19 Haziran 2011 Pazar

"Ey Kadın Yeniden Ayağa Kalk Ve Titre."

 
"Ey kadın, yeniden ayağa kalk ve titre. Bu kızgınlıkla titremezsen bir daha hiç titremezsin."
Bu  cümlelerin yazdığı kitabı bulmak için az önce kitaplığı tırım tırım taradım.  Nihayetinde Sâlah Birsel'in İstanbul Paris adlı kitabını buldum.  Biliyorum ne olduğunu anlatmadan lakırtıya bodosloma başladım başlamaya ama, ne yapayım? Yüreğimin pıtpıtını bastırmadan açıklamaya olanak yok. Öyle birinin cümleleriyle giriş yapmalıydım ki lakırtıyı kantarlamadan gediğine koymalıydım.  
   
Sahiden Salâh Birsel’in İstanbul Paris adlı kitabının ilk bölümü “Ey kadın ayağa kalk ve titre” cümlesiyle başlar. Ve Salâh Birsel kokonozlu nişanlar  sunarak memleketimdeki ilk kadın yazarları o güzelim üslubuyla anlatır. Önce Türk Edebiyatının Şair-i Azam’ı olduğu düşünülen Abdülhak Hamit’in, kızkardeşi Mihrünnisa hanım’ın, aynı abisi gibi  insanın yüreğine kızgın kurşun akıtan şiirleri okunduğunda, bir kadının elinden çıkabileceğine inanılmadığından, illa bir erkek ozan elinin bu şiirlerin üzerinde gezindiği yolundaki söylentilerden bahseder. Sonra Fatma Aliye hanım’ın Muhadarat adlı romanını da babası Tarihçi Cevdet Paşa’nın mıncıkladığı düşüncesinin yaygın olduğunu anlatmakla konuya devam eder. Yıl 1896. Demek ki günümüzden  115 yıl önceyi konuşuyoruz. Salâh Birsel’in anlattığına göre bu tarihte ilk kadın derneği kuruluyor. Yazar, Fatma Aliye hanımın harem ve kafes çağında, kadın bilgisizlikle boğuşurken, okur yazar kadın sayısı nerdeyse hiçyoka yakınken,  o tarihlerde memleketimizdeki eğitimli birkaç kadından biri olduğunu söylüyor.


 Bu yazımı haddim olmayarak Salâh Birsel’in üslubuna benzeterek yazmaya çalışıyorum. Çünkü onun anlatımına bayılıyorum. Neyse… Konuyu dağıtmayayım ve bunca lakırtıyı kantarlamak için, yazarlarının çoğu kadınlardan oluşan Hanımlara Mahsus Gazete’nin 1895 yılında yayınlanmaya başladığını  hemen yazıvereyim.  Neden böyle bir gazete düşünülmüş? Amaç, kadınlar arasındaki eğitimi yaymaya hizmet, kadın yazarların yapıtlarını yayınlamaya aracı olmak, kadınların ulusal gelişimlerine çalışmak. Bu hanımlara mahsus gazete haftada bir gün resimli yayınlanıyormuş. Fiyatı bir kuruşmuş.  Salâh Birsel kitabında bu dergideki kadın yazarları neredeyse teker teker anlatıyor. Bu dergi 1898 yılında “Kızlara Mahsus” adında ek çıkarmış.


Biliyorum lakırtımı  eni konu uzattım. Bir türlü esas anlatmak istediğimi anlatıp sadede gelemedim. Böyle uzatma hâllerinde Salâh Birsel “Sen ey okur, bu kez bayılmazsan, bir daha hiç bayılmazsın.” der. Ben de aynısını sarkıtayım da uzattım diye bana laf edilmesini böylece geçiştirivereyim.  Bak şimdi.  Ben bir Gırgır zamanı çocuğum. Abartmıyorum taşrada yaşayan biri için mizah dergisinin insanın düşüncelerinin şekillenmesine nasıl katkı yaptığını kendi tecrübelerimle çok iyi biliyorum. Mizahın değerine ve önemine yürekten inanıyorum.  Memleketimde çıkan mizah dergilerinden üçü her hafta elimden geçiyor. Ne yazık ki üç dergiyi dip bucak okumam mümkün olamıyor. İçlerinde özellikle okumadan geçemediklerim, takip ettiklerim ya da gözüme ilişenler var.  Son günlerdeki yoğunluğumdan dolayı, bu haftanın mizah dergilerini ancak bu akşam  elime alabildim. Ve bazı karikatürler kafamın tasını fena halde attırdı.  İşte sonra “Ey kadın yeniden ayağa kalk ve titre” sözünü aklıma getirdi. Ve Salâh Birsel’in bu yazısını okuma ihtiyacı hissettirdi. Salâh Birsel bu kitabında, 1886 yılında az sayıda ortalarda dolaştığı söylenen Şükûfezar adlı kadın dergisinin sahibi Arife hanım’ın derginin ilk sayısının önsözünü şöyle bağladığını söylüyor. “Saçı uzun aklı kısa diye erkeklerin alaycı gülüşlerine hedef olmuş bir tayfayız, bunun karşıtını ortaya koymaya çalışacağız. Erkekliği kadınlığa, kadınlığı da erkekliğe üstün tutmadan çalışma ve iş görme yolunda yılmadan adım atacağız.”  


Memleketimde, hele  mizah dergisinde, hele  karikatüristin,  kadınları "saçı uzun aklı kısa diye erkeklerin alaycı gülüşlerine hedef eden" karikatürler çizmesi, okuruna 125 yıl önce yaşamış bir kadının söylediklerini hatırlatması ne kadar acı verici anlatamam. Büyük usta Oğuz Aral gibi kaşlarımı çattım. Bu kızgınlıkla titreyip bu yazıyı yazmasam hiç yazamazdım. İçimden  geldi.   Böyleyken böyle, dedim. Yazdım.


10 yorum:

  1. 150 sene geçse de erkek kafasında değişen birşeyler olmadğını birkez daha kanıtladı.

    YanıtlaSil
  2. Buket, aslında bu sözün tamamı şöyledir:
    "Ey kadın yeniden ayağa kalk ve titre. Titre, titre ki, zengirizlere ağzının payını verecek ayyenileri de girişini yapsın."

    Zengirizler... kadın düşmanları anlamına geliyor. Ben bazı çizerlerin kadın düşmanı olduklarını düşünmüyorum. Belki haddini aşan bir şımarıklık hali diyebilirim. Sonra ne yazık ki her devirde böyle düşüncelerin dümen suyunda olan erkekler olacağını bilmeliyiz. Fark ettiğimizde yeniden ayağa kalkıp titremeliyiz:)

    Ama tüm erkekleri aynı kefeye koymamak lazım. Aynı kitapta Ahmet Rasim'in bir sözü var:

    "Kadınlık da aslanmış ki nice çamuratmalar ve yakıştırmalar arasında kendine yol açabilmiştir."

    Sevgiler..

    YanıtlaSil
  3. Yabancıların mizah dergilerini görmedim.Ama ne zamandır düşünürüm bizde mizah değince niye ille küfrederler,niye ille bel altı resimler çizip bu tür sözlerle donatırlar?Çıplaklığı ayıpladığımdan değil,okula götürüp okumak istedim.Bunu kültür gezimizde o kadar istedim ki,yapamadım.Çocuklara örnek olma adına,harçlıklarınla dergi alma davranışını kazandırma adına .Cesaret edemedim.Daha kapağında ergenmişim gibi kocaman memeleri görmek ,ya da küfür okumak istemiyorum.Ya ben geri kafalıyım diyorum ya da bunlar hala inci sözlük yazarları sanıyorlar kendilerini.Bayan Yanı daha yeni gerçi.Harakiri'de öyle.Bunlar bu ayar yazmaya devam ederlerse gitgide kadın dergilerine dönecekler.Alan olmayacak,alsa da yazıdan çok reklam sayfalarına bakacak.
    Kadın düşmanlığı demek artık bana da acımasız geliyor,böyle alışmışlar,içlerine işlemiş.Eğitim görmüşü daha da feci sanki.CNN Türk'de Medya Mahallesi'ni beklerken hiç anlamadığım halde 11:30 daki spor yorumcularının tavırlarını ilginç bulduğum için izlemek zorunda kalıyorum.En üstünden en altına kadar nasıl ben bilirim tavrı,nasıl erkek güç gösterisi var,boğa gibi boynuzlarını çakıştırıyorlar her seferinde,bir izleyin isterseniz.Bu bir avuç çok bilirim erkeğin yanına bir de gencecik kadın koymuşlar,ne kadını konuştururlar,ne de dinleme zahmetine girerler.Kadın bir şey söyleyecek olur,bazen üçü birden sanki futbolcu oymuş gibi çemkiriveriyorlar yüzüne...Mizah dergilerini çizmeden önce yapılan toplantılarda erkeklerin tavrı bunlar gibiyse çıkan dergi de ancak o kadar olur derim ben.

    YanıtlaSil
  4. @ Adsız, pek güzel yazmışsınız. Keşke adınızı da yazsaydınız:)

    YanıtlaSil
  5. Adsıza katılıyorum.Gülme ve güldürme ülkemizde cinsellik içerikli.birde küfür varsa içinde güldürme şansınız yükseliyor.TV programlarından dergilere böyle , bu yüzden komediye uzağım ben de..

    YanıtlaSil
  6. @ Buket, yok valla nedense gene de kıyamıyorum ben mizahçılara:)

    Aslında yanlış bir şeyler yaptıkları ortada. Çünkü Gırgır bildiğim kadarıyla zamanında 500 bin civarında satıyorken şimdi en iyi satan mizah dergileri 70 bin gibi satıyor.

    Şöyle yelkenlerimize yeni fırışkalar doldurup toplumsal çaparizleri gözümüze gözümüze sokacak, oturduğumuz yerde vicdanlarımızı tornistan edecek mizaha ihtiyacımız var.
    Mizah dergi ve kitapları okul gibi olmalı.
    Ve bunu beceren şahane mizahçılarımız var.

    Sakın vazgeçme mizah yazarlarını okumaktan Buket. Hayal Kahvem'e o kadar çok yazı yazmışım ki bu konuda.. Bak birini nasıl bitirmişim. Demişim ki:

    "Karikatür seyretmeyi ve okumayı seviyorum diyorum ya... Ben galiba Cemal Nadir'in dediği gibi karikatürü ne palyaçoluk, ne de göbek attıran, çeneleri ağırtan kahkaha olduğunu düşünüyorum. Karikatürü gene Cemal Nadir'in söylediği gibi "insan beyninin muhtaç olduğu tebessüm ve düşünmeyi temin eden" önemli bir sanat olarak görüyorum. Tanıdığım pek çok kişiye mizah dergilerinin ve çizgi romanların dili uzaktan kaba geliyor. Oysa sanıldığı gibi değil. Mizah dergilerindeki karikatürlerin kimi zaman çizimleri ve dili kaba ya da argo olsa da bilakis hayatımızın kabalığını inceltmeye yaradığını, farketmeye zorladığını ve alışılagelen durumlara karşı zaafiyetimizi kışkırttığını düşünüyorum. Bu nedenle bence mizah dergilerine ve çizgi romanlara uzaktan bakmamak, mesafeli durmamak, ele alıp dokunmak gerekiyor. Sözlü ve sözsüz karikatürler hayatımızı daha yaşanası kılıyor. Ben karikatürü ve karikatürle uğraşanları seviyorum. Çünkü inanıyorum ki "insan olma" yolunda verdiğim çabaya müthiş katkı yapıyorlar. Karikatürlere bakıyorum. Onları seyrediyorum. Okuyorum. Gülüyorum. Farkediyorum. Silkeleniyorum. Çivileniyorum. Ve şuramda, tam şuramda bir sızı hissediyorum. Ve ben bütün bunları hissetmeyi seviyorum."

    Amaaa.. Arada bazıları var ki.. Öyle böyle değil. Üzücü:((

    YanıtlaSil
  7. insan beyninin muhtaç olduğu tebessüm ve düşünmeyi temin eden"
    işte dediğin gibi bizi gülümsetirken gülümseyi dondurup huzursuzluk yaratan , kara mizah biraz da belki benim sevdiğim.Böylesi de var ama toplmca daha çok güldüklerimizi kasdetmiştim .

    YanıtlaSil
  8. Recep İvedik' filmlerini iki üç gün içinde neden milyonlarca insan seyretti bu coğrafyada, tam yeri geldi de sorayım bari :)

    YanıtlaSil
  9. Buket, anlıyorum seni. Az önce tersninja'da
    Harakiri adlı aylık mizah dergisinin kapılma kararını okudum çok canım sıkıldı. Fena:(

    YanıtlaSil
  10. selam nessuno, recep ivedik filmlerinin bir tanesini bile seyretmedim. Hımm.. Seyretmediğim bir film üzerinden yorum yapmak çok doğru gelmese de... muhtaç olunan gülmeyi temin etmeyen filmler yapılmasa keşke...

    YanıtlaSil