"adımı unuttum
olmayan yerlerde
ne in
ne cin
ne benî adem
olmayan yerlerde
ne in
ne cin
ne benî adem
............
adımı unuttum
adı olmayan yerlerde
geçip gidenlere bakarak"
Asaf Hâlet Çelebi
adı olmayan yerlerde
geçip gidenlere bakarak"
Asaf Hâlet Çelebi
Yürüyordum. Karanlık bastırmıştı. Ne kadar zamandır yürüdüğümü hatırlamıyordum. Belli ki mevsim sonbahardan kışa dönüvermişti. Renkler dinlenmek için köşelerine çekilmişti. İçinde bulunduğum dünya bembeyaz gelinliğine bürünüvermişti. Bakına bakına, sükûnet içinde yürüyordum. Nerede olduğumu çıkaramamıştım. Korkmuyordum. Fısıltıyla tekrarladığım "ben kimim?" sorusunun cevabını bulmak niyetiyle tanımadığım sokaklarda dolanıp durduğuma göre, demek ki kendimden epeyce uzaklaşmıştım. Ne in, ne cindim. Bir kadın olduğumu biliyordum. Adımı ve kim olduğumu unutmuştum. Sokağın iki yanında göğe dimdik yükselen devasa beton binalar vardı. Yüzümü yukarıya dikmiş, değdikçe yanaklarımda eriyen kara aldırış etmeden yürüyordum. Fısıldayarak tekrarladım. "Ben kimim?" Bilmiyordum. Kendimden emin olmak maksadıyla yüzümü bastığım yere çevirdim. Şimdi kardaki ayak izlerimi görüyordum. Öyleyse vardım. Yaşıyordum. Uzun zamandır yürümüş olmalıyım ki göğsüm hızla inip kalkıyor, içli içli nefes alıp veriyordum. Sanki karda yol almakta olan bir trenin bacasının dumanı gibi, her nefes verişimde tütüyordum. Dar bir sokağın girişine vardığımda, öylece kalakaldım. Bu sokağın iki yanındaki ahşapları dökülmüş metrûk evler, çevrelerini acımasızca kuşatan haşmetli beton kulelere meydan okurcasına, ayakta durmaya çabalıyorlardı. Belli sahipsiz kalmışlardı. Fena halde kederli görünüyorlardı. Kar umarsızca yağıyordu. Şiddetini iyice arttıran rüzgâr, karı tipiye çeviriyordu. Şaşkınlıkla gözümü ayırmadan yola baktım. Yol çıkmazdı. Evlerin bitimindeki yolun tam ortasında, adeta hayret cümlesinin sonuna konmuş heybetli bir ünlem işareti görünümünde tarihi bir bina vardı. Rüzgârın uğultusu bu tarihi binaya çarpıp geri dönüyor, sokaktaki terkedilmiş evlerin bilge sözcüsü gibi, keder içinde canavar kulelere çarpa çarpa bağırarak yükseliyordu. Beton kuleler ses, ısı ve duygu geçirmiyordu. Bu beton kulelerde yaşayıp, emeklerini sattıkları efendilerinin kurallarına uymak zorunda olan insanlar, bırak şehirlerindeki değişimin kederli müziğini, mevsim değişikliğinin o can alıcı güzelliğini bile fark etmeden çalışıyorlardı.
İstanbul'da altıyüzü aşkın çıkmaz sokak olduğunu okumuştum. Bunu öğrendiğimde içimin nasıl sevinçle dolduğunu hatırladım. Çünkü İlhan Berk'in dediği gibi kentler çıkmaz sokaksız nasıl sevilirdi ki? Bir şehri sevmek için pek çok sebebim olabilirdi. İstanbul'u sırf bu kadar çok çıkmaz sokağı olduğu için bir kez daha sevdiğimi aklımdan geçirdim. İşte o anda... Ben.. Hatırladım. İstanbul'daydım. Olduğum yerde gerisingeri döndüm. Durdum. Üşüyen ellerime sıcak nefesimle bir kaç kere hohladım. Sonra ellerimi birbirine sürttüm. Geçip giden zamanların ve farkedilmeyen herşeyin intikamını almaya gidiyormuşcasına, sırtımı yalayan rüzgârın kederli müziği eşliğinde kararlı adımlarla yürüdüm.
İstanbul'da altıyüzü aşkın çıkmaz sokak olduğunu okumuştum. Bunu öğrendiğimde içimin nasıl sevinçle dolduğunu hatırladım. Çünkü İlhan Berk'in dediği gibi kentler çıkmaz sokaksız nasıl sevilirdi ki? Bir şehri sevmek için pek çok sebebim olabilirdi. İstanbul'u sırf bu kadar çok çıkmaz sokağı olduğu için bir kez daha sevdiğimi aklımdan geçirdim. İşte o anda... Ben.. Hatırladım. İstanbul'daydım. Olduğum yerde gerisingeri döndüm. Durdum. Üşüyen ellerime sıcak nefesimle bir kaç kere hohladım. Sonra ellerimi birbirine sürttüm. Geçip giden zamanların ve farkedilmeyen herşeyin intikamını almaya gidiyormuşcasına, sırtımı yalayan rüzgârın kederli müziği eşliğinde kararlı adımlarla yürüdüm.
İstanbul'u sevmek için çok sebep var.Ama bu gerçekten farklı ve yazıda belirttiğin gibi hayatın izini taşıyan bir sebep. Çok güzel yazmışsın :)
YanıtlaSilahh İstanbul.. Dakikası dakikasını tutmayan huysuz bir kadın gibi..
YanıtlaSilÇıkmaz sandığın sokaklar bir bakarsın bir denize çıkar..
binlerce şair banmış da ekmeğini bu çanağa, içindekiler hiç bir zaman azalmamaış. hatta artmış dersek yanılmayız üstelik.
YanıtlaSilistanbul;
çanak çömlek patladı.
çok leziz :)
YanıtlaSilO şiiri de çok severim:
zamanlar içinde
kuşlar uçuyor
kervanlar geçiyor
bir iğne deliğinden
çarşılar kuruluyor
sarayları oyuncak
insanları karınca şehirler
zamanları gördün mü
bir iğne deliğinde
karda ayak izleri..
YanıtlaSilçıkmaz sokaklar..
yürümek.
şehirden değil bence..
YanıtlaSilAhhhhh istanbul..
YanıtlaSilEvet profösör, aahh İstanbul sahiden..
YanıtlaSilSelam Koyu Siyah, şehrin gidişatı feci bence. Her İstanbul'a gittiğimde o beton kuleler üzerime üzerime geliyor. Üzülüyorum..
YanıtlaSilSelam Infantulus, güzel özetlemişsiniz.
YanıtlaSil"karda ayak izleri..
çıkmaz sokaklar..
yürümek..."
Selam N.Narda, o şiir doyumsuz lezzettedir. Çok severim.
YanıtlaSilSelam Met,
YanıtlaSilNe güzel söylemişsiniz...
"İstanbul,
Çanak çömlek patladı."
Selam Bozbek, İstanbul mucizeler şehri:) Her an bir sürprizle karşılaşmak mümkün:))
YanıtlaSilSelam kirazlı Sakız, "İstanbul'u sevmezse gönül aşkı ne anlar" diye haybeye söylememiş şair öyle değil mi:) İstanbul'u sevmek için çok sebep var. Mühim olan kıymetini bilelim.. Ah, değerini bilelim.
YanıtlaSil