10 Şubat 2011 Perşembe

Kahve Molası... Harbiden Sudan Gelmişim Kardeşim Ben!


Dün hep yollardaydım.  Akşam üzeri ofise döndüm. Bir ara ofis sahibim aradı. "Hani dalgıçlık kursuna gelecektiniz, size cd ve kitap bırakmıştım. Bu kaçıncı arayışım. Kursa ne zaman başlayacaksınız?" dedi. İçimden "Hah, bu kadar meşguliyetim arasında ve bu yaştan sonra  bir dalgıçlık kursum eksikti." diye geçirdim. Ama cevaben en kiracı sesimle "Yıl sonu yoğunluğum anca geçti gibi. Biraz daha işlerimi toparlayayım, başlayacağım!" dedim. Benim ofis sahibim bizim köyün dalgıçlık kursunun yönetiminde. Uzun zamandır benim dalgıçlık kursuna  katılmamı istiyor. Doğrusu suç bende. Çünkü bir gün muhabbet esnasında, "Of! Denize dalmak ve deniz altını seyretmek ne zevklidir kimbilir?" diye bir söz sarfetmiştim. "Tamam öyleyse" demişti. Benim ofise kurs öncesi çalışmam için cd ve kitap getirmişti. İyi ama o kadar yoğundu ki işlerim.  Verdiklerini bir kere bile elime almadığımı söyleyebilirim. Sonra ben her şeye heves eden biriyim. Hayal eder havasına girerim. O kadar. Hayali bana fazla fazla yeter. "Niye ben böyle her şeye heves eden biriyim?" diye homurdana homurdana eve gittim.  Kimse yoktu. Gün içinde çok yorulmuştum. Kendimi  salondaki koltuğa  attığım gibi, kıvrılıp uyumuşum. Hayırdır inşallah! Bir rüya gördüm. 
 
 

Bak şimdi... Rüyamda güya doğaya meydan okumaya kararlı, adrenalin bağımlısı biriymişim.  Söyler misin lütfen benim rüyalarım neden anlaşılmaz derecede tuhaf oluyor böyle? Bakar mısın olana bitene? Ben hiç Yeni Gine'ye gittim mi? Yoo. Ömrümde gitmedim. Haritada yerini bile zor bulabilirim! Rüyamda güya Yeni Gine'nin ormanlık bölgelerinin birindeki keşfedilmemiş bir mağaranın içinde, insan elinin değmediği yerleri bulmaya çalışan ekibin en deneyimli dalgıcıymışım. Bak! Bak! Bak! Yok artık daha neler? Daha dalgıçlık kursuna başlamadan böyle rüyalar görmeye başlarsam, söyler misin kursa başlayınca nasıl rüyalar göreceğim ben?  Daha dur! Bitemedi! Mağaranın derinlerinde  tam araştırmalarımızı sürdürürken birden şiddetli yağmur bastırmıyor mu? Eyvah! Mağaranın içine her taraftan seller şeklinde sular akmıyor mu? Doğal olarak yeryüzüyle tüm bağlantımız kesiliyor bu durumda. Ben ekip başkanı ve en deneyimli dalgıcım ya diğerlerine öncülük ediyorum. İnsanları kurtarayım diye o kadar  meşakkatli mücadele veriyorum ki inan  iflahım kesiliyor. Sürekli suların altındayız. Bu olaylar esnasında ister istemez bir çok insan ölüyor. Resmen film gibi bir rüya! Sıkı dur bir şey  daha söyleyeceğim.  Gülme ama... Bu rüya var ya üç boyutluymuş güya! Yaaaa... Gözümle göremesem anlatmam. Anlatamam. "Artık rüyaların üç boyutlu öyle mi!" diye duyanlar deli derler bana. Rüyamın devamını anlatayım mı anlatmayayım mı bir türlü karar veremedim. Çünkü bundan sonrası daha vahim. Rüyamın ilk bölümü burda kesiliyor.


Sonra rüyamda ansızın kamerasının başında, ünlü yönetmen James Cameron beliriyor. Ben ise yanında ayakta duruyorum. Heyecanlı bir sesle: "Nasıldı?" diye soruyorum. "Şahane!" diyor. "Tam istediğim gibi!"  Ben bu cevabı hiç işitmemiş gibiyim. Gözlerimi kısıp ünlü yönetmene dik dik bakıyorum. Allahım! Ne diyorum  Oskarlı koskoca  yonetmene biliyor musun? İnan şimdi anlatırken bile utanıyorum.  Bağıra bağıra diyorum ki: "Hep suyun altındaydım diye beni kandıramazsınız. Bir kere bu filmi siz yönetmemişsiniz! Sadece yapımcılığını üstlenmişsiniz. Ben Avatar ayarında bir filmim olur diye düşünüyordum. Saymam bu çekimi. Eğer ben bu filmin baş dalgıcı olacaksam yeni baştan  illa siz çekmelisiniz!" diyorum. Of, ne ayıp ya! James Cameron tam ağzını açıp cevap vermeye yelteniyor ki, birdenbire yattığım yerden zıplayarak uyanıyorum. Hoppala! Söyler misin durup dururken nerden çıktı bu rüya şimdi? Yoksa, James Cameron'un  yapımcılığını üstlendiği son film Sanctum'un konusu böyle bir şey miydi? O kadar rüya sersemiyim ki. Bir şey söylemesem keşke şimdi.


Sadece şunu söylemeliyim belki. Ne yalan sööleyeyim, bu rüyayı görmek bana çok iyi geldi. Ben var ya bir bilsen  nasıl deniz delisi biriyim.  Heyy! Maceracı bir ruhla mağaraların içindeki suların altına dalıp  keşifler yapmak var ya inanılır gibi değildi. Rüyada bile olsa bu şahane bir şey değil mi? Tamam çok genç değilim. Ama sürekli spor yaparım. Spora alışık bir bünye dalgıçlığı kolaylıkla yapabilir öyle değil mi? Of! Düşünsene... Dalgıçlık kursuna gitmişim. Ve artık denize dalabiliyorum sözgelimi... Of! Karşımda masmavi güpgüzel deniz. Anladın değil mi? Hani Atilla Atalay der ya, “Harbiden sudan gelmişiz kardeşim biz, toprak ne ki? Yine deniz… Nasıl dingin ... Saatini bilsek, suda ölmek de olsa, razıyım ben, öyle güzel ki.” Heyy! Bak şimdi yüreğimi dinledim. "Git!" dedi. Of! Sanırım  artık ben bu dalgıçlık kursuna gideceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder