"köşedeki minderde otur
eski günlerdeki gibi,
usul sesle bir şeyler anlat bana,
bana bir şeyler söyle
her şey eskisi gibi olsun
ben hiç gitmemiş olayım"
Murathan Mungan
İlkbahar günleri böyledir işte. Güneş bulutların arasından gizli gizli görünür. Deniz sanki uçup göğe karışıverecekmiş gibi
görünür. Elimde kahve fincanı, evin camından denizi seyrederken,
acaba gene o günlerdeki gibi hayal edebilir miyim, diye aklımdan
geçirdim. Böyle ilkbahar aylarında, okul çıkışı ve hafta sonları bütün sokaklar benimdi. Bahar yağmuru yağıyorsa, sokağa çıkmama izin vermezlerdi. Eğer evdeysem, elbette her
hareketim göze değerdi. "Uslu dur, çok terliyorsun, ceryanda kalma,
hasta olmayasın!" diye ardımdan seslenirlerdi. Ben söz dinlerdim. Hemen balkonun güneşli bir köşesine çöküverirdim. Dizlerimi göğsüme toplardım. Ellerim çenemde, evlerin çatılarının
arasından gözüken denize bakarak oyalanırdım. Ah, hele annemin ütü
gününe denk gelmişsem eğer... Hiç unutmam, hepsi dün gibi sanki... İlkbahar güneşinde
kurutulmuş çamaşırların saf sabun kokusu, çabucak tüm eve
yayılıverirdi. Annemin küçük radyosu hep açık olurdu. Radyodan efkârlı
bir şarkı sesi gelirdi. Annem ütü yaparken şarkıya eşlik ederdi.
Radyodan gelen efkârlı şarkının melodisi, annemin huzurlu sesi,
ütülenince çamaşırın saldığı o harikulade kokuyla birleşirdi.
Büyülenirdim. Hemen başım dönüverirdi. İşte
o zaman hayale dalar, beton binalar üzerinden atlayarak denize
ulaşacağımı, denize ulaşınca da, vapurla filan değil, dalgaların
peşisıra suların üzerinde yürüyerek İstanbul'a varacağımı düşlerdim.
İstanbu'u çocukluğumdan beri sevdim. Tam o anda bir el usulca omuzuma
dokunuverirdi. Büyükannem... Ah, büyükannem gülerek "nerelere daldın
gene kızım?" der, elindeki gazozu yanağıma değdiriverirdi. Ben de
gülerdim. Tam onun gibi gülmek için gözlerimi iyice kısar,
kirpiklerimin yanaklarımın içinde kaybolmasını arzu ederdim. Hemen
elindeki gazozu alıverirdim. Ayağa fırlardım bu durumda... Gazozu kafama
dikiverirdim. Mavi marleylerin üzerinde parmaklarımın ucunda seke seke
yürür, kendimi denizin üzerinde yürürmüş gibi farzederdim. Büyükannem
"ne olacak bu kızın sonu?" diye seslenirdi... Ruhuna rahmet... Büyükannemin boynuna atlar, buruşuk
yanaklarından defalarca öperdim. Çok hoşuna giderdi... Gülerdi...
Gülerdim... Gülmekten ölürdüm...
2012
yazını okurken birden çok tanıdık bir his kapladı içimi. düşündüm, nereden bu tanıdık his diye. sonra hatırladım, sanki bir füruzan öyküsü okuyorum gibi geldi. ben de seni özledim tatlı kadın. blogun bu yeni haliyle aram hoş olmasa da en azından vakit buldukça akşamları ve hafta sonları yazdıklarını okuyarak özlem gideriyorum.
YanıtlaSilNe diyorsun Kara Kitap? Nerdeee? Keşke Füruzan'ın kaleminin tozu olsam:)
YanıtlaSilHımm. Demek sorun geçmedi öyle mi? Eyvah! Ne yapsam bilmiyorum ki?