30.İstanbul Film Festivali için film seçimi yapıyordum. İlla Beyoğlu'ndaki sinemalara gitmeye niyetliydim ya gösterimler hangi sinemalarda yapılıyor diye bakıyordum. Atlas, Fitaş, Beyoğlu, Rexx, Pera ve City's... Bu sinema isimlerini görünce dayanamadım. Kalktım oturduğum sandalyeden... Kitaplığa doğru yürüdüm. Marş marş Atilla Atalay kitapları. Uyur gezerler ellerini ileriye doğru uzatırlar da... Gözleri kapalı yürürler ya hani... Bir nevi illüzyona uğramışlar gibi... Aynı o hâlde... Hayaller Kâhyası adlı kitabını durduğu raftan aldım. Altı öykü vardır içinde. Okumak istediğim ikinci öyküsüydü. Öykünün adı ise Çiğdem Sineması. İsmi görüyor musun? Ne tatlı! Zaten Atilla Atalay öykünün daha ilk başında çocukluğunda yaşadığı mahalleden şöyle söz eder: "Yalnız, bi dakka durup isimlerin güzelliğine dikkatinizi çekmek istiyorum. Çiğdem Sineması, Yeşilyuva İlkokulu, Cennet Mahallesi, Florya, Menekşe İstasyonu..." der. Ne kadar düşsel mekan isimleri öyle değil mi? Yazarın öyküde dediği gibi "Şimdilerde "Parseller, İkitelli, Üçkuyular, Başıbüyük vb. gibi" zerafetten yoksun adları olan bir takım semtler var." Peki Cennet Mahallesi'nin tam göbeğinde, dut ağaçlarının arasında, yıldızların altında, geceleri ışıl ışıl bir açık hava sineması olan Serkan Sineması'nda film seyretmeye ne dersin? Of! Yazar seyretmiş işte. Gündüzden, mahalle içinde dolaşan oparlörlü araba o akşamki filmi ilan eder, hatta küçük bir özetini verirmiş: "Dikkat dikkat bu akşam Serkan Sineması'nda, tamamı renkli sinemaskop, avantür film: Şehir İntikamcısı. Baş Rollerde, Alen Delon, Pol Belmondo..." Bilmiyorum gözünde canlandı mı? Hele hele bir de lütfen şunu dinle... Böylesi bir filmin en heyecanlı sahnesinde bazen ne olurmuş biliyor musun? Dut ağaçlarından, birinin ensesine tırtıl düşermiş de adam sinema içinde dört dönüp tepinirmiş. Herkes gülermiş. Yazar öykünün devamında sinemada yaşadığı başka komik anılarını da anlatıyor. Sonnraa... Benim koşarak gittiğim gibi yazar'da mübarek diye nitelendirdiği Sinema Günleri'ne gitmiş. O salondan öbürüne benim gibi savrularak loş atmosferli birtakım filmler izlemiş. En son izlediği film üç saatlik bir Macar filmiymiş. "Birazdan film dağılacak, kışlada komut almış gibi, aynı anda cep telefonlarını açan bir öbek izleyicinin arasında aynı ufak adımlarla süzülüp, bir sonraki filmin kalabalığına karışacağız." diyor. Allahım, hiç yabancı değil. Aynı benim gözlemlediğim halleri anlatıyor. Bu filmde yazar'ın hiç kız arkadaşı yok mu peki? Yok! Ben dikkat etmedim yani. Aklımı mekan isimlerine vermiştim ya... O sebepten... Şeyy!.. O iri mavi gözlü kızın bu öyküde olacağını hiç tahmin etmiyorum zaten. Bu öyküde o kızın varlığı çok gereksiz!.. Hem kusura bakma ama şimdi o kızı hiiiç düşünemem. En son seyrettiğim filmde "Zıbalawskar torke!" dedi sevgilisine perdedeki adam. Öndeki topak kafalı adam yüzünden çevirisini okuyamadım. Aklım ona takıldı. Ne demekti acaba?
Nuovo Cinema Paradiso'yu izlediniz mi Hayal Kahvem? Yeni Cennet Sineması yani... Nasıl da benzer Atilla Atalay'ın o öyküsündeki sinemalar, insanlar, çocuklar, gençler ve sinema sevgisi, sanki birbiriyle akrabadırlar. Sizin yazdığınız filmde değil ama o öykünün sonunda yer alan mavi gözlü kız, N.C.Paradiso'da başroldedir, varlığıyla değil ama yokluğuyla.
YanıtlaSilSinemaya aşık bir minik çocuk, makinist ile dost olur hatta onun oğlu gibi olur. Uzun yıllar orada çalışır, hem ailesini geçindirir hem de istediği kadar film izler. Sonra bir gün aşık olur. Güzel mavi gözlü kıza... Sonra ne mi olur? Orası da filmi izlemeniz için sebep olsun :)
Nuovo Cinema Paradiso hakkında bir yazı vardı sanki sizin blogda değil mi? Öyle hatırlıyorum.
YanıtlaSilSeyretmedim Burcu. Hemen edinip seyredeyim.
Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak adlı film vardır ya.. O da şahane bir sinema aşkını ve masum bir sevdayı anlatır.. Muhteşemdir.
Cennet Sineması:))
Ne güzel bir isim:))
Tamam... Sağolasın...