Cemile Sultan Köşkünün balkonundayım. Ne yazık ki İstanbul semalarındaki şahane gün batımını seyretmiyorum. İstanbul siluetinin güzelliğini bozan gökdelenleri farkedince, sızlamaya başlayan yüreğimi teskin etmek için debeleniyorum. Nasıl kıyıyorlar bu muhteşem şehre diye efkarlı efkarlı iç çekerken, Cemile Sultan bu manzarayı göreydi acaba ne düşünürdü diye aklımdan geçiriverdim. O akşam Cemile Sultan Korusu'na ilk kez gidecektim ya, Cemile Sultan kimdir diye sanal ansiklopediye göz gezdirmiştim. Osmanlı Padişahlarından Sultan Abdülmecid'in 19'u erkek ve 18'i kız 37 çocuğundan biriymiş Cemile Sultan. Sıcak Ağustos günlerinin 17'sinde, 1843 yılında doğmuş. Henüz 15 yaşındayken Mahmut Celalettin Paşa ile evlendirilmiş. Altı çocuk doğurmuş. 1881 yılında üvey kardeşi II. Abdülhamit tarafından kocası öldürülünce, bu evlilik bitivermiş. Oğlu Besim küçük yaşta ölünce, teselli olarak Abdülhamit tarafından Kandilli'deki bu koru Cemile Sultan'a hediye edilmiş.
Hafıza tuhaf bir kutudur, bilirsin... Aklım birden Cemile Sultan'dan kaydı... Gittiiii... Gitti... Saklı çekmecelerinden çıkarıp, Orhan Pamuk'un Kara Kitap adlı romanında okuduğum başka bir kadını hatırıma getirdi. 700 yıl önce Bizans'tan Moğol Hakanı Hülagü'ye gelin olarak yollanan Prenses Maria'yı düşündüm. Küçük Prenses, Konstantinopolis'ten taaa İran'a evlenmeye yollanmış. Aynen Cemile Sultan gibi, kimse evlenmek ister misin, diye bu prensese de sormamış. Prensesin ilk yola çıkışındaki hüznünü düşünebiliyor musun? Bu yolculuk, o zamanların atlı arabalarıyla aylar sürmüştür elbette... Daha prenses İran'a varmadan damat Hülagü ölüvermiş. Bu durumda geri göndermemişler de yerine tahta geçen kardeşi Abaka ile evlendirmişler prensesi... Prenses Mariya 15 yıl Moğol sarayında yaşamış. Kocası öldürülünce baba evine geri gönderilmiş. Çocuklarını bırakıp öyle mi gönderdiler Konstantinapolis'e? Prensesin vaziyeti vahim olmalı ki, Kara Kitap'ta yazdığına göre, dönüşte Haliç kıyısında adına bir kilise yapılmış. Ve Prenses Mariya ölene kadar bu kiliseye kapanmış.
O gece şahane bir evlilik törenindeydim. Güzel gelin evlendikten sonra Paris'te yaşayacaktı yaşamasına ama... Zorla gitmiyordu elbette... Güle oynaya sevdiği ve istediği erkekle evleniyordu... Cemile Sultan Korusu'ndan gün batımı şahane görünüyordu. İstanbul siluetini bozan gökdelenler yüreğimi sızlatıyordu. Birden hoş bir müzik duydum. Hafıza tuhaf bir kutuydu. Ben hüzünlü prensesleri ve gökdelenleri unuttum. O gecenin güzel gelini sevdiği erkeğin kolunda yürürken, sevinç içinde alkışlayarak tempo tuttum.
Prenseste olsa insanlar ne acilar cekmisler...
YanıtlaSilAh! Ne prenses hayatları var Bir Terazi Kızı... Çöpten evimiz olsun, huzurumuz yerinde olsun demek geliyor insanın içinden:)
YanıtlaSilevet osmanlı da da bizanstada zorla evlilikler varmış bir ne kadar efecidir istemediğin bir insanla evlenmek ne zordur o hayatı göğüslemek ...
YanıtlaSilFeci olmalı Slince... Çok feci olmalı...
YanıtlaSil