Az önce bir müşterimle ofiste kahve içiyorduk. Kızıyla ilgili endişelerinden söz ediyordu. Son günlerde çok değiştiğinden, kaba davrandığından, ders çalışmadığından, hayallere daldığından... "Hey! Ne güzel!" dedim. Kızdı bana. "Neresi güzel?" dedi. Güldüm. Camdan dışarıya baktım. İnce ince yağmur yağıyordu. O günleri hatırladım. Fikret Kızılok'un en sevdiğim şarkısının sözleridir. "Yıllar geçse de üstünden... Bu kalp seni unutur mu?" Orta sondaydım. Sanırım ilk ergenlik günlerimi yaşıyordum. Sadece bedenimde değil, duygularımda, ruhumda, hiç bilmediğim değişiklikler seziyordum. Sokakta kovboyculuk- kızıldericilik, sek sek, yakan top oynayan o afacan kız gitmiş, yerine aynaların önünde uzun uzun duran biri gelmişti. Kimdim ben? Anlamadığım bir şeyler değişiyordu. Artık umursamaz, herşeye gülüp geçen kız değildim. Aynı durumlara, farklı zamanlarda, değişik tepkiler veren biri olmuştum. Bazan çılgınlar gibi, neşeli ve enerjik buluyordum kendimi. Bir süre sonra bitkin ve içine kapanık olabiliyordum. Her şeyim abartılıydı. Ya çok sesli kahkalarla gülüyor, ya da yastığa başımı gömüp saatlerce ağlıyordum.
Enerjim bedenimin ve duygularımın büyümesine mi harcanıyordu acaba? Çabuk yoruluyordum. Çoğunlukla kimseyle konuşmak istemiyordum. Ailemi korkuttuğumu bilsem bile, odamda tek başına kalmak hoşuma gidiyordu. Ders notlarım düşmüştü. Arkadaşlarıma ve aileme çabuk kırılıyordum. Olur olmaz herşeye çata çat cevap vermeyi, karşımdakinin söylediğine inansam bile tersine gitmeyi marifet bellemiştim. O anlarda yüreğimde bencilce bir mutluluk peyda oluyordu. Ama sonrasında kendimi fazlasıyla suçlu hissediyordum. Asıl mühimi hayallerimdi tabii. Hayaller kuruyordum. Artık eskisi gibi üzerimdeki alacalı eşortmanlarım, ayağımda annemin iki numara büyük ayakkabılarıyla köşedeki bakkala gitmeye utanır olmuştum. Üç kardeştik. Annem sabahları "kim ekmek almaya gider?" diye sorduğunda, her defasında gitmeyi rededen, odama kaçan ben, şimdi bakkala gitmeye hep gönüllü oluyordum. Niye? Çünkü onu görebiliyordum. Üniversiteye gidiyordu. Komşumuzun oğluydu. Sokakta biz top oynarken denk gelirse, katılır, oynardı. Hepimizin abisiydi. Kardeşlerimin babannemlerde kaldığı bir gün, ekmek alma görevi üzerime kaldı tabii... Ayaklarıma annemin koca papuçlarını giymiş, pembe mikili pijamalarımın üzerine abimin montunu geçirmiş, palas pandıras dışarıya fırlamıştım. Çarpıştık. Hep düşünürüm. Daha önce hayatında hiç görmemiş, hiç tatmamış, hiç koklamamış birine her hangi bir meyvenin görüntüsü, tadı ve kokusu nasıl anlatılabilir ki? Bir çilek sözgelimi.. Ömründe hiç çileği görmemiş, bir defa bile çilek yememiş ve çileği eline alıp koklamamış birine nasıl anlatılır çileğin o muazzam görüntüsü, tadı ve kokusu? Duyguların da tam olarak izah edilemeyeceğini düşünüyorum.
Gerçekten ekmek almak niyetiyle evden palas pandıras fırlayınca, merdivenlerde onunla çarpıştık çarpışmasına ama asıl ben çarpılıp kalmıştım.O gözüme her zamanki gibi değil bambaşka görünmüştü. Aslında her zamanki gibi gülümsemişti. Her zamanki gibi "Günaydın" demişti. Ve merdivenleri ikişer ikişer atlayarak inmiş, gitmişti. Ben arkasından kalakalmıştım. Sanki onu ilk kez o gün görmüştüm. "Yavrum baban nereli? Nereden bu kaşın gözün temeli?" diye bir şarkı vardı ya hani? Arkasından gümbür gümbür söyleyebilirdim. Gönül gözüm mü kapalıydı acaba daha önce? Bilmiyorum. İlk olarak onu değişik farketmiştim. Her sabah ekmek almaya gitmek külfet değil niğmetti artık. Ona daha güzel görünmek için dakikalarca saçımı tarıyor, üstümü başımı düzeltiyordum. Onu gördüğüm zaman iki elimi yüreğime bastırmak zorunda kalıyordum. O kadar hızlı çarpıyordu ki yüreğim, yerinden çıkıp kanatlanacakmış gibi hissediyordum. Kimi zaman çok acelesi oluyordu. Bana selam vermeden yanımdan geçip gidiyordu. İşte o günler var ya dünyam kararıyordu. Ne anlatılan dersi dinleyebiliyor ne gülebiliyordum. Sınıfta camdan dışarıya bakıp derin derin iç çekiyor, odamda müzik dinliyor, yatağa girip saatlerce ağlıyordum. Ama eğer beni gördüğünde gülüp selam vermişse ki anlamıştı ona olan çocukça ilgimi... Bir vakitler onun da böyle "bir hasretlik yüzün vardı... içimde bir hüzün vardı... söyleyecek sözüm vardı... bu kalp seni unutur mu?" diye hafızasının arşivine bir hazine gibi yerleştirdiği, çocukluk hatırası vardı belki, kim bilir? Mesafeli ama anlayışı ve şefkatliydi. Ah! Kimi gün hoşuma gideceğini bildiği için "Sen ne güzelleştin böyle" dediyse hele... Of, değil insanlara, börtü böceğe, taşa gülüp şakıyordum... "Aman bize nasip olur inşallah... Boyuna da posuna da bin maşallah... Senden gelecek cefalara, nazlara... Sözlere, sazlara eyvallah" denmez miydi bu durumda söylesene? Çocukluk ne güzeldir öyle değil mi? Ergenlere bu duyguları yaşaması için izin verilmeli diye düşünüyorum. Korkmamalı. Korkutmamalı. Her insanın sonradan düşünüp güleceği, üç aşağı beş yukarı bunlara benzer duygular yaşayabileceği, ömrün sürecinde çocukluktan yetişkinliğe geçişte, tam anlatılamayan farklı tatlar hissedilebileceği bilinebilse keşke. Bu masum anılar bembeyaz tülbentlere sarılıp saklanmalı. Seneler sonra bir kahve molasında gülümseyerek hatırlanmalı:)
Enerjim bedenimin ve duygularımın büyümesine mi harcanıyordu acaba? Çabuk yoruluyordum. Çoğunlukla kimseyle konuşmak istemiyordum. Ailemi korkuttuğumu bilsem bile, odamda tek başına kalmak hoşuma gidiyordu. Ders notlarım düşmüştü. Arkadaşlarıma ve aileme çabuk kırılıyordum. Olur olmaz herşeye çata çat cevap vermeyi, karşımdakinin söylediğine inansam bile tersine gitmeyi marifet bellemiştim. O anlarda yüreğimde bencilce bir mutluluk peyda oluyordu. Ama sonrasında kendimi fazlasıyla suçlu hissediyordum. Asıl mühimi hayallerimdi tabii. Hayaller kuruyordum. Artık eskisi gibi üzerimdeki alacalı eşortmanlarım, ayağımda annemin iki numara büyük ayakkabılarıyla köşedeki bakkala gitmeye utanır olmuştum. Üç kardeştik. Annem sabahları "kim ekmek almaya gider?" diye sorduğunda, her defasında gitmeyi rededen, odama kaçan ben, şimdi bakkala gitmeye hep gönüllü oluyordum. Niye? Çünkü onu görebiliyordum. Üniversiteye gidiyordu. Komşumuzun oğluydu. Sokakta biz top oynarken denk gelirse, katılır, oynardı. Hepimizin abisiydi. Kardeşlerimin babannemlerde kaldığı bir gün, ekmek alma görevi üzerime kaldı tabii... Ayaklarıma annemin koca papuçlarını giymiş, pembe mikili pijamalarımın üzerine abimin montunu geçirmiş, palas pandıras dışarıya fırlamıştım. Çarpıştık. Hep düşünürüm. Daha önce hayatında hiç görmemiş, hiç tatmamış, hiç koklamamış birine her hangi bir meyvenin görüntüsü, tadı ve kokusu nasıl anlatılabilir ki? Bir çilek sözgelimi.. Ömründe hiç çileği görmemiş, bir defa bile çilek yememiş ve çileği eline alıp koklamamış birine nasıl anlatılır çileğin o muazzam görüntüsü, tadı ve kokusu? Duyguların da tam olarak izah edilemeyeceğini düşünüyorum.
Gerçekten ekmek almak niyetiyle evden palas pandıras fırlayınca, merdivenlerde onunla çarpıştık çarpışmasına ama asıl ben çarpılıp kalmıştım.O gözüme her zamanki gibi değil bambaşka görünmüştü. Aslında her zamanki gibi gülümsemişti. Her zamanki gibi "Günaydın" demişti. Ve merdivenleri ikişer ikişer atlayarak inmiş, gitmişti. Ben arkasından kalakalmıştım. Sanki onu ilk kez o gün görmüştüm. "Yavrum baban nereli? Nereden bu kaşın gözün temeli?" diye bir şarkı vardı ya hani? Arkasından gümbür gümbür söyleyebilirdim. Gönül gözüm mü kapalıydı acaba daha önce? Bilmiyorum. İlk olarak onu değişik farketmiştim. Her sabah ekmek almaya gitmek külfet değil niğmetti artık. Ona daha güzel görünmek için dakikalarca saçımı tarıyor, üstümü başımı düzeltiyordum. Onu gördüğüm zaman iki elimi yüreğime bastırmak zorunda kalıyordum. O kadar hızlı çarpıyordu ki yüreğim, yerinden çıkıp kanatlanacakmış gibi hissediyordum. Kimi zaman çok acelesi oluyordu. Bana selam vermeden yanımdan geçip gidiyordu. İşte o günler var ya dünyam kararıyordu. Ne anlatılan dersi dinleyebiliyor ne gülebiliyordum. Sınıfta camdan dışarıya bakıp derin derin iç çekiyor, odamda müzik dinliyor, yatağa girip saatlerce ağlıyordum. Ama eğer beni gördüğünde gülüp selam vermişse ki anlamıştı ona olan çocukça ilgimi... Bir vakitler onun da böyle "bir hasretlik yüzün vardı... içimde bir hüzün vardı... söyleyecek sözüm vardı... bu kalp seni unutur mu?" diye hafızasının arşivine bir hazine gibi yerleştirdiği, çocukluk hatırası vardı belki, kim bilir? Mesafeli ama anlayışı ve şefkatliydi. Ah! Kimi gün hoşuma gideceğini bildiği için "Sen ne güzelleştin böyle" dediyse hele... Of, değil insanlara, börtü böceğe, taşa gülüp şakıyordum... "Aman bize nasip olur inşallah... Boyuna da posuna da bin maşallah... Senden gelecek cefalara, nazlara... Sözlere, sazlara eyvallah" denmez miydi bu durumda söylesene? Çocukluk ne güzeldir öyle değil mi? Ergenlere bu duyguları yaşaması için izin verilmeli diye düşünüyorum. Korkmamalı. Korkutmamalı. Her insanın sonradan düşünüp güleceği, üç aşağı beş yukarı bunlara benzer duygular yaşayabileceği, ömrün sürecinde çocukluktan yetişkinliğe geçişte, tam anlatılamayan farklı tatlar hissedilebileceği bilinebilse keşke. Bu masum anılar bembeyaz tülbentlere sarılıp saklanmalı. Seneler sonra bir kahve molasında gülümseyerek hatırlanmalı:)
yazılarınIzi okumaktan kendimi alamıyorum. Çok akıcı. Ve hepsi de konu itibarıyla çok anlamlı. Hep yazın olur mu?..
YanıtlaSilÇooook keyifliydi çokkkk...
YanıtlaSilkesinlikle, farklı yazılar farklı bakışlar..
YanıtlaSilhiç çilek görmemiş birine çilek nasıl anlatılır sen bu yazında göstermişsin. beyaz tülbentlere sardığımız anıları getirip önümüze serdin.ne diyim,sen çok yaşa deli kadın :))
YanıtlaSilgeçip giden zamanları bir yerlerde bulsam...
YanıtlaSilsonra üzülsem, üzüldüğüme üzülsem...
gözyaşıma dalıp dalıp, seni hatırlarım.
yazını okuduğumdan beri söyleyip duruyorum bu şarkıyı...dileme doladın. birazdan da bu kalp seni unutur mu? ya geçeceğim.mini konser :)
Ne güzel bir yazı... İlk aşkıma döndüm ben de.. Ne coşkulu duygulardı, tatlı ve masum...:)
YanıtlaSilÇocukluğundan koşa koşa kaçanlar vardır bir de dönüp sık sık bakanlar. Ben 2. grubu çok seviyorum. Seni de, yazdıklarını da. Bu yazıda bkendimden ne çok şey buldum bir bilsen:)
YanıtlaSilGençlik bir kuş idi, uçtu gitti tutamadım derdi hep anneanneciğim... Anlamazdım çocukluğumda ama şimdi herşey yerine oturuyor.
YanıtlaSilGençlik deneyiminden geçmiş her ebeveyn, mutlaka o deneyimleri çocuğu büyürken defalarca hatırlamalı ! Hatırlamadığı an irtibat da kopuyor haliyle :/
Anlamlı yazı, yerine ulaşsın dileğimce :)
Sevgiler,
Ne mutlu anlayışlı bir ailede ergenlik geçirenlere.
YanıtlaSilNe mutlu ergenliğinden utanmayanlara ve yıllar sonra bile tatlı tatlı anıp paylaşabilenlere.
N
E
M
U
T
L
UBANA :))
Ne mutlu sana Dostça:))
YanıtlaSilDu bi... Geleyim sana da ergenlik öykülerini dinleyeyim:))
Momentos, her yaşın ayrı çilesi ayrı keyifleri var. Şimdi "tekrar ilk gençlik çağına döneceksin" deseler,
YanıtlaSil"aman ha!" diyebilirim. Her yaşın hakkını vermek lazım öyle değil mi?
Dün dünle birlikte gitti cancağızım, bugün yeni şeyler yaşamak lazım:))
Özlemişim yorumlarını. Teşekkür ederim.
Nehir ida, anıları istiflemeli sahiden. Sahiplenmeli, zamanı geldiğinde hafızanın uygun çekmecelerine özenle yerleştirilmeli. Ama önce her yaşın hakkını vermeli sanırım. Gereğini yerine getirmeli. Ergenlikte herşeyi büyütüp, devleştirdiğimiz, sonra da üzüldüğümüz durumlarını hatırlasanıza:))
YanıtlaSilGeçip giden zamanları bir yerlerde bulsak. Sonra üzülsek, üzüldüğümüze üzülsek:))
Komik yıllar, komik yaşlar...
Bırakalım çocuklar ergenliklerini dibine kadar yaşasınlar:))
Sağolun.
Selam Silva, ne güzel özetlemişsiniz iki cümlede:) Masum yıllar, masum duygular... Pirenin deve olarak görüldüğü masal zamanları... Bu vaziyetlerin çok doğal olduğu aklıdan uzak tutulmamalı galiba değil mi:)) Ergenliğin sonradan hatırlanıp gülünecek, ömrün karamizah tadındaki bir süreci olduğu çocuklara anlatmalı sahiden:)
YanıtlaSil"Uğruna kâhkül diye gözyaşı döktüğüm meğer bir tutam saç imiş"
denilecek yıllar.
Aynen sizin dediğiniz gibi... "Ne coşkulu duygulardı, tatlı ve masum...:)
Sağolun.
Kara Kitap, konser olduğunda haber vermeyi unutma olur mu? İlla gelip dinleyeceğim:))
YanıtlaSilKara Kitap, deliyim gözü kara deliyim. Yakarım senin şehri de yakarım karışmam:))
YanıtlaSilSelam Yezdan, siz nasıl düşünüyorsunuz acaba? Merak ettim:)
YanıtlaSilEcehan, sevindim:)))
YanıtlaSilFirari Yolcu, tamam:)) Hep yazacam:))
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
Çocukluk ve ergenlik dönemleri anımsadım. Şimdi gülüp geçiyoruz. iyi ki tam anlamıyla o zamanın hakkını vererek yaşamışız.
YanıtlaSilEvet Profösör, çok haklısınız.
YanıtlaSilçok keyif verici bir yazı olmuş, hala hatırlıyor olmanız da çok güzel.
YanıtlaSilSelam men de boor,
YanıtlaSilAcaba insan yazarken mi kolay hatırlıyor yoksa yaşlandıkça mı bilemedim şimdi:))
selamlar hayal kahvem, aklıma ne geldi dersin..
YanıtlaSilNedense bu film ve bu şarkıyı çok yakıştırırım ben.. dinlemek güzeldir..
http://www.youtube.com/watch?v=koGnZg2kzxY&feature=share
Selam Doctor, hemen bakayım:)
YanıtlaSil