Bu sabah Kocaeli Gazetesi'nde okuduğum köşe yazısında, şehrimde yaşayan Romanlarla ilgili bir haber vardı. 800 Roman aile reisiyle bir anket çalışması yapılmış.
%37'si okullarda ayrımcılık yapıldığını düşünüyormuş.
%50'si toplumda ayrımcılık yapıldığını düşünüyormuş.
%67'si gecekondularda yaşıyormuş.
%26'sı tek odada yaşıyormuş.
4 evden 1'inde su ve tuvalet yokmuş.
Gebzede'ki evlerin %64'ünde, Kandıra'daki evlerin %88'inde banyo yokmuş.
İşsizlik oranı %84'müş. (SGK yok.) ( En büyük neden eğitimsizlikmiş)
%40'ı okur yazar değilmiş.
En çok yapılan işler, seyyar satıcılık ve hurdacılıkmış.
Geçen hafta 31. Uluslararası İstanbul Film Festival'inde seyrettiğim ilk film Çingene'ydi. Ben sinemacı, sinema eleştirmeni, sinemayla ilgili eğitim gören ya da iş yapan biri değilim. Sadece sinemasever bir seyirciyim. Film festivallerine gitmemin kendimce birden çok sebebi var. Bunlardan biri film festivallerinde, kolay kolay görme olanağı bulamayacağım, bağımsız dünya sinemalarından filmler seyredebiliyor olmam elbette. Mesela geçen hafta festivale gittiğimde, aynı gün bir Slovak, bir Güney Afrika, bir Hint ve bir Türk filmi seyrettim. Aslında peşpeşe farklı ülkelerin filmlerini seyretmem, bazı meselelerin memleketlere göre nasıl farklılık arz ettiğini ya da bazı meselelerin ne kadar müşterek olduğunu gösteriyor. Ve bu filmler beni sahiden sallayıp silkeliyor. Slovak filminde Çingeneler'in ötekileştirilen hayatlarının içine dalmışken, bir sonrasında Güney Afrika'daki eşcinsellerin durumlarına atlayabiliyor, daha kendime gelemeden, Hindistan'da her yarım saatte bir çiftçinin neden intihar ettiğini öğreniyor, ben burada film seyrederken, ya şimdi Hindistan'da üç çiftçi daha intihar ettiyse diye düşünürken, hoopp diye farketmediğim başka insanların, mesela köydeki evini ipotek ettirip, okuyup adam olsun diye İstanbul'da yaşam mücadelesi veren memleketim insanlarının trajedisinin içinde kendimi bulabiliyorum. Festival filmleri farklı dünyalara yaklaşmamı, daha mühimi yakınlaşmamı sağlıyor. Film seyrederek, hayatı seyretmeyi öğretiyor.
Sabahleyin gazetede Romanlar'la ilgili yazıyı okuyunca, haber hayalimde nasıl ete kemiğe büründü anlatamam. Haber, adeta seyrettiğim Çingene adlı filmin yüzdeyle rakama dökülmüş haliydi. Festivaldeki filmde Çingene'lerin hayatlarını, toplumda nasıl ötekileştirildiklerini, çocuklarının okullarda nasıl istenmediğini, doğum için hastaneye giden hamile kadını, sırf çingene olduğu için nasıl kapı önlerinde bekletip eziyet çektirildiğini, işe alınmadıkları için çalmak, suça bulaşmak zorunda kaldıklarını, kızların ne kadar küçük evlendirildiğini ve yönetmenin muazzam becerikliliğiyle dört mevsim yaşadıkları ayrı ayrı mücadelelerini bilebilir miydim? Güzeller güzeli çigan müzikleriyle, özgürlük düşkünlükleriyle, dobra, konuşkan halleriyle dünyanın tatlı bir rengi olduklarını bir kez daha idrak edebilir miydim? Bilmiyorum. Bildiğim şudur, film son derece etkiliydi. Bittiğinde resmen beni koltuğuma çiviledi. Bu sabah gazetede okuduğum haber çingenelerin filmdeki vaziyetlerini gözümün önüne tekrar getirdi. Neyse, gazetedeki haberin devamı sevindirici. Kocaeli Belediyesi'nin son yıllarda başlattığı KOMEK, Kocaeli meslek edindirme kursları sayesinde güzel gelişmeler sağlanmış. Romanların hayatlarını yaşanır kılacak projeler gerçekleştirlmeye başlanmış. Festival filmlerinin başka hayatları anlamamda büyük katkı yaptığını düşünüyorum. Gözlerimi açıyor, farketmemi kolaylaştırıyor, meseleleri görünür kılıyor, sinema hayatımı eşsiz kılmaya devam ediyor. Az önce masamın üzerinde duran kullanılmış festival biletlerime baktım. Şimdi daha çok merak ettim... Bakalım bu hafta seyredeceğim filmlerle, hangi dünyalarda gezineceğim?
NOT: Gazetedeki haber burada.
Filmi merak ettim. Hayatı öğrenmeyi severim ben de. Kapalı kutuda yaşıyormuşuz gibi geliyor hep bana. Ki öyle de zaten.
YanıtlaSilAdı Ciğan'mı filmin? Doğru muyum?
Selam 2zler, afişini yazının arasına sıkıştırmıştım. Evet Çigan:)
YanıtlaSilİsterseniz İKSV tanıtımına bakın olur mu?
http://film.iksv.org/tr/film/347
Film seyretmeyi neden sevdiğini, gerçek hayatla kurduğun bağlantıyı çok güzel anlatmışsın. Çok hoşuma gitti.
YanıtlaSilhayalkahvem , ben yokken demek festivale gittin. ne yazık ki bu anlamda şanslı değilim. festival filmleriyle başka hayatlara açılıyor kapın, bir çok şeyi öğreniyorsun ama bu seni olumsuzlaştırmıyor mu? üzntüye kapılıyorum ama kısa süre değil. yaşadığım konforlu, güvenli, temiz hayattan utanıyorum. seyretmeden de vazgeçemiyorum. demek istediğim nasıl başarıyorsun ?
YanıtlaSilTeşekkür ederim Sezer. Haber tam da seyrettiğim filme denk geldi.
YanıtlaSilBuket, bu hafta gene gideceğim. Nasıl denir? "Takıl bana hayatını yaşa:))"
YanıtlaSilNiye utanalım ki insan gibi yaşamaktan Buket? Doğrusu bu.
Mühim olan meseleleri görmemezlikten gelmek değil, görmek, farketmek, duyurmak, çare aramak, çare olmak, di mi? Sen acayip duyarlı bir kadınsın biliyorum senin kalbini Buketcim.
Hüzün ki en çok yakışandır bize diyelim şairin dediği gibi:)
Buket,hani bana bir soru sormuşsun ya.. Bak cevabını yazmışım... Gerçek hayatta trapezci oluyormuşum:)
YanıtlaSilhttp://hayalkahvem.blogspot.com/2012/02/kahve-molas-gercek-hayatta-trapezci.html?showComment=1334047893482#comment-c786867341097035425
çok güzel hayalkahvem..
YanıtlaSil