Bazı filmleri seyredince, sanki içinize portakal şurubu gibi bir şey akıtılıyor sanırsınız. Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini'ni tekrar tekrar izleyip bu duyguyu hissedince, her defasında yeniden kendinize şaşarsınız. Hele Yüzbaşı Corelli'nin mandolin çaldığı sahnelere gelince, aynı karşısındaki Penelope Cruz'un canlandırdığı Pelegia gibi tam kalkıp gidecekken, sandalyede öylece oturur kalırsınız. Güzelikte yekta bir resmi seyreder gibi, filme uzun uzun dalarsınız. Peki müzik? Mandolinden çıkan ezgilere ne demeli? Mandolinin ezgilerini işitince, zamanla tıp oynarsınız da kendinizi öncesiz ve sonrasız sanırsınız.
Kitabı daha da güzeldir filminden, öneririm
YanıtlaSilEzeli ve ebedi bir değerin ikliminde yaşar gibi hissetmişuiniz. Bu film gerçekten böyle mi?
YanıtlaSilMerhaba The Daughter of God and Alexandre Dumas, kitabını edinmeli o halde:) Teşekkür ederim öneriniz için.. Okurken mandolin eşliğinde Akdeniz ezgilerini dinlemeli:))
YanıtlaSilSonunda çok ağlamıştım, hikaye yüzünden değil, kitap bitti diye:)
YanıtlaSilProfösör, mübalağa sanatı icra etmekte şöhret sahibiyimdir, ne yalan söyleyeyim:)) Fakat demek ki bu filmi izlemişim ve bu yazıyı yazmışım... Demek ki böyle hissetmişim:)) Tavsiye ederim.
YanıtlaSilHımm.. Kitap bitti diye üzülen kitapseverlere bayılırım... Hele bittiği için okurunu üzen kitaba dayanamam:))Hemen alıp okumalıyım diye heyecanlanırım:)))
YanıtlaSilDün kitap fuarında bir arkadaşımı gördüm. Bu kitabı aldığını söyledi. Hayal Kahvem'de bu muhabbetimizi okumuş. Kitabı merak etmiş ve almış... İnanamıyorum... Demek bizim muhabbetten etkilenip kitap alınıyor öyle mi?
YanıtlaSilBundan daha büyük mutluluk olabilir mi:))
Mutluluk ne ki??? Bu işte.........
Teşekkürler The Daughter of God and Alexandre Dumas... Sayenizde:)))
ne güzel, ben de sevindim:)
YanıtlaSil