12 Temmuz 2012 Perşembe

Lûgat, Bir İsim Ver Bana Halimden...

 Nesin sen, hakîkat olsan da çekil! 
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam! 

Necip Fazıl Kısakürek



Sıcaktı... Güneş adeta bir mızrak mesafesi kadar uzaklıktaydı. Yürüyordum... Nereye gittiğimi, nerede olduğumu, dahası kim olduğumu bilmiyordum. Ne indim ne cin. Bir kadın olduğumu biliyordum. Endişeli değildim. Sanki uzakların, görebildiğimce uzakların değil; içimin, ulaşabildiğimce içimin derinliklerine erişebilme derdindeydim. Yürüdükçe... Zaman bir rüzgâr ve bir su gibi üzerimden akıp gidiveriyordu. Nasıl olduğuna aklım ermiyor, birbiri ardısıra, günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar... Sanki bir anmış gibi bitiveriyordu. Birden...   

Bir bardak su gibi çalkalandı dünya...  Bu nasıl bir dünya, hikâyesi zor... Mekânı bir satıh, zamânı vehim. Bütün kâinat muşamba dekor... Bütün bir insanlık yalana teslim. Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın. Benliğim bir kazan ve aklım kepçe... Deliler köyünden bir menzil aşkın... Her fikir içimde bir çift kelepçe... Niçin küçülüyor eşyâ uzakta? Gözsüz görüyorum rûyâda, nasıl? Zamânın raksı ne, bir yuvarlakta? Sonum varmış, onu öğrensem asıl? Bir fikir ki, sıcak yarada kezzab. Bir fikir ki, beyin zarında sülük. Selâm, selâm sana haşmetli azâb. Yandıkça gelişen tılsımlı kütük. Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol! Ey yedinci kat gök, esrârını aç! Annemin duası düş perde ol! Evet, her şey bende bir gizli düğüm... Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm. Yetişir çektiğim mesâfelerden! Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz... Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık... Her gece rûyâmı yazan sihirbaz. Tutuyor önümde mavi bir ışık. Büyücü, büyücü, ne bana hıncın? Bu kükürtlü duman, nedir inimde? Camdan keskin, kıldan ince kılıcın, bir zehirli kıymık gibi beynimde. Lûgat, bir isim ver bana halimden... Herkesin bildiği dilden bir isim! Eski esvaplarım tutun elimden... Aynalar; söyleyin bana, ben kimim? Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa? Arzı boynuzunda taşıyan öküz? Balâ mîmârının seçtiği arsa... Hayattan muhâcir, eşyâdan öksüz? Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim... Minicik gövdeme yüklü Kafdağı... Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim... Dev sancılarımın budur kaynağı! Ne yalanlarda var ne hakîkatta, gözümü yumdukça gördüğüm nakış... Boşuna gezmişim, yok tabîatta, içimdeki kadar iniş ve çıkış....  Gece bir hendeğe düşercesine,  birden kucağına düştüm gerçeğin. Sanki erdim çetin bilmecesine, hem geçmiş zamânın, hem geleceğin. Açıl susam açıl! Açıldı kapı... Atlas sedirinde Mâverâ Dede. Yandı sırça saray, İlâhî Yapı... Binbir âvizeyle uçsuz maddede. Atomlarda cümbüş, donanmada şenlik. Ve çevre çevre nûr, çevre çevre nûr. İçiçe mîmâri, içiçe benlik... Kaçır beni âhenk, al beni birlik! Artık barınamam gölge varlıkta. 

Öteler, öteler, gayemin malı... Mesâfe ekinim, zaman mâdenim. Gökte saman-yolu benim olmalı! Dipsizlik gölünde, inciler benim. Diz çök ey zorlu nefs, diz çök! Heybem hayat dolu, deste ve yumak. Sen, bütün dalların birleştiği kök... Biricik meselem... Sonsuz'a varmak... 


NOT: Necip Fazıl Kısakürek'in muhteşem şiiri Çile'nin bazı dizelerini yanyana getirip bir kompozisyon çıkarmak istedim. Büyük şairin ruhuna rahmet... Aklıma gelmişti, anmak istedim. Çok uzun bir şiirdir.   Alıntıladığım dizelerin bir kısmı  işte buradadır. 

2 yorum: