6 Mayıs 2010 Perşembe

Bugün Bir Defa Daha Anladım, Ben Şehrimi Çok Seviyorum. Fakat İtiraf Ediyorum ki...

Bugün bir kez daha anladım ki, ben şehrimi çok seviyorum. Başka bir şehirde isem 41 plaka gördüm mü kalbim pır pır ediyor. Şehrimle ilgili her güzellikten mutluluk duyuyorum. Bak şimdi. Bugün Cumhuriyet Gazetesi'nin Kitap ekini okuyordum. Kapakta 64.Yunus Nadi Ödülleri diye bir başlık vardı. Merakla ilk sayfasını çevirdim. Enis Batur’un Pervasız Pertavsız köşesini okumaya başladım. Selim İleri’nin Edebiyat-Resim ilişkisi konusunda geçen yıl yazdığı bir yazıdan söz ediyordu. İlginç bir yazıydı. Edebiyat- resim diyaloğunun 19. yüzyılda koyulaştığından, 20.yüzyılda devredilen bir ilişki düzeni oluştuğundan, aslında ressam-şair, ressam-yazar işbirliği ile kotarılan kitapların azımsanmayacak kadar çok olduğundan söz ediyordu. Günümüze gelindiğinde artık bu diyaloğun pek kalmadığını uzun uzun anlatıyordu. Yabancı yazar- ressamlardan örnekler veriyordu. Yazı üstünde biraz düşündüm. Sanki bir ressamın edebiyatla ilgili olması çok doğal geliyor… Olabilir. Ama her edebiyatçının ressam olabilmesi mümkün mü? Ressamlık ayrı bir yetenek istiyor. Hem edebiyatçı hem de ressam olan yazarlar sahiden farklı olmalı. İnan ki daha önce böyle bir şey hiç aklıma gelmemişti. Doğrusu, bunları düşünmek hoşuma gitti. Bildiğim memleketimin ressam-yazarlarını hatırlamaya şöyle bir gayret ettim. Aklıma ilk olarak Nazım Hikmet geldi. Sonra Bedri Rahmi Eyüpoğlu tabii ki… Ya Ahmet Haşim… Kesinlikle resimle ilgili bir yazar. Güzel Sanatlar Akademisi Hocası bir kere… Peki Ahmet Hamdi Tanpınar? Ressimle ilgilendiğini biliyorum fakat resim çizer miydi? Hatırlayamadım. İlhan Berk de bir şiir üzerinde çalışacaksa, resimlere baktığını söylemiyor muydu? Söylüyordu söylemesine fakat kendisi çiziyor muydu? Bilemedim. Hey, Orhan Pamuk da resim yapan bir yazar, öyle değil mi? Aklıma Aşkın Güngör geliyor... Evet, Aşkın Güngör’de hem yazan – hem çizen genç edebiyatçılarımızdan… Vay canına… Kimbilir bilmediğim veya hatırlamadığım daha ne kadar hem ressam hem yazar olan edebiyatçılarımız var. Benim şimdi farkına vardığım bir durum… Dur, ben bu konuya başka bir gün gene döneyim. Şimdi yazacağım konu başka... Bende ilgili dağınıklığı var ya, uzatırsam bu konuyu, gene daldan dala atlarım, asıl söylemek istediğim güme gider.

Bu yıl 64’üncüsü düzenlenen Yunus Nadi Ödülleri’ni kazananlar belirlenmiş. İlgiyle Sosyal Bilimler Araştırması, Roman, Öykü, Şiir, Karikatür ve Fotoğraf dallarında kimlere ödül verilmiş diye sayfaları çevirerek bakmaya başladım. Hepsini tek tek okumak istiyordum fakat sabahın erken saatleriydi. Gene programım çok doluydu. Derine dalmamalıydım. Şöyle bir göz atmalı, bir an önce hayata akmalıydım. O ne? Tam derginin sayfalarını kapatacakken son baktığım Yunus Nadi Fotoğraf Ödülü kazananlar sayfasında gözüme Kocaeli kelimesi çarpmadı mı? Aman nasıl heyecanlandım anlatamam! Kalktığım koltuğa tekrar oturdum ve okumaya başladım: “Cem Turgay, Kocaeli'nin ünlü fotoğrafçısı olan babası Cemal Turgay'ı izleyerek, ona hayran olarak başladı fotoğrafçılığa. Belki de manuel fotoğraf makinelerinin deklanşör sesine tutkundu. Ne de olsa o zamanlar, dijital fotoğraf makineleri yoktu ve manuel makinelerin deklanşör sesleri 'an'ı durdurduğunuzun sesli kanıtıydı. Matbaa çalışanlarının kâğıt kokusuna tutkusu gibi Cem Turgay da bu sesin peşinden gitti. Turgay'la fotoğrafı konuştuk.” Yazının devamı burada. Demek ki Cem Turgay İzmit’li öyle mi? İzmit’in çok eski fotoğrafçısı Foto Cem’in oğlu… Acaba Cem Turgay bizim İzmit Lisesi mezunu olabilir mi? Ben var ya, bir hemşehrim ödül kazanmış ya, kalbim nasıl pır pır etmeye başladı anlatamam sana… Uçtum uçtum. Bugün çok işim vardı. İçeri dışarı koştum durdum.. Çok ama çok yorgun olmam gerekirken kendimi hiç yorgun hissetmiyorum. Neden mi? O kadar sevindim ki şehrimin bir sanatçısının ödül almasına, yorgunluğumu falan unuttum. Bugün bir defa daha anladım ki, ben şehrimi çok seviyorum. Şehrimle ilgili her güzellik beni mutlu etmeye yetiyor. Şeyy.. Bir şey itiraf etmeliyim. Aslında yazmayacaktım. Söylemeye utanıyorum. Bak şimdi... Bloğa koymak için Cem Turgay'la ilgili fotoğraflara bakıyordum. Şu siyah beyaz fotoğraf var ya... Biterim ben bu fotoğrafa nerede görsem her zaman biterim! İyi de fotoğrafçısına hiç mi dikkat etmez insan? Böyleyim işte... Fotoğrafa büyülenmiş, sanatçısına hiç dikkat etmemişim. Bunca yıl hem de... İnanamıyorum kendime... Fotoğrafın üzerindeki isme bakıyorum. O ne? Cemal Turgay- 1958 yazmıyor mu? Cem Turgay'ın babası yani. Şaşırdım kaldım. Ben ödüllü oğlunun fotoğrafını aramaktan vazgeçtim. Oğluna şevk veren ve beni her daim büyüleyen baba Cemal Turgay'ın çektiği bu şahane İzmit fotoğrafını Hayal Kahvem'e koymaya karar verdim.

14 yorum:

  1. Kesinlikle istifade ettim yazınızdan. yazı ve çizgi ile ilgili olmlama rağmen bilmedigim bir sürü isimlerden bahsediyorsunuz. Bunlarla ilgili bir araştırma yaparım sanırım sayenizde. Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  2. Ben sadece Sakarya'ya kadar gelebildim maalesef. Biraz daha ilerleyip Kocaeli'ni kazanabilseydim keşke. 5 yıl öncesine gitsem tercihleri değiştirirdim herhalde.

    YanıtlaSil
  3. İlhan Berk de çizerdi, bu çizimleri kitaplarında yer aldı, sergi(ler) açtı.

    YanıtlaSil
  4. Teşekkür ederim güzel sözleriniz için Profösör.
    Yaptığığınız araştırmada, hatırlamadığım ressam- yazarlarımızı bulur ve Hayal Kahvem'e yazarsanız mutlu olurum.

    YanıtlaSil
  5. Merhaba Konfigürasyon Mühendisi, Sakarya ile Kocaeli arası ne kadar ki? Her zaman bizim şehre bekleriz:)

    YanıtlaSil
  6. Memleketimin hem çizen hem yazan bir genci daha. Buyrun Deniz Akhan! Ters Ninja'daki yazılarını ilgiyle takip ederim. Kendi bloğu olan Moleskine Defter'de ise şahane çizdiğini farkettim. Deniz, bildiğiniz gibi yazma ve resim işini beraber götüren edebiyatçıların yazı lezzeti ne kadar farklıdır değil mi? Siz de umarım her ikisini birlikte götürürsünüz. İlhan Berk hakkında söylediklerinizde haklısınız. Bakın İlhan Berk ne demiş...

    “Yazmak mutsuzluktur, mutlu insan yazmaz.
    bu yeryüzünü olduğu gibi görmeme engel olan
    ve bana bu yeryüzünü cehennem eden bu
    yazmak eyleminden kurtulduğum,mutlu olduğum
    bir tek şey var: resim yapmak.”
    İlhan Berk

    YanıtlaSil
  7. Vildan Hanım,
    ben kendimi ne yazar ne de çizer görüyorum, ama sizin iltifatlarınıza layık olmak için insan hem sergi açmak hem de roman yazmak istiyor :)

    bu konu açıldığında hem yazan hem de çizen sanatçıların epey bahsini ettiğimi, edilen bahisleri duyduğumu, ama konu üzerine derinlikli biçimde düşünmediğimi fark ettim.

    açıkçası bu sanatçıların yazı lezzetinin farklılığının pek ayırdında değilim. şimdi kaba taslak düşününce yaşar kemal geliyor aklıma. yazıyla resim çizer gibi tasvirleri vardır, hem de uzun uzun, ama resim sanatıyla bir bağı yoktur bildiğim kadarıyla.

    resimle yazının ortak unsuru dil. konuşma dilini değil, anlamı ve düşünceyi kapsayan o geniş dili kastediyorum. ama her iki sanatın çok farklı, birbiriyle ikamesi imkansız dilleri var. resimdeki kompozisyon kavramının karşısına yazıda kurgu kavramını koyabiliriz mesela, ama birbirlerine ne faydası dokunur bilmem.

    acaba ressam/yazarlar yazılarında bolca görsel imge kullanıyor, resimlerinde de hikaye mi aktarıyorlar diye düşündüm, ama bilemedim. okuma alışkanlığım gittikçe körelmiş, hafızam dipsiz çuval gibiyken bu konuyu ancak uzun uzun araştırarak açıklığa kavuşturabilirim. ama ben de o enerji olsa... :)

    ilhan berk'in alıntıladığınız sözlerini önceden biliyordum ve iyi anladığımı düşünüyorum. şiir hakkındaki genel kanı hâlâ romantizim dönemine ilişkin; ilhamla, şairin kendinden geçerek yazdığı düşünülüyor. oysa şiiri şair yazıyor, ilham perileri değil. ve bir şiir çalışarak, bir nevi inşa ediliyor. yoğun ve zor bir süreç bu. şairi de bunaltabiliyor. böyle zamanlarda resim kurtarıcı olabiliyor, çünkü insanın kurgulamadan, kendini kaybederek içine girdiği bir üretim olanağı sağlıyor. ama resim sanatını böyle bir serbestliğin alanı olarak görmek yanlış olur. sadece böyle bir olanağı diğer sanat dallarına göre daha kolay sağladığını söyleyebiliriz. eli azıcık kalem tutan herkes kağıda bir şeyler karalayıp rahatlayabilir, ama gerçek anlamda ressam olamaz.

    mesela, bir arkadaşım sayesinde orhan duru'nun evine gitmiş, çizimlerini görmüştüm. çizim konusunda belki ben çok daha yetenekliyim, ama orhan duru benden daha çalışkan, orası kesin :)

    son olarak aklıma gelen iki ismi ekleyeyim listeye:

    birincisi metin eloğlu. asıl olarak geçimini ressamlıkla sağladı. resimlerinin niteliğini bilmiyorum, ama bugün şair olarak daha önem sahibi.

    diğer isimse cihat burak: mimar/ressam/yazar. mimarlığı geçinmek için, ressamlığı da zevk için yaptığını söylermiş. meşhur kedili resimlerini istanbul modern'de görmüştüm. ayrıca 1992'de yunus nadi ödülünü almış bir hikayeci.

    dipnot: ahmet haşim'in güzel sanatlarda hocalık yapması sebebiyle resimle ilgili olabileceğini yazmışsınız. resimle ilgisini bilmiyorum, ama orada mitoloji dersleri veriyordu. ahmet hamdi Tanpınar da aynı okulda sanat tarihi ve estetik dersleri verdi.

    YanıtlaSil
  8. Bir gün bu şehre gelip yerleşeceğimi hiç düşünmedim. İstemedim. İzmit mi??..iğyyyy???
    dedim hep. İlkokulda deprem kuşağı üzerinde en tehlikeli şehrin izmit olduğunu öğretmişlerdi. Fabrika dumanları ve çok fena bataklık kokusuyla kaplı bu amele şehrini daha görmeden defterimden silmiştim. Zaten bursadan sonra İstanbula yerleşmiştik artık mesleğimin geçerli olduğu şehre. Neyi ayıplarsan başına gelir,neyi istemezsen yanında biter ya. (Hayatımda hep bunlar geldi başıma artık ders aldım ama)
    Yıllardan bir yıl iş sebebi ile izmite yerleştik. Şehir bizi esir almıştı ama kiraladığımız ev istanbula kolay kaçabileceğimiz bir bölgede idi. Zamanla şehrin içine taşındık ve üstelik bir de kooperatife üye olup evlendik. İzmiti keşfederken her gün biraz daha bağlandım. Artık şehrin gönüllü esirleriydik. İstanbula her gittiğimiz de yorulup aman evimiz yurdumuz vatanımız diye geri dönüyorduk.
    Evlatlarımız her ne olursa olsun gittikleri yerden özleyerek geri dönüyorlardı.
    Deprem oldu, önce hepimiz başka illere kaçtık sonra yine kuzu kuzu geri döndük.
    Yşlandıkları için anne ve babamızı da topraklarından edip yanımıza aldık. gençlerimize şehrimizde işler bulduk. Sülalece İzmitli olduk. Galiba buradan da toprağa karışacağız allah gecinden ve hayırlısını verirse.
    Vildancığım ben ilk taşındığım sıralarda foto Cem dillerden düşmezdi. Bir seferinde onu üstümüzde dolaşan bir helikopterin açık kapısına oturmuş, ayaklarını boşluğa sarkıtmış çekim yaparken görmüştük.
    Şimdilerde İzmit temiz havası insana hizmet veren şehircilik anlayışı doğa sporları, üniversitesi, iş imkanları ve tarihi geçmişi ile gözde büyük şehirlerimiz arasında
    Bir gün herkes İzmitli olacak (bir fanatik)
    Sevgiler

    YanıtlaSil
  9. tuğba demirer7 Mayıs 2010 21:19

    Herkese selam,
    İzmit' i deliler gibi seviyorum. Hangi şehire gidersem gideyim hep İzmit'i özlerim. İzmit deyince ona çok sevdalı bir isim gelir aklıma; baba dostum Ruşen Hakkı.Yıllardır yazdığı gazete köşesinin ismi bile "Körfez Güncesi"dir.

    YanıtlaSil
  10. Sevgili Dostça ve öğretmen kardeş Tuğba..
    Vay sizi İzmitliler sizi.. Bi İzmit buluşması yapsak mı ne dersiniz:))

    YanıtlaSil
  11. Deniz İstanbul'da telefonumdan okudum yazınızı.
    İnanın çok yoğun bir görüşme ortasındaydım, ilaç gibi geldi bu yorum:) Emek verip yazığınız için teşekkür ederim.

    Yıllardır kitap okurum. Yazmaya başladıktan sonra dikkat etmediğim konulara dikkat eder oldum. Bu sadece kitaplar, yazarlar, ne bileyim hayat hakkında değil, kendimi de bir nevi keşfe çıktığımı söyleyebilirim. Yazmak o nedenle heyecanlı bir serüven gibi geliyor artık bana. Müptelalık yapıyor. İlhan Berk'in dediği gibi yazmak insanı mutsuz ediyor. Doğru. Tekrar tekrar yazmak istiyorsunuz çünkü:)

    Ressam- yazar konusu dün yeni bir ufuk açtı. Bu konuda düşünmek,araştırmak gerek. Dün çalakalem yazarken ve hem ressam hem yazar olan bildiğim edebiyatçıların adlarını yazarken her birinin en sevdiğim edebiyatçılar olduğunu düşündüm. O nedenle ayrı bir lezzetleri var dedim. Haklısınız Yaşar Kemal resim yapar gibi roman yazar. Her paragrafında öyle tasvirler yapar ki anlattıklarını gözünüzün önünde canlandırır. Orhan Veli'yi düşünsenize mesela.. Dalgacı Mahmut şiirinde..
    Gökyüzünü boyar her sabah, Hepimiz uykudayken, Uyanır bakarız ki.. aaa.. gökyüzü mavi… Öyle demez mi? Bilmiyorum Orhan Veli'nin resimle ilgisi var mı? Ya Sait Faik? Onun kalemi fırça, kelimeleri renktir... Acaba resimle ilgilenmiş midir? Edebiyatçı değil sade bir okur olduğum için çok iyi bilmiyorum. Yazınca işte merak edip öğreniyorum:) Yazmak sadece bu nedenle bile şahane bir şey!

    Şöyle toparlamalıyım Deniz. Ressam olmasalar bile yazarlık dışında resme, müziğe, sinemaya, fotoğrafa, karikatüre, yani güzel sanatlara meraklı edebiyatçılar galiba daha güzel yazıyorlar. Ben böyle düşünüyorum. Sanata meraklı olmak, insanı daha duyarlı ve duygulu yapıyor belki. Daha renkli, daha donanımlı, daha duygu geçiren eserler ortaya koyabiliyorlar belki. Üzerinde düşünmek lazım.

    Ahmet Haşim'e şöyle bir baktım sanal ansiklopedide. Güzel Sanatlar Fakültesi'nde sadece mitoloji dersi değil estetik dersi de vermiş. Ayrıca resim konusunda araştırma yazıları varmış. Bilmenizi istedim. Ahmet Hamdi Tanpınar ise hem müzik hem resim konusuna çok ilgili bir yazar. Sadece bu iki konuyla değil sanatın tüm daları ile ilgili. Sinema dahil.

    Neyse, dün yazdığım yazının bizi bu kadar düşündürmüş olması bile hoş değil mi Deniz?
    Bir ara belki siz yazarsınız mesela hem karikatür çizen hem edebiyatçı olan yazarları:)


    Deniz, tevazu göstermeyin. Siz çalışkan bir çocuksunuz. Sizin yazılarınızı epeydir takip ediyorum. Karikatür çizdiğinizi ise yeni farkettim. Araştırma yazılarını çok iyi yazıyorsunuz. Keşke Denzi Akhan bir sürpriz yapsa, hep araştırma, tercüme yapacak değil ya...Şöyle romantik bir yazı yazsa...
    Du bakalım... Kimbilir.. Elbet, yazacağı gün gelir:))

    YanıtlaSil
  12. pardonnn..kendimi tutamadım izmit değince,yaa arkadaşlar izmitin neyini seviyorsunuz ?,soluk alacak doğru dürüst yeri yok,o yok bu yok,tam teşekküllü kitapcısı yok( bknz.sayfa 1-vildanın kitap için ist.seferlerine)..burada doğmadım ama 40 yıldır izmit civarında oturuyorum,40 gün izmite inmesem,ayyy bi izmitim geldi ,gideyim demiyorum...bir şey varda ben mi kaçırıyorum,biriniz elimden tutsun sevabına:=)))

    YanıtlaSil
  13. Şaka yapıyorsun değilmi Oyacığım?
    Şaka.şaka. Değilse de mümkünüm olsa yarın hemen birkaç arkadaş buluşup şehrimizi tanıma ve sevdirme turlarına başlardık.
    Her yere dosluğumuzdan kendimizden anılar bırakıp sonra o anıları yadetmeye ziyaretlerine giderdik.
    Tenekeciler çarşısında, baharatçılarda, sanat sokağından ilginç görüntüler satın alıp..bir acı kahve yanında güllü lokumların rayihasinda özel sohbetler gerçekleştirirdik. Dostlarla her yer daha anlamlı değilmi.
    Ayy canım nasıl istedi böyle bir günü.
    Haydin di kızlar daha ne duruyoruz :))
    Ama benim mümkünüm yok artık :((
    Elbet bir gün diyim o zaman
    Sevgiler

    YanıtlaSil
  14. Oy oy oy, yorum kısmı yazıyla aynı hacme ulaşmış da geçmiş sanki, ne güzel... Şunu demek istedim: Benim çizerliğim pek gerilerde kaldı, ne kadar oldu kim bilir elime kalem almayalı. Ha, şimdi alsam çizer miyim, çizerim, ama ne bileyim, söylemek istedim gene de :))

    YanıtlaSil