İzmit'ten Gölcük'e doğru gelirken, tam Gölcük'ün girişinde, caddenin sol tarafında kalan eski bir apartmanın üst katlarında oturan bir ailenin ne tür kıyafetleri olduğunu çok iyi biliyorum. Neden biliyor musun? Burada oturan aile, balkonlarıyla üç metre kadar uzaklıktaki elektrik direği arasına uzun bir ip germişler. Eğer hava güzelse çamaşırlarını bu ipe asıyorlar. Üstelik görünümde bir nizam, bir intizam bariz şekilde farkediliyor. Bir gün sırayla önce pantolonlar, sonra gömlekler, sonra çoraplar... Bunlar renkli giysiler. Başka bir gün ise beyaz iç çamaşırları asılı oluyor... Önce uzun kollu, sonra kolsuz atletler, hemen bitiminde donlar, sonra çoraplar. Havlular ise başka bir gün asılıyor. Kadın çamaşırları olmuyor. Sanırım onlar içeride kurutuluyor. Niye balkona asmıyor, niye böyle bir alışkanlık geliştirmişler hiç bilmiyorum. Çok kalabalık bir aile olduklarını düşünmüyorum. Eğer evin babası uzun don ve uzun kollu atlet giymiyorsa, evde bir büyük baba olabilir. Kadın giysileri asılmadığı için evin kadınlarının sayısı hakkında fikir yürütemiyorum. Ancak evin annesi kesinlikle temiz ve düzenli... Çünkü çamaşırlar gelişigüzel asılmıyor, beyazlar ilik gibi... Varlıklı olduklarını sanmıyorum. Asılan çamaşırlar genelikle kahverengi, lacivert ya da gri renkte. Markaya ya da modaya uygun giysiler değil. Gündelik nitelikte. Yıllardır bu çamaşırlar gözüme çarpar. Arada yeni alınan gömlek ya da pantolunu farkederim. Sevinirim. Bu aileyi tanımıyorum ama çamaşırların asılışından seziyorum, varlıklı olmayan, sevimli bir aile. Bu giysilerin içinde kederli değil de mutlu insanlar hayal ediyorum. Kadına hürmet eden bir aile olmalı. Erkeklerden biri evin annesinin sözünü dinlemiş, çıkmış balkondan elektrik direğine ip çekmiş. Kadın sabırlı ve istikrarlı. Çamaşırlarına gösterdiği ilgi, intizam, temizlik yıllardır değişmedi. Çocuklar iyice büyüdüler. Artık küçük boy giysiler asılmadığına göre çocukların yaşları yakın olmalı birbirlerine. Karşıdan bakınca çok işlek bir yolun kenarındaki apartmandan elektrik direğine gerilen ip üzerine asılan çamaşırlar bana efsanevi Gırgır yıllarının karikatürlerini hatırlatıyor. Beyaz çamaşırların büyükten küçüğe sıralanmasının komik görünümünden mi bilmiyorum sıcak ve yumuşak bir aile ortamı olduğunu hayal ettiriyor.
Yazmak eylemi sanıyorum insanın içini deşmesine, farketmeden sakladıklarını ortaya dökmesine neden oluyor. Yıllar önceye... Taaa efsanevi haftalık mizah dergisi Gırgır zamanına gittim. O zamanlar çizdiği karelerde böyle çamaşırların sallandığı Engin Ergönültaş'ın çizimlerini hatırıma getirdim. Acaba şimdi nerede çiziyor? Çok merak ediyorum. Engin Ergönültaş'ın Terso'su İstanbul'un Balat semtinde geçerdi. Bir kenar mahallede, yoksul insanların yaşadığı, iyilerin ve kötülerin hepbirlikte var olduğu, ama illa ki çamaşırların sokak ortasında sallandığı mekanlar gözümde canlanıyor. Elimin altında bir mücevher gibi sakladığım Levent Cantek'in derlediği, İletişim Yayınları'ndan çıkmış, Çizgili Kenar Notları adlı kitap var. Bu kitap kenar mahalleri, yoksulları, azınlıkları mizah dergileri çerçevesinde irdeleyen bir kitap. Niye böyle bir kitap yayımlanır ki diye insan düşünmeden edemeyebilir. Oysa bir memleketin edebiyatında araştırma kitapları çok önemlidir. Levent Cantek'in önsözünde yazdığına göre bu kitabı derlemesindeki maksadı, mizah dergilerindeki kimi anlatıcıların anlamlı ve meselesi olan hikayeler olduklarını hatırlatabilmek... Levent Cantek, mizah dergileri, çoğu aynı zamanda mizahçı olan yazarları dışında pek "anlatılmıyorlar" diye düşünüyor. Çizerlerle sadece röportaj yapılıyor ama onlar hakkında yazı, yorum ya da incelemenin yapılmadığının altını çiziyor. Mizah dergilerinin okuyucuları daha çok gençler. Yaş ilerledikçe veya öğrencilik bittiğinde hayatın ciddi boyutuna geçildiğine mi hükmediyoruz bilmiyorum, genelde yetişkinlerin dünyasında mizah dergileri okunmamaya hatta küçümsenmeye başlıyor. Farkında olmadan benim ilk gençlik dönemime damgasını vurmuş Engin Ergönültaş'ın karelerini, yetişkin olduğuma hükmedince derleyip toplayıp hafızamın bir kutusuna kaldırmışım sanırım. Ben Engin Ergönültaş'ın çizimlerindeki gibi bir mahallede ve aile ortamında doğup yaşamadım. Ama şimdi çok daha iyi anlıyorum ki Engin Ergönültaş'ın karelerinde çizip anlattığı o hikayeler, kenar mahallelerdeki vaziyetlerin, yoksulluğun, ötekiler diye görülebilen insanların, onların yaşamındaki sertliklerin, kent içinde küçük köy yaratmak durumda kalıp horgörülenlerin, işsizlerin hatta yasa ve ahlak dışı yaşamayı gündelik hayat rutini haline getirmek durumunda kalanların, gayri meşru doğurduğu çocuğunu çöpe atanların, tinercilerin, acımasız ve zalim bir dünyanın varlığını tanımama, görmeme, farketmeme ve sonrasında anlamaya çalışmama sebep olmuş. Bu hikayeler vicdan ve merhamet hislerini bileylemişler, çaresizliği, yoksulluğu acıtarak, duvara toslatarak hafızaya çizmişler meğer. Bugün yanımdaki arkadaşım "Şu hale bakar mısın, çamaşırları nasıl asmış? Sokağı kendi evi sanıyorlar. Bunları toplayıp cümleten köylerine gönderceksin "deyince... Aklıma Engin Ergönültaş geldi önce... Sonra Levent Cantek'in derlediği Çizgili Kenar Notları adlı bu kitap. Bugün oturacağım Engin Ergönültaş için yazılanları okuyacağım. Hiç tanımadığım halde fikrime zenginlik katan Engin Ergönültaş'a ve bu konuları kitaplaştıran Levent Cantek'e minnettarım. Tersoyum... Tersosun... Hepimiz Tersoyuz diye sözümü bağlıyorum. Kahve molam bitti. İşe dönüyorum.
o mio dio.
YanıtlaSilişte kitap diye alıp bastırıp okuyabilceğim bi blog. =)
hoşgeldim;)
genellikle azeriler bu sırayla asarlar çamaşırlarını -)
YanıtlaSilKendi zamanının,entellektüel,aydın ve tutucu kesimine nanik yapan,cici çocuk olmayı reddeden hatta geçmiş zaman için birazda ahlaksız sayılabilecek bir dergiydi gırgır.Sonraları bir çok dergi gelmesine rağmen,limon ve ekürüsü leman ın keyfi hiçbirinde yoktu..
YanıtlaSilçok seviyorum seni okumayı :)) iyi bir öykücüsün.çamaşırları ve o çamaşırlarla ilişkilendirdiğin aile bireylerini nasıl detaylı anlatmışsın.
YanıtlaSilÇok güzel bir gözlemi kaleme almışsın arkadaşım,kalemine sağlık çok keyifle okudum yazını. Sanırım ben de sen gibi yapar uzun yıllar gözlemlerdim bilinçdışı. O elektrik direği ile ev arasındaki çamaşırları okurken çok eskiden sıkça rastladığım Taksim'in arka dar sokaklarında evden eve çamaşır gerip çıkrıkla çamaşırların karşı eve uzatıldığı o renkli görüntü canlandı gözümde birden.
YanıtlaSilHoş geldiniz Bisexie, ne hoş bir yorum bu:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim:)
Selam Musa, sahi mi:) Bi de titiz hanımlar böyle asarlar sanırım.
YanıtlaSilHey, selam Casswa, benim gibi çocukluğu taşrada geçmiş bir kız çocuğu için meğer Gırgır okul gibiymiş. Şimdi şimdi daha iyi anlıyorum:)
YanıtlaSilKara Kitap, hayal kurmayı seven biri, sallanan bir pantolon gömleğin içine bile hemen birini yerleştirebilir:) Eskiden sadece kafamda yapardım. Kimse ne hayaller kurduğumu anlamazdı. Şimdi yazıyorum. Yazdıkça döklüyor foyalarım. Yıllardır o gerilen iplerdeki çamaşırlar üzerine ne hikayeler yazdım kafamda bi bilsen:))
YanıtlaSilO gün evin hanımın kocasına kızdığını bile astığı çamaşırdan anlarım:))
Pantolonu dizinden kırıp, gelişigüzel asar ve her paçaya birer değil ikişer mandal sıkıştırır. Belki öyle kızmıştır ki iki kere mandallayarak canını yakmak istemiştir:))
Bu benim hayalim tabii. Belki kadının acelesi vardı. Hızla özentisiz astı. Hava rüzgarlıydı.
Uçmasın diye iki kere mandalladı:))
Neyse... Sağol Kara Kitap.
Fiamma, aynen Engin Ergönültaş çizimleri gibi değil mi:) Teşekkürler.
YanıtlaSilBalat'ta değişen bir şey yok, gene asılı çamaşırları görüyoruz ama asılı çamaşırdan böyle bir analizi ben yapamazdım, yazı çok güzeldi, şaşırmadım bunnu yazmış olmana, tebrikler:)
YanıtlaSilKAra Kitap a yazdığın yorumdaki gibi yazmaya devam et bence, çünkü çok güzel kalemine yansıyanlar.
YanıtlaSilSahi mi Bolat? Gene anlatılanlar gibi mi Balat:) Engin Ergönültaş'ın anlattığı Balat var ya... Benim hafızamın alacağı şeyler değildi. Dehşet içinde kalırdım. Nutkum tutulurdu.. İnanamazdım o çizimlere, anlatılanlara... Korku filimlerinden daha korkutucu gelirdi. Nasıl etkiliydi ama... Çokkk!
YanıtlaSilFiamma desteğiniz için çok teşekkür ederim. Deniyorum işte bir şeyler.
YanıtlaSilSağolun:)
hoşgeldiniz mi.
YanıtlaSilbak canım bi eşcinsele söylenebilcek en kötüsünü söylüyosun.
siz nedir yahu.
yaşlı gibi.
ıh kendimi cok yaslı hissettim okumam valla.
=)
saka bi yana
nerden baslıcam bilemiyore?
Selam Bisexi, sanırım yaşlı olduğunuzu tahmin ettim:)
YanıtlaSilŞaka bi yana, yaşlı olan benim sanırım.. İlk merhaba dediğim biriyle senli benli konuşmayı beceremiyorum. Sonra biliyor musunuz, siz'den sen'e geçmek de çok zaman alıyor. Sanıyorum "sen" den çok "siz" i seviyorum ben:))