Eski huyumdur. Çocukluğumdan beri insanları seyretmeyi severim. Bu huyum sayesinde can sıkıntısı diye bir şey bilmem. Aynı bir sinema perdesine bakar gibi mütemadiyen insanları seyredebilirim. Kim olduklarını, neler düşündüklerini tahmin etmeye girişmek hoşuma gider. Özellikle sinemaya gittiğimde oynadığım "farzetme" oyunum vardır. Film başlamadan önce, sinemanın loşluğunda kendilerini oturdukları koltuğa rahatça bırakan seyircileri belli etmeden seyrederim. İnsanların suretlerinde kitaplarda okuyup hafızamın kuytu çekmecelerine kendiliğinden yerleşmiş irili ufaklı roman kahramanlarının izlerini sürerim. Bu benim için anlatılmaz heyecan verici bir oyundur. İnsanların görüntülerinden çok iç dünyalarını görmek, duygularına erişmek isterim. Sinemanın o efsunlu loşluğunda etrafıma bakınırım. Bu insanların kim bilir ne sırları, ne korkuları, ne huzursuzlukları vardır diye aklımdan geçiririm. En son sinemaya gittiğimde sağ ön tarafta oturan yaşlı adamın o tuhaf huzursuzluğu ve asabi duruşu, bana onun Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi adlı romanında anlattığı "Meşhur Soğuk Suphi" olabileceğini düşündürdü. Yüzünün sadece sol yanını görebiliyordum. Dikkatlice baktım. Evet kesinlikle oydu. Hayal etme çarklarım derhal çalışmaya başladı. Gördüğü bütün kibrit kutularını alıp biriktiren biridir, diye aklımdan geçirdim. Eğer gitsem, evinde odalar dolusu kibrit kutusu bulabilirdim. Karısı onu bırakınca böyle olduğunu farzettim. Tam bunları aklımdan geçirirken adam oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandı. Etrafına ürkek gözlerle baktı. Sol elini ceketinin cebine soktu. İnanmayacaksın biliyorum ama usulca cebinden çıkardığı elinde, bir kibrit kutusu vardı. Dünyanın en önemli işini yapıyormuş gibi kibrit kutusuna dikkatle baktı. Tam o anda sinemanın ışıkları karardı. Film başladı. Ben "Meşhur Soğuk Suphi" olduğunu farzettiğim adamı unuttum. Beyaz perdenin o muazzam illüzyonuyla usulca filmin mecrasına aktım.
Bu yazında biraz da beni anlatmışsın çünkü ben de insanları çok incelerim hatta onlara balon çıkarıp :) konuştururum,kendimce haklarında hikayeler yazarım.Bazen dalar giderim ,cafelerde otururken etrafımdaki seslere karşı algılarım hep açıktır,dinlemesem de duyarım.Hayal gücü ne güzel birşey:))
YanıtlaSilBu arada Amelie 'ye bayılırım...Teşekkürler
Baykuş gözüyle-Natali:)
Ne güzel bir oyunmuş bu. Hayatın telaşına o kadar kaptırmışım ki kendimi başkalarını düşünmediğimi farkettim yazında :(
YanıtlaSilİlginç bir oyun bu aslında,Aynı zamanda okuduklarının icinde kaybolmuş gibi oluyorsun.
YanıtlaSilpeki kim roman kahramanı kim gerçek karışıyormu bazen ?
iade-i ziyaret e,bir kahve molasına geldim.
YanıtlaSilGüzeldi..Gözlem sağlıklı iletişimin ve sosyal uyumun bir parçasıdır.
YanıtlaSilEn büyük filim hayat ..enbüyük sinema kainat değilmi zaten zaten. O küçücük odalara neden giriyoruz. Gözlemlerimizde erişemediğimiz parçaları görmeye..tanımadığımız insanların hayal gücüne ulaşmaya değilmi.
YanıtlaSilVildancığım pazartesi günü bir ara seninle aynı film de kahve içmece oynayalımmı..sevgiler :)
YanıtlaSil@ Mahmure, neden olmasın:)
YanıtlaSil@ Dilek, çok haklısın:)
@ Şeytanın "Yaz" Dedikleri, o halde gözlemlerimi yazmaya devam edeyim:)
@ Rüzgar, sessizlik bazen her şeydir:)
@ Mehtap, hoş geldiniz:)
@ Otuzundan Sonra, yok karışmıyor. Tavsiye ederim. Deneyin:)
@ Küçük Mucizem, Alis Harikalar Diyarında'nın yazarı Lewis Caroll'un bir sözü vardır: "Genellikle yüzlerdir farketmeden geçtiğimiz.":)
@ Natali, müşterek davranış ve duygularımız olduğunu öğrenmek ne hoş:)
Teşekkür ederim:))