"Edebiyat akrabalıkları, hiçbir zaman buluşup bir kahve içemeyeceğiniz insanların yeryüzüne dağılmış varlığını hatırlatır size. Gene de asıl buluşmanın edebiyat olduğunu bilirsiniz." der Murathan Mungan. Günlerden pazardı. Aylardan nisan. Beyoğlu'nun arka sokaklarından birindeydim. Ayaz mı ayaz bir rüzgâr tatlı sert esmekteydi. Bilmesem mevsimin ilkbahar olduğunu, sonbaharın son günlerinde olduğumu bile farzedebilirdim. Öyle böyle bir ayaz değildi ki... Açıkta yakaladığı yerleri acıtarak ısırmaktaydı sürekli. Sokak boyunca uzanan nostaljik bir kafe atmosferi içindeydim. Fonda Ajda Pekkan "Kimler geldi kimler geçti" yi söylemekteydi. Kimbilir bu sokaklardan kimler gelmiş kimler geçmişti sahi? Gecenin ilk saatleriydi. Az önce tıka basa midye tava ve kalamar yemiştim. Şimdi tahta bir sandalyede oturmaktaydım da önümde gene tahta bir masa vardı sanki. Beyoğlu girişindeki çiçekçi kızdan aldığım şebboy avucumun içindeydi. Tahta masanın üzerinde dört kahve fincanı vardı. Kafamı kaldırdım. Yıldızsız laplacivert bir geceydi. Rüyada mıydım? Bugün İstanbul Film Festivali'nin son günü değil miydi? Evet, son günüydü. Biliyorum. Çünkü o sebeple İstanbul'daydım. Ardı ardına iki film seyretmiştim. Film bitiminde Metin Üstündağ usulü "caddeye egemen olan o alkol, o hırs, o nefret yüklü yalnız, bekâr ve negatif elektrikten çekinerek, önümde yerden bitme gece elbiseli üvertür şarkıcılara ve dostlarına bakarak eve yollanmaya" niyetliydim aslında. Fakat o kadar geç değil, henüz Beyoğlu için oldukça erken saatlerdi.
Elim önümdeki kahve fincanına gitti. Kulpundan tutup kaldırdım. Önce kokusunu derin derin içime çektim. Kendime geldim bir an. Fısır fısır sesler işittim. Baktım etrafıma. Masada dört kişiydik. Hey! Momentos, Nessuno, Aylardan Şubat ve ben. Hani Murathan Mungan "Edebiyat akrabalıkları, hiçbir zaman buluşup bir kahve içemeyeceğiniz insanların yeryüzüne dağılmış varlığını hatırlatır size. Gene de asıl buluşmanın edebiyat olduğunu bilirsiniz." der ya... Biz ise arada buluşup kahve içmeyi beceren yeryüzüne dağılmış edebiyat akrabalarıydık işte. Bu kez buluşma sebebimiz edebiyat değil sinema olmalıydı. Öyleydi. Şiir adlı filmi birlikte izlemiştik. Sonra... İşte sonra olanlar oldu... Dört kişiden üçü şair biri değildi. Şair olmayan bendim. Onlara belli etmiyordum ama fena halde üzgündüm. Momentos'un şiir kitabı bile vardı. Geçmişte bir tarihte imzalı şiir kitabını bana kargoyla yollamıştı. İyice baktım her birine. Heyecanla bir şeyler anlatıyorlardı. Biri sözünü bitiriyor, hemen diğeri başlıyordu. Kulak diktim dinledim. Nessuno kendi şiirini okumaktaydı. Aylardan Şubat ise önce Tolstoy'dan çocuk öyküleri, sonra öğretmenliğiyle ilgili kendi öykülerini anlattı sanki. Akabinde Momentos okumaya başlamadı mı arka arkaya kendi dizelerini.. "ben ki "şiir" yüklemcisi... yazamadım... üzgünüm... ama... ama biraz sonra... yola çıkıp... sana geleceğim... kuş gibi yüreğim... gözlerine anlatacak... gözlerim... ve dudaklarım... kocaman bir buse... anlayacaksın... biliyorum... " Of! Of!.. Ben... Ben ise öyyle duruyordum. Dinliyordum sadece. Ne okuyacak bir şiirim ne anlatacak bir öyküm vardı. Dayanamadım. "Ayaklarımızı getirelim mi yanyana şöyle?" dedim. Güldüler. Hoşlarına gitti bu önerim. Ayaklarımızı yan yana getirdik. Momentos da fotoğrafını çekti. Sonra kıstım gözlerimi. İçimden bir siyah kuğu fırladı sanki. Hiç acımadım hiiiç! Hepsinin ayağına bir bir sıkıca bastım. Üçünü o kadar kıskanıyordum ki. Anlıyorsun değil mi? Ayaklarını ezdim!.. Ezdim!.. Acıdı canları tabii. Tam bana bir şey diyorlardı ki... Mızıkcılık yaptım gene. Omuzlarımı silkeleyerek: "ben eve gitmek istiyorum" dedim. Onları bıraktım oldukları yerde. Beyoğlu sanki canlıymış gibi, canı acırmış gibi, itinayla yürümeye başladım. Momentos, Nessuno ve Aylardan Şubat! Üçü de Şair'diler. Donakaldılar... Kalakaldılar oldukları yerde. Şaşırdılar halime. Hayrete düştüler. Biliyorum... İşittim... Arkamdan bana acıyarak güldüler.
NOT: Fotoğraflar Momentos'un Resim Galeri'sinden alınmıştır. İnanmıyorum. Şiir ve öykü yazmakla kalmıyor. Bir de şahane fotoğraflar çekiyor. Keşke Momentos'un iki ayağına da basaymışım. Anlattıklarım harfi harfine doğrudur. Şaka olsun diye yazdığımı sananlar, peşin peşin söyleyeyim, fena halde yanılırlar.
sen onları ben de hepinizi kıskandım :((
YanıtlaSilfestival güzel buluşmalara da sebep olmuş.bence deneseniz şiir yazarsınız.duygularınız ve kelimeleri kullanışınız şiire müsait.üzülmeyin yani.isteseniz olur bence de siz yazmayı değil okumayı istiyorsunuz bence.:))
YanıtlaSilBu işler karışıktır biraz... Kimin ne zaman yaratacağı belli olmaz. Beklemek ve beklerken biriktirmek en iyisi...
YanıtlaSilBense hepinizin birden ayağına basmak istedim şu anda. Kıskançlığımdan tabii ki. Hem de öyle böyle değil :)))).
YanıtlaSilMüthiş !! HayalKahvem enfes yazmışsın o güne ait herşeyi, bayıldım :)) Herbirimizle ilgili detayları ne kadar keyifle anlatmışsın.. Şu yazıyı okumuş olmak bile ne çok şey anlatıyor senin hakkında... ama yine de ben, (onlarcasından) bir yeteneğini söyleyeyim hemen; sen bir "GÜZEL GÜN MİMARI" sın !! :))
YanıtlaSilBu arada ayağımın üstü morarmış ama ben mor rengi severim olsun :))
Tekrar bu HARİKA gün için teşekkür ederim sevgili MİMAR' ım... :)
Vildan,
YanıtlaSilŞapka çıkarıyorum bu anlatıma
alçakgönlünle çıkıyorsun yazının üst katına
hatta bir üste belki de olurya cinsin rufuna
görmek için ufuktaki cümleleri gelen salına salına...
Noolur..bir dahaki görüşmenizde.. yanınızda.. gölgeniz olabilirmiyim lüften.????
YanıtlaSilTüm edebiyat akrabalarıma yürekten sevgiler:))
YanıtlaSil