Ben söyleyenlerin yalancısım. “İnsan onu hayatında üç kez okumalıdır. Kahkahanın kolayca dudaklara fırlayıp duyguları harekete geçireceği gençlikte, mantığın hakim olmaya başladığı orta yaşta, her şeye felsefe açısından bakıldığı ihtiyarlıkta”. derler. Hangi kitap için böyle söylerler? İlk roman, ilk klasik olarak kabul edilen Cervantes’in neredeyse beşyüz yıl önce yazdığı ünlü Don Kişot adlı kitabı için tabii. Nerden aklıma geldi şimdi Don Kişot değil mi? Dün gece Milan Kundera’nın yedi bölümlü Perde adlı kitabı elime geldi. Kitabın altını çizdiğim cümlelerine göz gezdirirken, hoş bir anlatıma denk geldim. Bilirsin, romandaki kahraman Don Kişot, yoksul bir köy asilzadesiyken, okuduğu kitaplardan etkilenerek, gezgin bir şövalyeye olmaya karar verir. O kadar hayal dünyasında yaşar ki önce berberin traş leğenini çalıp kendine miğfer edinir. Sonra Don Kişot, Dulsine’ye aşıktır. Milan Kundera altını çizdiğim cümlelerde bak neler yazmış. “Don Quijote, Dulcinea’ya aşıktır. Onu şöyle bir görmüştür, hatta belki de hiç görmemiştir. Aşıktır ama kendisinin de söylediği gibi “sırf gezgin şövalyeler aşık olmak zorunda oldukları için” aşıktır. Sadakatsizlikler, aldatmalar, aşk acıları, bütün bir anlatı edebiyatı bunları ezelden beri bilmektedir. Ama Cervantes’te sorgulanan aşıklar değil, aşktır, aşk kavramının kendisidir. Hiç tanımadığınız bir kadını seviyorsanız, aşk ne demektir? Sadece sevmeye karar vermek mi? Hatta sevmeyi taklit etmek mi? Soru hepimizi ilgilendiriyor. Çocukluğumuzdan beri aşk örnekleri bizleri onları izlemeye davet etmeseydi, sevmenin ne demek olduğunu bilir miydik? Yoksul bir köy asilzadesi olan Alonso Quijada roman tarihini varoluş üstüne sorduğu üç soruya açtı:
Bir bireyin kimliği nedir?
Hakikat nedir?
Aşk nedir?"
Hımm.. Gençliğimde kahkahalarla gülerek okuduğum Don Kişot’u, mantığın hakim olduğu orta yaşımda tekrar okumalıyım diyeceğim demesine ama… Bilirsin hayalperest bir ruhum var. Yaaa peki Don Kişot’luğa özenir de, karar verirsem gezgin bir şövalye olmaya… Of! Biliyor musun, en büyük hayallerimden biridir Don Kişot olabilmek. İnsanlara kötülük eden yeldeğirmenleriyle dövüşüp, herkesi mutlu edebilmek. Uçup giden değerlere karşı hüzün dolu değil midir Don Kişot? Yapacak insani işleri olmayıp günlerini eğlenceyle geçiren insanlara karşı acımasızdır. Hikaye aslında resmen “deliliğe övgü” dür. Don Kişot, kötülerin doğa üstü güçler olmadığını anlamaz. Olsun. Asıl güç sahibi kötülerin karşısında inandığı değerler uğruna savaşan bir hayalperesttir o. En baş hayalci Don Kişot olduğuna göre, hemen hazırlanmalıyım.Kafamda bir tas, elimde sopa, üzerimde paslı bir zırh ve cılız atımla savaşa başlamalıyım. İçime dalmalıyım önce… İlk mücadelem kendimle…. Milan Kundera’nın, Cervantes'in Don Kişot öyküsü sebebiyle sorduğu üç soru var önümde:
Bir bireyin kimliği nedir?
Hakikat nedir?
Aşk nedir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder