Uyudum. Ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamadan... Ansızın... İskelenin ucunda oturuyormuşum gibi... İki elim iki yanımda iskelenin tahtalarını tutuyormuş gibi... Kendimi usulca ileriye itip, iskeleden suya "cuup" diye atlıyormuşum gibi... Uykuya daldım. Gözünde canlandırabildim mi bilmiyorum? Ben... Denize dalar gibi uykuya dalmayı çocukluğumdan beri seviyorum. Diyeceksin ki, "denize dalar gibi uykuya daldığına göre, rüyanda illa ki balık görmüşsündür." Hayır! Balık görmedim. Kendimi gördüm. Aynanın karşısındaydım. Durmaksızın "Hayat, büyük bir şaka sevgili Frank, ama ona ne kadar gülebiliriz?" diye içimden tekrarlıyordum. Enis Batur'un fi tarihinde okuduğum; "Amerika büyük bir şaka, sevgili Frank, ama ona ne kadar gülebiliriz? adlı bir kitabı vardı. Eminim. Aslında kitap isimleri pek aklımda kalmaz. Günlerden pazartesi. Aylardan nisan. Bugün. Az önce. Ofisteydim. Neden şimdi? Neden bugün? Ve neden bu cümle? İlk kelimesi değişerek, hafızamın hangi tozlu çekmecesinden çıkıp... Durduk yerde... Denize dalar gibi daldığım uykumun hemen başlangıcında gördüğüm rüyada... Neden aynaya bakan suretimin dudaklarından biteviye bu cümle dökülüyordu bilmiyorum. Bildiğim... Elimi aynaya uzattığım. Ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamadan... Ansızın... İskelenin ucunda oturuyormuş gibi... İki elim iki yanımda iskelenin tahtalarını sıkıca tutuyormuş gibi... Kendimi usulca ileri itip, iskeleden suya "cuup" diye atlıyormuş gibi... Aynanın içine daldığım. Gözünde canlandırabildim mi bilmiyorum. Ben... Uyandım. Enis Batur'un kitabını bulmalıyım. Belki yirmi sene önce okuduğum bir kitap... Nedir şimdi bu? Komik... "Rüyalar, büyük bir şaka, sevgili Frank, ama ona ne kadar gülebiliriz?"
11 Nisan 2011 Pazartesi
Kahve Molası - Bir Rüya Gördüm...
Uyudum. Ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamadan... Ansızın... İskelenin ucunda oturuyormuşum gibi... İki elim iki yanımda iskelenin tahtalarını tutuyormuş gibi... Kendimi usulca ileriye itip, iskeleden suya "cuup" diye atlıyormuşum gibi... Uykuya daldım. Gözünde canlandırabildim mi bilmiyorum? Ben... Denize dalar gibi uykuya dalmayı çocukluğumdan beri seviyorum. Diyeceksin ki, "denize dalar gibi uykuya daldığına göre, rüyanda illa ki balık görmüşsündür." Hayır! Balık görmedim. Kendimi gördüm. Aynanın karşısındaydım. Durmaksızın "Hayat, büyük bir şaka sevgili Frank, ama ona ne kadar gülebiliriz?" diye içimden tekrarlıyordum. Enis Batur'un fi tarihinde okuduğum; "Amerika büyük bir şaka, sevgili Frank, ama ona ne kadar gülebiliriz? adlı bir kitabı vardı. Eminim. Aslında kitap isimleri pek aklımda kalmaz. Günlerden pazartesi. Aylardan nisan. Bugün. Az önce. Ofisteydim. Neden şimdi? Neden bugün? Ve neden bu cümle? İlk kelimesi değişerek, hafızamın hangi tozlu çekmecesinden çıkıp... Durduk yerde... Denize dalar gibi daldığım uykumun hemen başlangıcında gördüğüm rüyada... Neden aynaya bakan suretimin dudaklarından biteviye bu cümle dökülüyordu bilmiyorum. Bildiğim... Elimi aynaya uzattığım. Ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamadan... Ansızın... İskelenin ucunda oturuyormuş gibi... İki elim iki yanımda iskelenin tahtalarını sıkıca tutuyormuş gibi... Kendimi usulca ileri itip, iskeleden suya "cuup" diye atlıyormuş gibi... Aynanın içine daldığım. Gözünde canlandırabildim mi bilmiyorum. Ben... Uyandım. Enis Batur'un kitabını bulmalıyım. Belki yirmi sene önce okuduğum bir kitap... Nedir şimdi bu? Komik... "Rüyalar, büyük bir şaka, sevgili Frank, ama ona ne kadar gülebiliriz?"
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder