Nasıl anlatsam bilmiyorum? Bak şimdi... Dün arkadaşlarım Oya ve Hülya'yla birlikte kahve içmeye gitmiştik tamam mı? Kahveden çıkışımız sinema saatine denk gelince, Uzun Hikaye adlı filme girdik. Film fonda ağız mızıkasından çıkan ezgiler eşliğinde, bir kara trenin olağanüstü güzelliğiyle dumanı tüte tüte gelişiyle başlıyordu. Atilla Atalay öyküsünde der ya hani; "Kimisi vapurları daha çok sever. Denizotobüsüne şiir yazanına, hafif metro görünce içlenenine henüz rastlamadım. Ama ben, belki de asla bir daha aynı vagona binemeyeceğini bildiğimden, cama burnunu yapıştırmış çocukluğumla hiçbir imdat frenine aldırış etmeden akıp giden trenlere, öküzlerinki gibi karşılıksız bir aşkla bağlıyım..." Yazarla aynı fikirdeyim. Trenleri oldum bittim karşılıksız aşkla sevdim. Uzun Hikaye'yi seyredince, film başından sonuna trende, tren yolu çevresinde geçince, trenle yolcuğa gene nasıl heves ettim anlatamam. Of! Tamam.. Tak etti canıma. Çantamı takacağım sırtıma… Trenle yolculuğa çıkacağım mutlaka… Evet… Evet… Çıkacağım. Hem de tek başıma. Fazla eşya almayacağım yanıma. Kitapsız olmaz ama.. Bu kez cimri olmayacağım kitap konusunda. Okuduğum kitabı, oturduğum koltuğa bırakacağım. Hatta içine bir not bırakacağım. “Ben okudum. Çok sevdim. Okumanızı tavsiye ederim.” diyeceğim mesela… Ne dersin? Şahane bir hayal değil mi bu? Peki nereye mi gideceğim? Tren istasyonuna gideceğim. O sırada gelen tren nereye gidiyorsa oraya gideceğim. Mesela çok uzaktaki ıssız bir kasabaya…
Eyvah.. Ben böyle hayal kepenklerimi açarsam gene sonuna kadar, trenle seyahat etmek niyetiyle gidersem bir kasabaya… Ya Anayurt Oteli gibi bir otele denk gelirsem? Hatırlasana Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli adlı kitabından sinemaya uyarlanan, Ömer Kavur’un yönettiği aynı isimli filmi… Amaaann, Allah Korusun!.. Ya karşıma bu filmde Macit Koper’in canlandırdığı Zebercet adlı karakter gibi biri çıkarsa? Hani anne babası ölmüştür de Zebercet’in, otele çevrilmiş eski bir konakta neredeyse hiç çıkmadan günlerini geçirmektedir. Sadece otele günübirlik gidip gelenler vardır. Bir de uzun kalan bir yaşlı müşteri ile otel hizmetçisi o kadar. Galiba konusu böyle bir şeydi... Hani günübirlik otelde kalan bir kadının ardından, kadının her an tekrar geri döneceğini ümit eder. Of!.. Ne güzel trenle seyahat edeceğim derken, şimdi Anayurt Oteli nerden aklıma geldi birden? Hele Zebercet gibi bir otel işletmecisi... Hımm… Ece Temelkuran’ın Kasaba Otelleri adlı bir yazısı vardır. Okumuş muydun bilmem? Belki de hep oradan gitmek istemiş, gitmeyi beceremeyince de bari gidenlere tanıklık edeyim diyenlerin kasaba otellerini işlettiğini söyler. Hayata küsmüş insanlardır belki. Çünkü konukları hep kazara, hep mecburiyettendir ya... Hep şüpheci ve sinirli olmaları da belki de bu yüzdendir kasaba oteli sahiplerinin der. Büyük, lüks oteller insanı şımartır, mühim bir şahsiyet olduğunuzu tekrar edip durur mütemadiyen. Oysa kasaba otelleri yüz vermez insana. Ne kadarsan o kadar. O nedenle kendini pek önemsemeyenlerin merakı kasaba otelleridir der Ece Temelkuran.
Severim ben kasaba otellerini ve kalacaksam eğer bir kasaba otelinde kalırım her şeye rağmen. Günübirlik bir müşteri olurum… Arkamdan neler olur biter bilemem... Kim bilir? Ben yola devam ederim...Yeni bir kasabaya giderim belki. Öyle bir yer ki, oraya varınca karların yolu kapatacağı tepe bir kasaba olabilir sözgelimi… Off! Bu kez Kubrick’in, Stephen King’in romanından uyarladığı Cinnet adlı film aklıma geldi iyi mi? Hani Jack, eşi ve oğlu ile birlikte bir dağ otelinin kış bakıcısı olamayı kabul eder. Otelde bazı kötü ruhların varlığını hissetmeye başlar. Yooo…. Hiç anlatmayayım korku filmlerinin baş yapıtı sayılan bu filmi... Yooo... Ama... Ya yolum böyle bir otele düşerse? Yok artık… Nedir bu? Nerden geldim ben bu dağ kasabasındaki otele Allahaşkına? Ne güzel atmıştım çantamı sırtıma.. Çıkacaktım trenle yola… Olmaz ama… Yoo.. Şimdi oturduğum yerde böyle hayaller kuruyorum ama... Trenle nereye gidebilirim ki? Hızlı tren çalışmaları başladı ya hani... Bizim şehirdeki tren seferleri kaç aydır iptal edildi. Hımm. Du bi... Enseyi karartmamalıyım. "Hayal et, olur elbet" demekten vazgeçmemeliyim. Evet. Hayali de olsa...Takacağım çantamı sırtıma. Ben anlamam! Trenle yolculuğa çıkacağım mutlaka! Hem de tek başına! İlla!
Ah ben de nasıl isterim o çantayı takıp, telefonumu bırakıp başımı alıp gitmek bir yerlere, nereye olursa.. Bunun hayalini kurmak bile insanın içini ısıtıyor resmen. Ama işte.. Her hayalin realiteye dönüşememesinin arkasında olan o kocaman " işte"
YanıtlaSilÜmit edelim de o gün bir gün gelsin o çantayı takıp gidebilelim bir yerlere, neresi olursa..
Meczup, ben bu hayali sürekli kurarım:) Ayrıca Güney Amerika'yı Che Guevara gibi motorsikletle gezme hayalim de vardır:)) Peki ya uçak kullanma:))) Bende hayaller bitmez Meczup...
SilHani ne denir? "Hayallerle yaşıyorum ben!":)
Ee orası malum, burası adı üstünde "Hayal Kahvem"
SilHayaller olmadan zor zaten, onların ileride bir gün gerçekleşeceği umudu zaten yaşama sebebi.. Ne diyelim; Yaşayıp göreceğiz :)
Tuhaf olan ne ama biliyor musunuz Meczup, her şeyin hayali daha büyük keyif veriyor bana:) Yani hayalim gerçekleşmezse üzülmüyorum. Sahiden ne tuhaf biriyim, kendimi çözemiyorum:)
Silİlk önce şu "sunuz"u kaldıralım efendim. Daha sonra hakikatten de tuhaf olduğunu söylemek zorundayım. Üzülmemek mi ben hayattan soğuyorum, soğudum. Her yeni güne hayallerimin olmayacağını, gerçekleşmeyeceğini bilerek uyanmak beni bırak üzmeyi, hayattan bezdiriyor be kardeşim. Seni üzmüyor he valla iyiymiş ne deyim ki.. Çözmeye çalışmamak lazım en iyisi, olduğu gibi kabullenmeli her şeyi. Seni yıldırmıyor, üzmüyor ise bunlara sevinmeli, ben senin adına sevindim en azından :)
SilMeczup, galiba ben hayallerimin gerçekleşmesini değil, gerçekleşebilme ihtimalini seviyorum. Aynı bir yere gitmekten çok gidebilme ihtimalini sevdiğim gibi. O aralık var ya... Gerçekleşmesi şart değil yani...
SilMeczup, şu dünyanın ölümlü olduğunu algıladığımdan beri, hayallerimin gerçekleşmemesi asla üzmez beni. Du bi.. Kendi tuhaf cümlelerimi burada keseyim. İçimden geldi. Turgut Uyar'dan bazı dizeleri buraya geçirivereyim.
"İşte ben hep böyle garip mahzun,
Bir şey beklermişçesine yaşıyorum.
Bazen öyle günlerim oluyor ki, Elâ gözlüm,
Ne oldu, nasıl bitti şaşıyorum ..
Bazı bilmem, gün nasıl başladığında,
Kayıp kayıp gidiyor dünya bıkkın bakışlarımdan.
Yaşıyorum, yaşıyorum da bitmiyor,
Bir tutam sakız oluyor ağzımda zaman ..
Yaşamak ne kadar çekilmez gelse de ara sıra.
Bu görmek, bu sevmek, bu aziz sıcaklık tende.
Bu bir nimet, bu bir nimet, bu Elâ gözlüm,
Bu yaşamak bir şiir; harikulâde. "
Yaa, böyleyken böyle işte:)
Sanırım Türkiye'de Uzun Hikayeyi izlemeyen bir benim yahuu herkes yazmışşş :d
YanıtlaSilçuff çuff çuf her zaman candır
Ne diyorsunuz Safransarı, trenlere karşılıksız aşkla bağlıyım:)
SilÜniversiteyi Ankara'da okudum.Akhisar'lıyım.Senede en az iki defa trene binerdim.3 yıldır binmiyorum.Ablam Selçuk'ta yaşıyor.Evinin önünden tren geçiyor.Abla bak Aydın ,Denizli'ye tren varmış.Dedim.İnşallah bayram tatilinde binmeyi düşünüyorum.Sevgiyle kalın.
YanıtlaSilParıldayan Çiçek, trene bindiğinizde pencereden bakın. Denk geldiğiniz ilk kişiye benmişim gibi el sallayın:))
SilTamam yapacağım ve sonrada hüzünleneceğim beni bırakıp gidenler için .Neden diye sorarasan tren ayrılıktır diyeceğim.Eskden mendiller vardı.Onla yüzümdeki teri sileceğim ve gökyüzüne bakıp gözyaşlarımı içime akıtacağım.Yüzüme bir tebessüm yerleştireceğim.Tekrar sevdiklerimi görmek için beni bekleyin döneceğim diyeceğim.Valla birden şair olasım geldi.sevgiyle kal.
SilParıldayan Çiçek, sahiden şiir yazmışsınız siz. Ne güzel:))
SilBen hiç trene binmedim :( ve ben de çok istiyorum tren ile yolculuk yapmayı ..
YanıtlaSil7. Oda... Yapmayın! Trene binmelisiniz mutlaka. Sonra alışkanlık olursa, karışmam sonra:))
Sil