19 Nisan 2012 Perşembe

Kahve Molası / Hissediyorum, Öyleyse Özgürüm.


Masumiyet Müzesi'nin  açılışına az vakit kaldı.  Kendi içimde kurduğum hayal dünyamda, benim için yine, yeni, yeniden heyecanlı bir serüven başladı. Masumiyet Müzesi adlı roman şimdi gene sabah akşam elimde... En baştan tekrar okuyorum. Oysa pek romancı değil, hakikisinden öyküsever biriyim. Romanlara mesafeli olduğumu söyleyebilirim. Her roman, aklımı alıp cümleleri peşisıra sürükleyemez beni. Koskocaman kitaba hürmetimden, yarıda kesip, okumayı bırakmak istemem. Bu sefer sıkar tabii. Okumaktan çıkar, eziyet eder. Kitapla bu türden sevimsiz bir ilişki yaşamayı pek arzu etmem. Roman konusunda seçici olmam gerekir. Ayrıca kitapları tüketim nesnesi olarak görmek de hoşuma gitmez. Okuyayım, bitireyim, kitaplığın rafını süslesin, diyemem. Kitapla sürekli, uzun yıllar sürecek arkadaşlığım olsun isterim. Öykülerle ilişkim rahattır. Öyküler teklifsiz, çatkapı kahve içmeye gidiverdiğim arkadaşlarım gibidirler. Öykünün kardeşi şiir de öyledir. İki arada bir derede bile olsa denk getiriveririm. İkisiyle çabucacık hasret gideririm. Ben sevdiğim öyküleri ve şiirleri tekrar tekrar okumayı severim. Hatta bazı öyküleri ve şiirleri  sahiden çok özlerim.  Roman ise... Bana göre roman okumak daha özeldir. Havalıdır roman. Emek ister. Sadece kendisine ayrılacak vakit ister. Her romanı okumaya girişemem bu yüzden. Ama ne yalan söyleyeyim, sevdiğim romanların hakkını tam veriririm. Bazı romanlar vardır ki... Of, hayatın anlamını çözecek tılsımı yakalayacakmışım hazzı verdikleri için  okumayı nasıl ağırdan alırım anlatamam.  Keyfini çıkartmak için kendime özel okuma törenleri düzenlerim. Güzel bir rüyadan uyanmak istemeyen biri gibi  asla bitsin istemem. Roman okumayı şölene çeviririm. Cümlelerinin ritminde, resmen  kelimeleriyle dans ettiğimi hissederim. Sayfalarından tılsım geçirip, başımı döndüren romanlar vardır.  Ve  okuruyla oyun oynayan  yazarların romanlarını acayip severim.


Masumiyet Müzesi'nin açılacağını duyduğumda, abartmayı seven bünyemle, bizzat ben, bağıra çağıra bu haberi herkese duyurmak istedim. Çevremden beklediğim tepkileri alamadım tabii... Bir romanın müzesi niye olsun, böyle bir müzeye insanlar neden ihtiyaç duysun, dediler. Ne fena! Böyle düşündükleri için üzüldüm. Sana bir şey söyleyeyim mi, benim gibi heyecan ve coşku duymadıkları için sadece üzülmediğimi, aslında için için onlara acıdığımı bile söyleyebilirim. Oysa pek çok kişinin bu abartılı buldukları heyecanlarım yüzünden bana acıdıklarına eminim:) Onu bunu bilmem...  Masumiyet Müzesi'nin iyi bir okuru olarak, müzenin açılacağı haberini duyduğumdan beri, pek çok insanın hayallerinin alamayacağı hoş bir serüven içerisine girdim.  Masumiyet Müzesi 28 Nisan'da açılıyor. Bu, başkaları için herhangi bir gün olabilir. Oysa bana göre anlamlı. Çünkü 28 Nisan, romanın kahramanları Füsun ile Kemal'in yıllardan sonra ilk kez karşılaştıkları gündür. Demek Orhan Pamuk,  müze açılış günü için, bu tarihi uygun görmüş. Ne hoş! Ben romanda bellediğim başka bir özellikli tarihte müzeyi gezmeye niyet ettim. Kısmetse, o gün erkenden gidip Masumiyet Müzesi'ni gezeceğim. Şimdilik düşüncelerimi anlatmayı burada keseceğim.   Şimdi Masumiyet Müzesi'nden bir kaç paragrafı buraya geçireceğim...


'Aslında kimse, onu yaşarken hayatının en mutlu anını yaşadığını bilmez. Bazı insanlar kimi coşkulu anlarında hayatlarının o altın anını 'şimdi' yaşadıklarını içtenlikle (ve sık sık) düşünebilir ya da söyleyebilirler belki, ama gene de ruhlarının bir yanıyla bu andan da güzelini, daha da mutlu olanını ileride yaşayacaklarına inanırlar. Çünkü özellikle gençliğinde, hiç kimse bundan sonra her şeyin daha kötü olduğunu düşünerek hayatını sürdüremeyeceği gibi, insan eğer hayatının en mutlu anını yaşadığını hayal edebilecek kadar mutluysa, geleceğin de güzel olacağını düşünecek kadar iyimser olur. 

Ama hayatımızın, tıpkı bir roman gibi artık son şeklini aldığını hissettiğimiz günlerde, en mutlu anımızın hangisi olduğunu benim şimdi yaptığım gibi hissedip seçebiliriz. Yaşadığımız bütün anlar içerisinde neden bu anı seçtiğimizi açıklamak da, kendi hikayemizi bir roman gibi yeniden anlatmayı gerektirir elbette. Ama en mutlu anı işaret ettiğimizde, onun çoktan geçmişte kaldığını, bir daha gelmeyeceğini, bu yüzden bize acı verdiğini de biliriz. Bu acıyı dayanılabilir kılan tek şey, o altın andan kalma bir eşyaya sahip olmaktır. Mutlu anlardan geriye kalan eşyalar, o anların hatıralarını, renklerini, dokunma ve görme zevklerini bize o mutluluğu yaşatan kişilerden çok daha sadakatle saklarlar.

..................

Medeniyetler ve müzeler konusundan biraz haberdar olan herkes, dünyaya hükmeden Batı Medeniyeti'nin bütün bilgisinin arkasında müzelerin yattığını ve bu müzeleri yapan hakiki kolleksiyoncuların ilk parçalarını toplarken, çoğu zaman yaptıkları şeyin nereye varacağını hiç düşünmediklerini bilir. Bu hakiki ilk kolleksiyoncular daha sonra sergilenip, sınıflanıp katologları yapılacak büyük kolleksiyoncuların ilk parçaları ellerine geçtiği zaman onları çoğunlukla hiç fark etmemişlerdir bile. '

Heyyy, öncelikle kitabı okuyanlar bilecektir, Füsun'un ilk kaybolan eşyasını, küpesini çok merak ediyorum. Sonraaa... Bir tablo olmalı Masumiyet Müzesi'nde...  Çok merak ediyorum... Ben o tabloda resmedilen manzaraya baktığımda, Kemal'in Füsun'u kıskandığı o anı bakalım hissedebilecek miyim? Romanla ilişkili o kadar merak ettiğim şey var ki... Of, Masumiyet Müzesi beni nasıl heyecanlandırıyor anlatamam... Galiba ben gidip  Masumiyet Müzesi'ni görmeyi değil, sevdiğim romanı müzede seyredebilme ihtimalinin ruhuma yansıyan coşkusunu hissetmeyi seviyorum. Haybeye söylemiş olamazlar değil mi....   'Hissediyorum, öyleyse özgürüm.'


26 yorum:

  1. Sayın öyküsever; Orhan Pamuk macerası, "Kara Kitap" ile tavana vuran, "Yeni Hayat" ile duraklayan ve "Benim Adım Kırmızı" ile nihayete eren birisi olarak, Nurdan Beşergil okuyun diyorum.:)) son iki kitabı "Bir Sonraki Dolunay- ki öykü kitabıdır" ile " İyi Geceler Öpücüğü"nü okuyun mutlaka.. Bak, ama mutlaka okuyun.:)

    YanıtlaSil
  2. Uzun zamandır okumayı düşündüğüm ama sıra gelmeyen bir kitaptı, gönderin için teşekkürler. Bu kitabı bu kadar aşkla sevebildiğine göre hemen okuyarak ben de ona bir şans vermeliyim :)

    YanıtlaSil
  3. Düşünce nazikçe beslenmek ister. Beslendikçe yerinde duramaz ; başlar çevreden öte, öteden yukarı, madde, anti madde sıkşmasının büyük patlamasını ve sonraki canlı hayatın içindeki sanatı, edebiyatı; her şeyi en basitten en ince değerleri bilmek ister düşünce...

    Bu arada Yıldız Sarayı'da bazı yenilenen bölümleri ile hizmete girdi diye duydum.


    Masumiyet müzesinin hemen sonrasında mimarinin ve yaşlı ağaçların mimari ile bütünleşmelerini de tavsiye edirim.

    YanıtlaSil
  4. benim yerime de gez masumiyet müzesini ve resimle bloğunda lütfeennnn:)))))

    YanıtlaSil
  5. çoşkunu resmen içime akıttın Hayal Kahvem o kadar ki kendimi suçlu bile hissedebilirim, Masumiyet Müzesine bu kadar geç kaldığım için..

    YanıtlaSil
  6. O kadar etkileyici ve heyecan verici bir yazı olmuş ki, benim için anlatamam...
    Heyecansız insanlarla aram çok iyi değildir, sevgisini, coşkusunu, hüznünü yaşayan ve yaşşatan insanları severim.
    Bu romanla ilişkim benim için de çok özeldir, bu sebeple bu müzenin açılması da bende derin bir etki yarattı.Aynı hisleri paylaşan birinin olması da beni çok mutlu ediyor Hayal Kahvem...
    O özel gün geldiğinde bakalım nasıl bir sarhoşluk yaşayacağız:)

    YanıtlaSil
  7. müze zaten açıktı istediğin zaman gidebilirdin. neden açılış yapılacağına bu kadar sevindin ki anlamadım?

    YanıtlaSil
  8. roman dediğin ancak böylesi yaşayarak okunursa hakkıyla okunmuştur derim ben.aynı heyecanı duymak isterdim lakin o kitabı henüz okumadım.ama bunca detayı ifşa edildiğinden olsa gerek az buçuk anladım içindeki olay örgüsünü.umarım hayal kırıklığı yaşamaz her bir eşyada o romanın bire bir yansımasını bulursunuz. sevgiler...

    YanıtlaSil
  9. o değil de biz gerçekten yaşadığımız en mutlu anın o an olduğunu neden fark edemiyoruz... geri dönüp baktığımızda özlemle andığımız günler o günler değil miydi...

    YanıtlaSil
  10. Harika yazmışsın, masumiyet müzesinin açılışı beni de çok heyecanlandırıyor, kitabı okuyalı çok uzun zaman oldu, senin yakaladığın ayrıntıları hatırlayamadım, ben de mi müze gezisi öncesi kitabı tekrar okusam dedim:)

    YanıtlaSil
  11. Muhteşem yazmışsın... Heyecanını paylaşıyorum... Orhan Pamuk yüzyılın romancısıdır...

    YanıtlaSil
  12. ben de aynı heyecanla gezeceğim günü bekliyorum. kitaptan paylaştıklarında çok güzel, çalıyorum hemen izninle..

    YanıtlaSil
  13. Ne demek Buket, her paragraf senin:))

    YanıtlaSil
  14. İstanbul GPT, yazıyı beğenmene sevindim. Sağolasın.

    YanıtlaSil
  15. Eren, mromanı okuyanlar müzeyi daha iyi anlayacaklardır diye düşünüyorum. Bazı ayrıntılar heyecan verici gerçekten.

    YanıtlaSil
  16. İspenç Tavuk, mutlu anları hatırlamak için Masumiyet Müzesi, mutsuz anları unutmak için Kırık kalpler Müzesi var, biliyorsunuz değil mi:)

    YanıtlaSil
  17. Sitare okuduğunuzda haber verin olur mu.. Bakalım aynı hisleri paylaşacak mıyız:)

    YanıtlaSil
  18. PAN, müze açık mıydı... nasıl yani:))

    YanıtlaSil
  19. Selam Natalie, içmeden sarhoş olanlardan mısınız siz de yoksa:)))

    YanıtlaSil
  20. Düşlem, bugün yarından geç değil:))) Başlayın okumaya bakalım. Beğenecek misiniz... Herkes beğenmiyor çünkü:)

    YanıtlaSil
  21. Tamam Agresif Prenses, elbette:)

    YanıtlaSil
  22. Tamam Güven, en kısa zamanda tavsiyenize uyacağım.
    Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  23. Chihiro, okursanız haberleşelim olur mu... Düşüncelerinizi merak edeceğim:)

    YanıtlaSil
  24. Avram, hemen not aldım. İlk fırsatta satın alıp okuyacağım:) Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  25. Orhan Pamuk dendi mi? benim için Kara Kitaptır, Benim Adım Kırmızıdr. Masumiyet Müzesi nedense gitmesi, ilerlemedi, patikalarda çok dolaşıpbir türlü ana yola çıkamadım. Ama bu kitabı her kitabından daha çok sevenler de oldu...

    Müzeye mutlaka gideceğim.

    YanıtlaSil
  26. Selam Lale, gidin ve düşüncelerinizi, duygularınızı yazın olur mu:) Lütfen..

    YanıtlaSil