Az önce balkona çıktım. Gökyüzüne baktım. Rüzgârın tenimi ısırmasına aldırmadan, yıldızları seyrettim. Kimi düşündüm biliyor musun? Küçük Prens’i. Biliyorum “Yeryüzünde prens falan kalmayacak artık! İnsanlara eziyet etme özgürlükleri bitti… Yıkılacak bütün prenslikler, diktatörlükler birer birer! Sen hâlen kraliçelerin, prenslerin derdinde misin?” diyeceksin. Yoo… Yıldızlara bakınca aklıma gelen prens, öyle ezen, hükmeden bir prens değil. Ayrıca bu dünyada yaşamıyor. Bu prens göğe ait bir varlık çünkü. Buğday başaklarına benzeyen sapsarı saçlarıyla bir çocuk bedenine bürünmüş, gökyüzünden bir ışık demeti gibi Sahra Çölü’ne düşmüş bir varlık. Hani bilirsin Saint-Exupery’nin yazdığı öyküdeki kahramanı Küçük Prens benim söz etmek istediğim.
Malûm, mevsim kış. Ocak ayının ilk günlerini hatta ilk gününü yaşıyoruz. Az önce havayı kokladım. Sanki tütsülenmiş sonbahar kokusu var. Hüzünlü mü hüzünlü… Durup dururken insanın içine efkâr çöküyor sanki. Nedensiz derin bir iç çektim. Sonra yüzümü gene gökyüzüne çevirdim. Geceydi. Ay zifiri karanlığın ardına gizlenmişti. Çok uzaklarda irili ufaklı birkaç yıldız göz kırparak gülümsemekteydi. Hafıza tuhaf kutu! Ben Küçük Prens’i yıllar önce okudum. Neden acaba bu yıldızlar şimdi Küçük Prens’i aklıma getirdi? Öyküde uçağı arıza yaptığı için Sahra Çölü’ne inen pilotla Küçük Prens tesadüfen denk gelip tanışırlar. Pilot küçüklüğünde hayaller kurmayı seven ama kendini bir türlü yetişkinlere anlatamadığı için artık hayal kurmaktan vazgeçmiş biridir. Küçükken çizdiği fil yutmuş boğa yılanı resmini, büyükler hep şapka sanmışlardır. Çizdiği bu resimde nasıl olur da göremezler fil yutan boğa yılanını? Anlaşılmadığına çok üzülmüştür. Yetişkinler gördüklerine sadece gözle değil, yürekleriyle de bakmak gerektiğini akıllarına getirmezler ne yazık ki. Hep çok işleri vardır. Ayrıca daima rakamlara, akıl yürütmelere inanırlar. “Büyükler hiçbir zaman tek başlarına hiçbir şeyi anlayamıyorlar. Çocuklar için de onlara her zaman, ama her zaman açıklamalar yapmak az yorucu değil.” diye düşünmüş, kimseye resmin gerçeğini anlatmamıştır. Aradan yıllar geçse de bu resmi hep yanında taşımış, tanıştığı herkese sormuştur. Hep “Bu bir şapka.” cevabını almıştır. Artık büyümüştür. Bir pilot olmuştur. Hayallerini paylaşacak kimse bulamadığı için kendini bu yaşına kadar her daim yalnız hissetmiştir. İşte bu ıssız bucaksız çölde tesadüfen karşısına çıkan bu prens, varlıkların görüneninden ötesini hissedebilen, görebilen biridir sanki.
Herkesin bir derdi var, durur içerisinde misali, gökten gelen Küçük Prens’in de yüreğinde bir sıkıntısı vardır. Gülünden ayrı düşmüştür. Bir vakitler kendi gezegenlerinde daha önce hiç görmediği çok değişik bir çiçeğin filizlendiğini fark etmiştir. Sonra bu çiçek gül olarak açar. Nadide bir şeydir. Nazlıdır. Etrafa güzel kokular saçmaktadır. Su ister. İlgi ister. Prense göre bu çiçek anlaşılmaz, karışık bir şeydir. Kendi gezegenindeki çiçeklere hiç benzememektedir. Sanki tohumu dünyadan savrulmuştur Küçük Prensi'n gezegenine… Dünyaları ayrıdır. Aslında gül kokular saçıp prensin içini açmaktadır. Ama nazlanmaktadır ya gülün içindeki sevgiyi fark edemez prens. Gülü terkeder. Yeni dünyalar tanımak üzere evrende bir yolculuğa çıkar. Günlerden bir gün kendinle hesaplaştığı bir sırada “Onu sözlerine göre değil eylemlerine bakarak değerlendirmeliydim. Beni güzel kokularıyla boğuyor, bana ışık saçıyordu. Hiçbir zaman onu bırakıp kaçmamalıydım. O küçük hilelerin ardındaki sevgisini göremeliydim.” diyecektir. Gururlu çiçek ağladığını asla prense belli etmez. Birbirlerinden ayrılırlar. Prens evrende altı gezegen dolaşır. Sonunda kaçarcasına uzaklaştığı gülün tohumunun toprağı olan dünyaya denk gelir. Yoo. Olmaz ki ama. Ben bu gidişle öykünün tamamını anlatacağım. Belki okumayan vardır. Tüm olanı biteni anlatmak doğru değil. Mutlaka okunması gereken bir hikâyedir.
Öykünün sonunda pilot uçağını tamir eder ve artık memleketine dönebilecektir. Küçük Prens de gezegenine dönmek, gülüne kavuşmak istemektedir. İnsan bedeninden ayrılıp göğe çıkması gerekmektedir. Bu bir nevi ölümdür aslında. Öykünün bu bölümü gerçekten çok hazindir. Neyse… Küçük Prens tercih ettiği bir ölüm yoluyla bedenini dünyada terk edecek, göğe, gezegenine yükselecektir. Nefis bir öyküdür. Aslında Küçük Prens’in yazarı Saint Exupery’nin de aynen böyle dünyayı terk ettiğini biliyor muydun? Yazar bir pilotmuş. Küçük Prens’i 1940 yılında New York’ta yazmış. 2. Dünya savaşında Almanya Fransa’ya saldırınca memleketine dönmüş ve orduya katılmış. 1944 yılında savaşırken uçağı Akdeniz’de kaybolmuş. Uçak ve ceset yıllarca bulunamamış. 1998 yılında bir balıkçı Akdeniz’de yazarın bilekliğini bulmuş. Bilekliğin bulunduğu bölgede araştırmalar yapılmaya başlanmış. Ve ancak 2004 yılında Exupery’nin batık uçağı bulunmuş. Hayat ne tuhaf değil mi? Küçük Prens öykünün sonlarına doğru pilota şöyle söyler: "Geceleri gökyüzüne baktığında, yıldızlardan birinde benim yaşadığımı ve orada gülüyor olduğumu bileceksin. Bu yüzden sana sanki bütün yıldızlar gülüyormuş gibi gelecek. Bütün dünyada yalnızca senin gülen yıldızların olacak." Acaba Küçük Prens’le, Exupery o parlayan yıldızlardan birinde birbirlerine tesadüf etmişler midir? İşte bu gece gökyüzünü seyrettim. Hayallere daldım. Aklıma gelenleri bir bir anlattım. Güldün bana gene değil mi? Olsun. Zaten ben de tam şimdi yıldızlara bakıp gülüyordum. Küçük Prens ne der öykünün bir yerinde biliyor musun? "Daima benim dostum olarak kalacaksın. Benimle birlikte gülmek isteyeceksin. Ve zaman zaman, sadece bunun için gidip pencereyi açacaksın. Gökyüzüne bakarken güldüğünü gören arkadaşların buna çok şaşıracaklar. Sen de onlara "Ah, evet, yıldızlar beni hep güldürürler diyeceksin. Onlar da senin deli olduğunu düşünecekler. Görüyorsun sana ne kadar kötü oyun oynadım." Oynamayı küçükten beri sevdim. Oynamaktan hiç bıkmadım. Hey! Bakar mısın gökyüzüne lütfen! Şu karşıdaki yıldızdan el sallayanlar Exupery'le Küçük Prens mi? İnanmıyoruuumm.! Aaaa! Bir araya mı gelmişler yoksa! Gözle görünmüyorlar diye sakın inanmamazlık etme lütfen!.. "Gözler kördür, Yürekle aramak gerekir." diyor Exupery. Sadece gözlerle değil, yüreğinle de bakmayı unutma e mi?
Ne güzel anlatmışsınız, kaleminize, yüreğinize sağlık. :)
YanıtlaSilHayal Kahvem, tekrar tekrar okuduğum ve hem mutlu eden, hem hüzünlendiren, birçok duyguyu bana aynı anda yaşatan ufak bir "düş"tür benim için Küçük Prens.. Yazın çok güzel, teşekkür ederim paylaştığın için... Bu arada Küçük Prens'in Tilki ile olan diyalogları da birbirinden şahanedir... Sevgiler...
YanıtlaSilçok güzel bir yazı olmuş bu, çok sevdim!
YanıtlaSilKüçük prens candır can :)
YanıtlaSilAnkara da karlı pırıl pırıl bir gece var. İnsanın Küçük Prenses olası gelir... :) Mutlu Yıllar Hayal Kahvem!
YanıtlaSilSelam Gülşah, teşekkür ederim:)
YanıtlaSilSElam Maya, Küçük Prens'in Tilki ile muhabetlerini de sizden dinleyelim, ne dersiniz:))
YanıtlaSilSağolun.
Selam Nini, ben de beğenmenize sevindim:))Teşekkürler.
YanıtlaSilSelam Doktor, sahiden öyledir:))
YanıtlaSilCeren, demek Ankara karlı:) Buradaki hava dün gece sonbahardı. Gündüz ilkbahara döndü:))
YanıtlaSilMutlu yıllar Ceren.
İmgeleriniz ve anlatım biçiminiz çok iyi,zira ben çok beğendim.
YanıtlaSilyeni yılın ilk iş gününde açıyorum bilgisayarımı, hayal kahvem neler yazmış diye merakla tıklıyorum sitene ve karşıma çıkan "küçük prens" :))) nasıl güzel bir başlangıç yeni bir yıla. kör olan gözlerimiz küçük şeyleri görmüyor, yürekle bakmak gerek. içimizdeki çocuğun sesini hep duyabiliceğimiz bir yıl olsun.kendi küçük dünyamızdaki çiçeğimizi anlayabilelim ve onlara iyi bakalım baobablar çiçeğimizi sarmasın.
YanıtlaSilSelam Âwdil, teşekkür ederim.
YanıtlaSilSelam Kara Kitap, ne hoş bir yorum bu:) Bayıldım. Ne diyeyim:))
YanıtlaSilAMİNNNN!
oya küçümen miydi,evet evet o;)
YanıtlaSilbazı kafam gözlerim ruhum okumak için o kadar tembel yorgun oluyor ki,
ilk satırından masalımsı heyecanları hissedip kafamı vurup yatasım var;
keşke oya küçümen yazılarını seslendirse,hey sen seslendirsen de oya küçümen gibi bir ses çıkar;canlar dinlese dinlense/k,huzur bulsak masalımsı tatlı anlatımından;yo yo kendim için istiyorsam eşeğim,tamam eşeğim ama kendim için istemiyorum,bazı dara düşünce 3 kulhu bir elham gibi okunsa,dur bunu can'a da deyim,ama sonra deyim,iyi bakınız efendim renklerinize,iyi geceler;ne yazdığını bilmesem de yeterli oldu renklenmeye...
Selam Infantulus, yazı çok uzun sahiden. Okunacak gibi değil.
YanıtlaSilBoşverin:)) İyi geceler.
Ne guzel yazmissin, Kucuk Prens hayrani olarak gozum hemen bu posta takildi : ) Bloguma hosgeldin, ben de senin blogundayim artik : ) Mutlu yillar : )
YanıtlaSilSelam Aylin, mutlu yıllar size:)
YanıtlaSilHoşgeldiniz:))
http://www.penguen.com/Default.asp?gun=20120107
YanıtlaSilbiliyor musun yazılar sadece uzun değil aynı zamanda keyifle okunacak kadar da güzel...
yukarıdaki karikatürü eklemeden edemedim:)sağlıcakla mutlu kalınız
Selam İnfantulus, karikatürü açamadım ne yazık ki.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.