlardı.Bak inanmazsan resmini yolliyim de koy bu yazıya.
galiba biri dünyaya bukalemun tozu serpmişti.
acaba hüzün dolu olsaydık gökyüzünü kara bulutlarmı kaplayacaktı.
Aman aman hepimiz hep neşe..iyilik dolu olalım da dünyamız yaşanılası olsun.
Ben çok pis fal bakarım :) Anladığımdan falan değil, sallama gücüm yüksektir de ondan. Aşırı fantastik hayal gücümü de işin içine katarsanız varın siz düşünün neler çıkacağını... Zaten oldum olası bulutlardan ya da halı desenlerinden garip garip şekiller çıkaran biriyimdir.
YanıtlaSilAma nedense fincan sahipleri pek memnun kalmıyor bu durumdan. "Bak" diyorum "Burada bir ejderha var! Şurada da acayip acayip yaratıklar." Bön bön bakıyorlar yüzüme. Ne yani? İlla kısmet,
yol falan mı çıkması lazım? Senin kaderinde de çıkmaz bir sokakta ejderhalar tarafından kovalanmak varmış, olamaz mı? :)))
Güzel bir hafta sonu dilerim...
İnanmıyorum Dilek. Benim ayağımın senin blogta işi ne:))Canımsın.
YanıtlaSilSelam Mit, mesele fincanda ejderha ya da flamenko yapan hippopotamlar görmek değil ki. Mesele bunların ne anlama geldiği bilebilmek. Sen gördüğün ejderhaları, yaratıkları ne anlama geldiğini yorabiliyorsan valla sorun olmaz kimseye:))
YanıtlaSilVildancığım valla buraya koymak istedim aslında .. ama koyamadım bittabii. Sen benim blogtan resmi alıp buraya koyabilirmisin. yazı olarak da ne yazacağımı bilemediğim için uyar uymaz attım kıtırları. Yine en iyi senin blogta değerlenir bu ayakkabı..buraya yakışır..
YanıtlaSilHeyy..sahip çık ayaklarına kardeşşş!!! :)))
Dilekkk... Ayağıma nasıl sahip çıkayım... Çoktan senin bloğa yerleşmiş:))
YanıtlaSil