1- Öfke Vaziyetlerinde - Snatch
Sana bir şey söyleyeyim mi, kimi zaman hayat üstüme üstüme geliyor gibi hissettiğimde, hatta umudumu kaybedip "tamam, bittim ben, hapı yuttum." dediğimde, asla antidepresan kullanmak istemem. Hayalci bir bünyeye sahibim. Kendimi uyuşturarak, hayal kurmaktan mümkün değil vazgeçmem. Antidepresan yerine kullandığım, beni rahatlatan filmlerim vardır. Bak şimdi... Biri öfkelendirdirmişse beni. Haksızlık yapmışsa üstelik. Hak etmediğim sözler söylemişse. İyice öfkelenip küplere binmişsem sözgelimi. Sinirlerim çelikten değil ki. Benim de canım var. Ne yalan söyleyeyim... Yaradılışım gereği... Bende insanım tabii… Peki… Bu durumda argo konuşmak, bırak argoyu, gelmişine geçmişine sövmek istemişsem. Ama tutmuşsam öfkemi içimde, püstürtmemişsem karşımdakine.. Of!... Uzatmayayım işte... Öfke duymuşsam birisine! Öfke!
Mahcup biriyim anlatabiliyor muyum? Böyle durumlarda öfkemi içimde tutuyorum. Kim demiş "Öfke baldan tatlıdır " diye... Nerdeee? Resmen karnıma yumruk yemiş gibi oluyorum. Karşımdakine belli etmiyorum ama içimin acısını bir ben biliyorum. Dipten giden ipince bir sızı hissediyorum. Tamam. Uygar insan olmak niyetiyle, öfkemi kontrol ediyor, sözlü bir şey söylemiyorum. Amaa... Öfkem bilinçaltıma bir volkan gibi saklanıyor... Bir süre sonra katılaşmış öfkem, hararetten sıvıya dönüşüyor. En uygun çıkış noktası her zamanki gibi gözpınarlarım oluyor. Önce birikiyor sıvı haline gelmiş öfkem gözlerime… Kirpiklerim içeri içeri süpürse de dayanamıyor... Gözlerimden yaş olup taşıyor. Yanaklarımdan pıtır pıtır dökülüyor.
Keskin sirkenin küpüne zarar verdiğini atalarımdan duyduğum için biliyorum. Öfkemin içimde kalıp bana zarar vermesini hiç mi hiç istemiyorum. İşte... Böyle gizlenmiş öfke vaziyetlerimde derhal Snatch (Kapışma)’yı seyrediyorum. Kaç kere tecrübe ettim. Yeminle ilaç gibi geliyor. Bu filmi seyretmediysen eğer, konusunu sakın sorma, valla tam olarak ben de bilmiyorum. Guy Ritchie’nin yönettiği tuhaf bir İngiliz filmi. Tatlı bir Tarantino havası estiriyor sözgelimi. Sonra oyuncuları şahane… Bol hareket, eğlenceli, soygunlu bir film. Asıl mühim tarafı ise... Dinle... Fena halde küfür, fena halde dövüş var bu filmde. Feci... Of, bastırdığım öfkeme inanılmaz iyi geliyor ne yapabilirim yani... Bileklerimi keserim doğru söylüyorum... Dene istersen... Öfke vaziyetlerine Snatch (Kapışma) birebir...
Yok, ben bu filmi seyretmeye gerçekten doyamıyorum. Filmde hangi sahnede ne öfkeli cümle varsa... Filmi durdurup aynısını, aynı rolde canlandırmaya çalışıyorum. Ne bileyim, ya bağıra bağıra... Ya da gözlerimi kısıp elimde silah varmışcasına parmağımı sallaya sallaya... Karşımda o öfkelendiğim kişi varmış da onu domuzlara yem yapacağımı söylüyormuşum gibi mesela... Anlatabiliyor muyum? Mutlaka evde kimsenin olmadığı zamanı seçiyorum. Ve tüm öfkemle filmin gereğini yerine getiriyorum. Tahmin edilmeyecek kadar çok küfür var bu filmde... Dövüş, kavga, vahşet... Ama aynı zamanda eğlenceli bile demem az kaçabilir. Resmen komik ötesi bir film. Felaket... Tam içim kaldırmayacak nedir bu olan biten derkeeennn... Hooop yeni bir sahne.... Veeee... Ver elini gülmek... Çok şeker bir film... Çookk! Dehşet...
Filmi anlatıp yazımı uzatmak istemiyorum. Diyeceğim odur ki bu film ilaç gibi geliyor öfkeli bünyeme... Hele filmde hoş bir aksanla çingene rolünde olan Brad Pitt'in yumruk indirdiği sahneler var ki... Of!.. Aynı çingene gibi kaldırıyorum yumruğumu hayalimdeki öfkelendiğim kişiye… Bir yumruktaa... Küttt! Yerdeee! Oh, ne yalan söyleyeyim, içimin yağları eriyor. Eee, melek değilim ya... Böyle zamanlar için, ben de bir siyah kuğu yaşatıyorum içimde... Amaa... Film sebebiyle öfkemi boşaltınca, gerçek hayatta öfkelendiğim kişiye bir şey yapmama gerek kalmıyor tabii. Her zaman olduğu gibi hayallerim imdadıma yetişiyor böyle. Filmin sonunda öfkem geçmiş oluyor. Sinema hayatımı eşsiz kılıyor gene. İnanamayacaksın ama filmden sonra beni kızdıran kişiye acıyorum biliyor musun? Çünkü o da insan... O da bir kalp taşıyor neticede... Sadece bana yapmıyordur ki herkese böyle kaba davranıyordur diye düşünüyorum. Öfkelendirdiği insanların hayallerinde dayak ve küfür yediği için vicdanı şişiyordur eminim. Çünkü bence sevgi gibi öfke de hissedilen bir enerjdir. Dün akşam filmi seyrederken onu hayal edip bir yumrukta yere serdiğim için... O sebebini anlamıyordur ama... Bugün kendini dayak yemiş gibi hissediyordur eminim. Bazan sebebini bilmeden kendini dayak yemiş gibi hisseder ya insan hani... Bana kalırsa o gün kimi kırdığını enine boyuna düşünmeli... Yaaa!.. Böyleyken böyle işte.
2- Panik Vaziyetlerinde - Tango & Cash
Pekii... Mesela, moralim bozuk, kendimi iyi hissetmiyorum ve gereksiz evhamlara kapılıyorum. Ya da yapmam gereken pek çok şey var ama cesaretimi kaybetmişim. Korkuyorum. Ya da yapacaklarımla ilgili endişelerim var mesela.. Olamaz mı? İnsanlık hali!.. Sanki boğazıma bir yumruk oturuyor bu durumda... Çok aşırı kaygı duyuyorum! Ne yapacağını bilmez bir haldeyim. Mesela kalbim üçbuçuk atıyor. Çaresizim! Anlayacağın, "Panik" hissediyorsam eğer, hemen Tango & Cash' i seyretmeliyim hemen! Bu film panik hislerime sanki merhem sürer.
Filmin konusu kısaca şöyle; Los Angeles Narkotik Polis Departmanı'nda çalışan, birbirinden farklı yapıda iki polistir Tango ve Cash. Bu polislerden rahatsızlık duyan uyuşturucu çeteleri, bir cinayet suçu sebebiyle Tango ve Cash'i tutuklatırlar. Hapse giren iki kafadarın başları dertten kurtulmaz. Diğer tutuklular ve dışardaki uyuşturucu çetelerinin adamları bizimkileri işkenceye tabi tutarlar. İşte bu işkence sahneleri çok ilginçtir. Bir kere bu filmi sevmemin en büyük nedeni bir muhabbet -dialog- filmi olması. Çok severim bol muhabbetli filmleri. Ayrıca 1989 yapımı eski bir film olmasına rağmen, Tango'yu Sylvester Stallone, Cash'i de Kurt Russell oynuyor. Sizden iyi olmasın da ikisini de çok severim vallahi. Bu filmi tekrar tekrar seyretmeye doyamam!..
İşte bu bahsettiğim işkence sahnelerinde Tango ve Cash birbirlerine sürekli "Panik yapma!" derler. Etraflarında ellerinde sopalarla koca koca adamlar, üzerlerine gelmektedirler. "Panik yapma!". Yakalanırlar ve yüzlerine falçata atılacaktır o sırada. Birbirlerine bakıp her seferinde şöyle derler: "Panik yapma!". Vücutlarına bağlanan iplerle tavana asılmışlar. Altta elektrik verilen suya doğru indirilmektedirler. Birbirlerine bakarlar. Komik bir ifade ile "Panik yapma!" derler gene.. Nasıl iyi gelir bana bu sahneler. Beterin beteri var öyle değil mi? Neden bu kadar dert ediyorum ki her şeyi... "Panik yapma!" diye düşünürüm seyredince bu filmi ve kendimi daha iyi hissederim. Kendime telkin ederim: "Her şey yoluna girer!.. Panik yapma!"
Hapı yuttum denir ya... Ben hap yutuculardan değilim. Benden söylemesi... Bu iki film, öfke ve panik vaziyetlerine birebirdir. Antidepresan nedir ki? Bu filmler seyredilince, bünye eskisinden daha güçlenir. Bizzat tarafımdan defalarca tecrübe edilmiştir. Kesin çözüm:)
21.09.2011
öfke vaziyetlerinde Kill Bill Vol1&2'yi üstüste izlemek de iyi gider
YanıtlaSilcok gzl bir Blogun var.. devam böyle..
YanıtlaSilsevgiler belrinden Esra
Canın çok sıkkınsa Jim Carey - Lair lair de fena olmaz herhalde.
YanıtlaSilBenim de kendimi kötü hissettiğimde izlediğim filmler var. Tabii bu ne kadar iyi bir alışkanlık bilemiyorum. Çünkü Trainspotting, Billy Elliot, Amelie, Aydaki Adam gibi filmleri sayısız kez izlemişimdir:-)
YanıtlaSilBen de öfkelendiğimde banyoya gider, leğene suyu deterjanı koyar, kot pantalonlarımı ayağımla çiğneme usulü yıkarım. Sanki öfkelendiğim ama suratına haykıramadığım öfkemi o kişiden böylesine çıkarırım.
YanıtlaSilHiç film izlemeyi denememiştim. Birdahakine bu filmi deneyeceğim: ) Bakalım hangisi daha etkili: )
Ve dediğin gibi ben de ego tatmini yüzünden kendini harap edip etrafına saranlara üzülüyorum...
Hem nasil nethem nasil karmasik bir anlatim gercekten cok begendim,surukleyici vallahi roman yazsan okurum oyle bir his belirdi icimde:)
YanıtlaSilUmi, ne diyorsunuz siz:) Kill Bill'in külliyatının da yönetmeninin de hastasıyım:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim Esra. Beğenmene sevindim:)
YanıtlaSilHımm.. Jotkar durun bi... Başka filmlerim var benim. Bir ara illa anlatacağım. Bekleyin olur mu:))
YanıtlaSilÇevirmen, her sinemaseverin antidepresan yerine geçecek filmleri vardır elbette:) Galiba antidepresan kullananıp hislerini körelteceğine... marifet uygun filmleri seyredip hayal gücünü bileylemekte.. Böyleyken böyle:))
YanıtlaSilAnnemahsustan, yapamam. Başkasına kızıp sevdiğim bir giysimden, bir eşyamdan ya da sevdiğim birinden acısını çıkaramam:)) Hayallerimi kışkırtacak filmler seyrederim..
YanıtlaSilKıyamamki kot pantolonuma:) Ne suçu var? Mahsustan böyle örnek verdiniz değil mi:))
Annemahsustan. Ben denedim. Tecrübemle sabittir. Bu filmler öfke ve panik vaziyetlerine birebirdir. Denemenizi hararetle tavsiye ederim.
NOT: lütfen kot pantolonunuzun gönlünü alın olur mu? ne bileyim, giyip bir kır kahvesine gidin:))
Lone Wolf and The Cup - alt yazılı tabii ki. Bir seyret dert tasa kalmaz. Kendine üzülmek yerine Ogami Itto'ya üzülürsün. Üstüne Bruce Lee (o sırada hangisi gelirse) yetmiyorsa.
YanıtlaSilGürkan, Lone Wolf and The Cup'ı sahiden seyretmeliymişim.
SilBruce Lee, Kolsuz Kahraman Wang You'ya bayıldığımı söylemeliyim:)
Ne kadar içten bir yazı olmuş Hayal Kahvem. :) Karıştırdıkça kim bilir daha ne hazinelerle karşılaşacağım bu blogda.
YanıtlaSilDüşünüyorum da sizi aşağıda anlattığınız aksiyonun içindeyken, yani "filmin gereğini yerine getirirken" gizlice seyretmek müthiş eğlenceli bir şey olurdu kesin :))))
"Filmde hangi sahnede ne öfkeli cümle varsa... Filmi durdurup aynısını, aynı rolde canlandırmaya çalışıyorum. Ne bileyim, ya bağıra bağıra... Ya da gözlerimi kısıp elimde silah varmışcasına parmağımı sallaya sallaya... Karşımda o öfkelendiğim kişi varmış da onu domuzlara yem yapacağımı söylüyormuşum gibi mesela... Anlatabiliyor muyum? Mutlaka evde kimsenin olmadığı zamanı seçiyorum. Ve tüm öfkemle filmin gereğini yerine getiriyorum."
Hiç tavsiye etmem Rusenski, bakakalır, donakalır, şaşakalır, kalakalırsınız valla:)
Sil