Bu ay Cem Karaca ile ilgili bir yazı yazmaya hep niyetlendim. Nedense bir türlü becerip Hayal Kahvem’in beyaz sayfalarına uygun bir yazı dökemedim. Cem Karaca gene böyle bir şubat ayında dünyamızı terk etmişti. Aslında Cem Karaca şarkılarıyla ömrü geçen benim gibi hayalperest bünyeye, biliyordum ki Cem Karaca şarkılarıyla yazı yazmak yeni hayali kurgular yaptırabilecekti.
Misal bu ya, lise yolunda bir kız hayal edebilirim belki. Şimdiki liseli kızlar gibi değil ama bu kızın saçları yandan iki örgülü. O vakitler başka türlüsü yasaktı çünkü. Üzerinde lise forması, sırtında okul çantası... Karanlık kış sabahları nerdeyse gün ışımadan evden çıkıyor. O çocuk… Hani ispanyol paça pantolonlu, uzun saçlı çocuk var ya… Her sabah kızın peşine düşüyor. Üstelik çocuk bıkmadan usanmadan son on gündür bunu her sabah yapıyor. Kız önde... Erkek kızın peşisıra okula kadar yürüyorlar. Kız evden çıkıp yürümeye başlar başlamaz; çocuk, işitenin içini acıtan neşeli bir sesle kıza arkadan bir şeyler duyurmaya çabalıyor. Sesi nasıl etkili anlatamam. "Gönlüme bir ateş düştü yanar ha yanar yanar... Ümit gönlümün ekmeği umar ha umar umar... " diye Cem Karaca'nın o güzeller güzeli şarkısının kendine uyan dizelerini söylemeye başlıyor. Kız umursamaz görünüyor. Aklısıra belli etmemeye çalışıyor. Fakat hissediyorum yüreği küçük bir kuş kanadı gibi pır pır ediyor! Bu kez farkedilmediğini sanarak nasıl olduysa sesli gülüyor. Çocuk kızın gülüşünü işitiyor. Cesaretlenip kızın tam yanına geliyor. Eyvah! Kız çocuğun yanına geldiğini farkedince başını ona doğru çevirerek gözlerini koca koca açıyor. Alev püsküren endişeyle çocuğun gözlerinin içine buğulu buğulu dalıyor. Çocuğun gözleri ise delice yalvarıyor. Çocuk bu kez Cem Karaca’nın başka bir şarkısını söylüyor. "Gecenin nemi mi düşmüş gözlerine? Ne olur ıslak ıslak bakma öyle. Saçını dök sineme, derdini söyle. Yeter ki ıslak ıslak bakma öyle.” Kız böyle durup bakışmanın pek hayra alamet olmayacağını anlıyor. Önüne dönüp, hızla yolunda yürümeye devam ediyor. Kız okul bahçesinin kapısından girerken çocuk ardından sesleniyor: "Durdu zaman.. Durdu dünya.. İçeri girdi kapıdan... Öylece bakakaldım gözümü ayırmadan" Kız tam arkasını dönüp çocuğa bakacakken okul arkadaşlarıyla denk geliyor. Kızın etrafı kalabalık artık. Kız geri dönüp bakmaya utanıyor. Çocuk hiç çekinmeden gene yapacağını yapıyor. Bu kez sesini yükselterek son darbeyi vuruyor. “Sürerim buluttan tarlaları, yağmurlar ekerim göğün göğsüne... Güneşte demlerim senin çayını, yüreğimden süzer öyle veririm." Of, ne güzel dizeler değil mi? Şimdi sevdiği kızın peşine düşüp şarkı ya da şiir söyleyen erkekler kaldı mı ki? Sana bir şey söyleyeyim mi? İnan bana, yazmaya oturduğumda Cem Karaca ile ilgili hiç böyle bir yazı yazma niyetinde değildim. Bambaşka bir yazı düşlemiştim. Ne bileyim? İçsesimden aynen böyle döküldü kelimeler. Değiştirmedim. Yoo.. Daha fazla devam edemeyeceğim. Hayali yazımı burada keseceğim. Doğal olarak bu durumda “ Acaba kızla çocuğa sonra ne oldu?” diye merak eden olabilir. Bilmem... Çocuk insanın iliklerine işleyen korkunç bir kederle kıza bakarak bir ara denk getirip resmini vermiş olabilir. "Bir gün belki hayattan, geçmişteki günlerden, bir teselli ararsan, bak ozaman resmime." demiştir belki. Kim bilebilir?
Gecenin nemi mi düşmüş gözlerine
YanıtlaSilNe olur ıslak ıslak bakma öyle..
Saçını dök sineme derdini söyle
Yeter ki ıslak ıslak bakma öyle..
Sürerim buluttan tarlaları
Yağmurlar ekerim göğün göğsüne
Güneşte demlerim senin çayını
Yüreğimden süzer öyle veririm...
Hoş sözler adına rahmetle analım Cem Karaca'yı...
'Hiç bir kadın hiç bir erkeği ve hiç bir erkek hiç bir kadını bu biçim sevmedi'
YanıtlaSilHikayeyle o eşsiz sözlerin buluşması muhteşem olmuş...
Yüreğinize sağlık..
Ayrıca Cem Karaca'yı da anmış olduk..
Ruhu şad olsun..
Selam Sisi ve oFeLya, Cem Karaca'yı bu vesileyle andık, hatırladık. Teşekkürler yorumlarınız için.
YanıtlaSil