Puslu bir geceydi. Uykum kaçmıştı. Kalkmıştım yatağımdan... Pencerenin yanına gitmiştim. Ellerimi mermer pervaza, burnumu cama dayamıştım. Karanlıkta bir süre dışarıyı seyretmiştim. Gün boyu hiç durmak bilmeyen yağmur dinmişti. Bir İsmet Özel şiiri aklıma gelmişti. Hatırlarım ama hiç bir şiiri hafızama yerleştirmeyi beceremem ya... Bilgisayarı açtım. Şiiri elimle koymuş gibi buldum. "Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir... kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa... yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa... o şehirden öcalmanın vakti gelmiş demektir." Ne hoş, ne mucizevi bir şiirdir. Masanın üzerinde Enis Batur'u Öldürmek adlı bir kitap duruyordu. Günlerdir bilgisayarımın gölgesinde demleniyordu. Henüz okumamıştım. Yazarı İsmail Pelit'ti. Tanımıyordum. Kitabı Enis Batur'la ilgiliydi ya ne anlattığını merak ediyordum. Ben Enis Batur'cu biriyim. Beni zorluyacağını bilsem bile Enis Batur'un kitaplarını severim. Enis Batur'un külliyatıyla ilgili elime geçen her kitabı okurum. Bu kitabı Enis Batur değil bir okuru İsmail Pelit yazmıştı. Bir okur, sevdiği yazarı neden ölürmek ister peki? İsmail Pelit, Enis Batur'un o kendine has şiirlerini okumuştu da, "Anlam şairin karnında" diye bir söz vardır ya... Acaba şairin şiirlerini anlamak maksadıyla karnına bir bıçak saplamakta mı sakınca görmemişti? Oscar Wilde dememiş miydi? "herkes öldürebilir sevdiğini... kimi bir bakışıyla yapar bunu... kimi dalkavukça sözlerle... korkaklar öpücük ile öldürür... yürekliler kılıç darbeleriyle” İsmet Pelit kelimelerle öldürmeye niyetlenmişti belki.
Masanın yanındaki kitaplığa uzandım. Enis Batur'un Hâneberduş adlı kitabını elime aldım. 55. sayfasındaki Ölümlülük Üzerine Bir Deneme adlı yazısını okumaya başladım. Enis Batur yazısına "Hayatımın geniş bölümü ölüm korkusu içinde geçti." diye başlıyordu. İlk paragrafı "Ölümü düşünmeden geçirdiğim gün neredeyse yoktur." diye bitiriyordu. Belli bir yaş eşiği aşıldığında hastalık korkusu çıkagelir ya... Enis Batur'a da aynısı mıhlanmış olabilir mi? Sonra ölüm çeşitlerini sıralıyor... "Kazada, doğal afetle ölebilirim" diyor... Sonra dikkatini çekerim, şöyle devam ediyor... "Biri(leri) tarafından öldürülebilirim." Şaşırtıcı... Okuru İsmail Pelit, Enis Batur'un bu korkusunu bilmiş miydi? Acaba Enis Batur'u Öldürmek adlı kitabında ne anlatmak istemişti? Gecenin puslu saatinde aklımdan bunları geçiriyorum. Çünkü bir kitabı okumadan önce merakımı iyice iştahlandırmak hevesi güdüyorum. Kitap kapağına bakıyorum. "Acaba kitabının ismini yazarken Batur'un a'sının, Öldürmek'in e sinin altını neden çizmiş?" diye düşünüyorum. Enis Batur yazısının devamında "Doğduğunda öleceğini bilmez insan; "ölüm" öğrendiği kaçıncı kelime olur, "fikir"le kaç yaşında tanışır, ergeç ölüm gerçekliğine toslar." diyor. "Ölümlü Dünya" tamlamasına bayılıyor Enis Batur. "Ölümlü İnsan, hayatın kendisiyle sınırlı olduğunu fütursuzca ilân ediyor o arabesk ifadede: Ben yoksam, olmayacaksam artık Dünya'da, Kosmoz da sırra kadem basar." diyor. Enis Batur'un Hâneberduş adlı kitabındaki Ölümsüzlük Üzerine Deneme adlı yazısına geçiyorum. Fan Sendromunu yazdığı cümlelelerinde geziniyorum. Hiçbir tanışıklık olmadığı halde bir ölümün arkasından kitlenin cinnetli yası. Sevdiği bir yazarın, şarkıcının, düşünürün öldüğünü kabullenmeyen, bir tek gün çıplak gözle görmedikleri birinin anısını yaşatmayı hayatlarının tek amacına dönüştürebilen insanlar... Enis Batur, bir insanın tek yaşama gerekçesinin bir başka insanın varolmasıyla ilinti olması ne kadar marazi bulunuyorsa, bir insanın yaşamını sürdürmeme gerekçesinin bir başkasının yok olması'na bağlanması farklı bir koşul diyor. Enis Batur'un yazdıkları, okuru İsmail Pelit'in yazdığı Enis Batur'u Öldürmek adlı kitabı okumam için beni kışkırtıyor. İlgimi öldürmüyor. Bilakis diri tutuyor. Kitabı açıyorum. Enis Batur'un "in memoriam a.t" adlı şiiriyle başlıyor... "alıştırmıştık ölümüne kendimizi... nasıl alışabilirdi ölüme... bunu henüz bilmiyorduk belki... ama bir ses "yakın" diyordu içimizde... sonra gazeteyi açıp bir sabah öğrenecektik-... olması beklenen olmuştu..." Kitabın kapağını kapattım. Yerimden usulca kalktım. Ellerimi mermer pervaza, yüzümü cama dayadım. Dışarıyı seyrettim. Gün ağarmak üzereydi. Yağmur dinmişti. Sokak lambası ışığı altındaki yol, billûr bir kadeh görünümündeydi. O an Enis Batur'u unuttum. Nasılsa hafızamda kalan, iki dizeyi okudum... "yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa... o şehirden öcalmanın vakti gelmiş demektir."
hiç enis batur okumadım.
YanıtlaSilyine çok güzel bir yazı. bu yazıları yazmak için harcadığın emek için kendi adıma çok teşekkür ediyorum. enis batur'un ölüm korkusunu bilmiyordum,sayende öğrendim. ama şimdi de a ve e'nin altı neden çizili onu merak ediyorum.
hmm kışkırtma bence çok iyi akıllıca ve zekice planlanmış:))
YanıtlaSilsevgiler...
örtmenim ben bayaaaa kışkırdım, bilginize..;-)
YanıtlaSilEstağfurullah Ecehan:) Kışkırtmak da kışkırmak da güzeldir:))
YanıtlaSil:)) Reçelim, kendimi acayip kışkırtan biriyim:)) Tavsiye ederim:)
YanıtlaSilEstağfurullah Kara Kitap, güzel yorumların için ben teşekkür ederim:)
YanıtlaSilEnis Batur'u tavsiye ederim. Kitaplarını başından, sonundan, neresinden yakalarsam okurum.
Kitapları ansiklopedinin öykü katılmış halidir. Bilmiyorum yani.. Ben pek bi severim.
Mürekkep zaman,Acı Bilgi, Başka Yollar'ını okudum . Ddiğin kitapta ilgimi çekti. zaten dediğin gibi okunması zor ama bir o kadarda derin ve zevk veren yazar..
YanıtlaSilçok sevdim. <3
YanıtlaSilBuket, ben deneme seven biriyim:)
YanıtlaSilEnis batur'un bir kitabını başından sonuna kadar okudun mu diye sorsan?
Sanmam. Ama kitapları sürekli elimin altındadır. Beni zenginleştirdiğine inandığım yazarlardandır. Severim:)
:) Hich, sevdiğinize sevindim:)
YanıtlaSilSağolun.
Kitabın aynı bölümünde altını çizdiğim bir yer:"Dünyaya sizin gelmiş olmanız tansıksı bir rastlantıdır,gidecek olmanız kaçınılmaz bir sıradanlık biçiminde karşınıza çıkar." Sevgiler...
YanıtlaSilSelam Yeraz, aynı kitabı okumuş olmamız ne güzel:) Sevgiler...
YanıtlaSil