Yok, bu kez sözü dönüp dolaştırmayacağım. Konuya bodoslama dalacağım. Bak şimdi... Ben tren yolu çocuğum ya çocukluğum tren yolunda geçti. Trenle ilgili her şey büyüler beni... Hele Menekşe İstasyonu'nun hastasıyım.. "Menekşe İstasyonu da neresi? Hiç duymadım böyle bir istasyon ismi!" dersen inan bozuşuruz seninle şimdi... Bilinmez mi? Hatırlasana "Gün doğmadan, manyak kahkahalar atan martıların eşliğinde, gölle denizin birleştirdiği, "kartpostal gibi" manzaranın kenarından Menekşe İstasyonu'na inmek... Sen bunun klibini çekebilir misin Apo? Neyse... Boşver şimdi... Evlerde uyku mahmuru sarı ışıklar, camlarda çaydanlık buharı, radyoda bağlama takımından oyun havaları, yosun kokusu sinmiş rüyalara karışan anne sesleri, "beş dakikacık daha" lar, gidip, birlikte uyuyan treni uyandırırdık. Öbür istasyonların yeri de başkaydı. Florya'dan, bizim liseli, Şelale diye bir kız binerdi, "camdan sarkmayınız" ibaresinin tam da üstünden sarkıp, Şelale'nin perondaki yerini belirler, vagonanı düşmek için koştururduk."diye anlatır ya Atilla Atalay... İşte trenle ilgili öyküsünün ve bu öyküsünün yer aldığı kitabının ismidir Menekşe İstasyonu... Ben ne vakit bir tren istasyonu görsem bu öyküyü hatırlarım. Ne zaman büyüdüm ki, diye düşünürüm. Ne vakit bir tren görsem çocukluğumdaki tren yolu günlerim gelir aklıma, içim cız eder. Hani "Kırık kalpleri götürürsün peşinden, çocukken yarım bıraktığın ekmekler gibi, ardınsıra koşarlar. Olmadık bir zamanda kendilerine dair şarkıyı kulaklarına fısıldar herbiri. Duymam artık sanarsın, dudağın o bildik melodiye hüzünle eşlik ederken, sen içindeki boşluğa savurup avunursun. Kendi kırıklığını bir başkasının peşine takınca suskun ve çaresiz, belki o zaman... "Büyürüm de mi... Anlarım hanyayı konyayı. Vay be, derim, bööleyken bööleymiş meğersem. Çok iyi yaa. Sen ayrıcalıklısın şimdi, ne güzel, tüm bunları biliyorsun... Bırak, ben de kendikendime öğreniyim." der ya Atilla Atalay Kırılan adlı öyküsüne başlarken. Aynı duyguları hissederim işte ne zaman bir tren görsem. "Kimileri vapurları daha çok sever. Denizotobüsüne şiir yazanına, hafif metro görünce içlenenine, henüz rastlamadım. Ama ben, belki de asla bir daha aynı vagona binemeyeceğini bildiğimden, cama burnunu yapıştırmış çocukluğumla hiçbir imdat frenine aldırış etmeden akıp giden trenlere, öküzlerinki gibi karşılıksız bir aşkla bağlıyım..." İşte ben de trenlere karşılıksız aşkla bağlıyım... Aynen Atilla Atalay'ın dediği gibi...
Treni sevmeyen kişi azdır bence. Hem ıssız yerlerden, uçsuz bucaksız arazilerin ortasından geçtiği için doyumsuz manzaralar da sunar insana. Mesela İstanbul treni İzmit'ten geçerken o deniz manzarası yok mu... Harika. Ama geçenlerde buradan (Sakarya) İstanbul'a giden trenle oradan gelen tren İzmit'te kaza yaptı :( İnsan tedirgin oluyor ister istemez...
YanıtlaSildario moreno'dan deniz ve mehtap.. yanında vildan teyzenin insanı hayallere daldıran sıcacık yazıları.. bir de çikolata:)
YanıtlaSilseni seviyorum vildan teyze:)
Heyy!! Ben de seni seviyorum bebek.. OFF! Bi trene atlayıp da gelemedim ya Eskişehir'e..
YanıtlaSilKeşke gelebilsem keşke:))
Haklısın konfigürasyon mühendisi:) Benim dilim asla dönmezdi konfigürasyon kelimesine..Aaa! Alıştım mı ne:))
YanıtlaSil