"Bir küçücük güllen, minicik bir bülbülün devasa aşkıdır bu. Asırlardır dillerden dillere söylenen, kahi Leyla, kahi Mecnun; öyle ya her aşkın bir ahı var. Sakın ola bir ottur, bir kuştur diye küçümseme gafletine düşmeyesiniz. Sonra öyle bir bülbül olursunuz ki daha ötmesini bilmeden gülün goncasını açmasını bekler durursunuz. O minicik bülbül ki boyuna posuna, o bir lokmacık etine bakmadan semada uçuşup dururken, öyle bir koku almış ki bir anda başı dönmüş. Kolu kanadı kırılmış.Gülün rayihasının meftunu olup "Acep nerden gelir bu koku?"diye semadan yere doğru pike yapıp seyirtmiş.
Uzun bir müddet ağaçların,çalıların,otların arasında bu güzel kokunun sahibesini aramış durmuş. Bulamayınca da yüksek bir yere konmuş; yanık yanık öterek sesini duyurmaya çalışmış. "Kaşları yayım, çehresi ayım, benlerin çoktur,akranın yoktur,bir yüzü mahım, zülf ü siyahım, bakıp durmalı, cana sarmalı, hemen almalı." demiş durmuş. Gül uzaklardan gelen bu hoş serencamı işitmiş; o da bu güzeller güzeli sesin sahibine bir anda meftun olmuş. Rayihasından olabildiğince kokuları rüzgarların peşi sıra savurmuş. Bülbül rüzgarın ardından gelen bu kokuları takip etmiş. Dikkatinizi celbederim, bülbül gülü görmeden kokusuna meftun olmuş, gül bülbülü görmeden sesine aşık olmuş.
Aşıkla maşuk vuslat hasretiyle yanıp kavrulurken,kavuşmaları çok fazla vakit almamış. Derken akabinde ve detayında vuslat hasrete mani olamamış. Bülbül güle öyle sevdalanmış öyle sevdalanmış ki onun her halini görmek istemiş. "Yaprağında benim, dikenin de benim, ezan da benim, cefan da benim olsun!" demiş. Gül de sevdalısının sesine öyle meftun olmuş ki ona en güzel kokularından hediye edebilmek için bir solmuş bir açmış, bir solmuş bir açmış ve ona en güzel halini göstermek istemiş. Gül kokusu ile dile gelmiş. "Ah benim efendim, selvi bülendim! İzzette yekta, saadette bihemta, muhabbette lanazir, güzellikte bi kusur, candan azizim,şekerden lezizizm, efendim, canım, sultanım! Makbulunuz olmaktır niyazım!.."
Her aşkın bir cilvesi vardır. Bülbül ile gülün aşkının cilvesi ise birbirlerine aşık olup, kavuşup hasretlerinin son bulmamasıdır. Yani vuslatın hep başka bahara kalması. Bülbül öttükçe gül açmış. Gül açtıkça kokusu bütün aleme yayılmış. Gül utancından goncaya dönüşmüş. Bülbül gülün bu halini görebilmek için var gücüyle ötmüş...ötmüş... ötmüş... ötmüş...Gelgelelim gülün tomurcuktan gonca haline geçtiği sıra hep yorgunlukran bitap düşüp uykuya, gaflete dalmış. Her uyandığında da gül açmış, bülbül feryat figan edip göremediğine yanmış. Ve o günden beri her sabah vakti bu ızdıraplı aşk terennüm edip durmuş.
Bülbül sevdiğinin gonca halini görmek hasretiyle bir ömür ötmüş. Gül ise sevdiğinin en güzel halini görebilmesi ümidiyle bir ömür boyu açmış solmuş.. açmış solmuş... açmış solmuş...
Ne gül olmak kolay ne de bülbül ! Bülbül olmayı istersen bir ömür boyu yanacaksın!... Gül olmayı seçtiysen bir ömür boyu solacaksın!..."
"Bugün Muhammed Peygamber'in Doğum Günüdür! Nice Kandillere! Hep beraber!..."
NOT: Bu öyküyü Ekmek Teknesi dizisinde, Heredot anlatmıştı. Çok severim. Bugün bloğuma aynen yazmak istedim.
Gül, gül! dedi bülbül güle
YanıtlaSilGül, gülmedi gitti..
Bülbül güle,
Gül bülbüle..
Yar olmadı gitti.
Günümüzde gül hala açıyor
bülbül hala ötüyor.
Bu imkansız aşk hala sürüyor:)
Öyle mi? Anlat bana şaire hanım anlat haydi!...
YanıtlaSilmutlu aşk yoktur diyorlar..
YanıtlaSilsüren aşklar ise imkansız olanlarmış.
imkanı olan, mutlu olunan, bir ömür boyu süren aşk yokmu yani..
Vardır bekli bir yerlerde..
Umutla bekliyorum
Yaşım :50
:(
Hale dair bir mevzu kalle tasvir ve tevil edilemiyor. Bülbül yada gül olmadan idraki mümkün değil. Ama bu bir insana verilmiş en büyük hediyelerden biri. Gerçi aşkın basamaklarını birer birer çıkıp mutlak aşka varabilmek her babayiğidin harcıda değil
YanıtlaSilBülbülün aşık olduğu gül o kadar güzel ve canlı değildi aslında. Gül harap olmuş ve kendini değersiz istiyordu. Gül, o yaşa gelene kadar yaşadıklarından hayata küsmüş. Tek istediği ölmekti. Bulut ve toprak dahi onu hayata bağlamaya yetmiyordu.
YanıtlaSilAma bir gün karşısına bir bülbül çıktı. Bülbülün sesi çok güzeldi. Güle ilaç gibi geliyordu. Gülün ne zaman başı sıkışsa, ne zaman darda kalsa, ne zaman sevgiye, güzel sözlere ihtiyacı olsa, bülbül hemen yetişiyordu ona. Buda gülü sonsuz mutlu ediyordu. Hayata küsmüş, ölümden başka bir isteği olmayan gülün içinde bir şeyler oluyordu. Ömrü boyunca hiç kimseyi sevmeyen, aşık olmaktan korkan gül, Aşık olmuştu. Ama bunu kendine itiraf edemiyordu.
Ya bülbül onu sevmezse, ya onu istemezse, yada bülbül ona acıdı ve sadece destek olmak için yanındaysa, ya oda terk eder giderse diye düşünüyordu. Günler böyle akıp gidiyordu.
Bir gün gül, bülbülünde onu sevdiğini fark etti. Ve o gün dünyaya yeniden geldi. Artık güneş bile her gün onun için doğuyor gibiydi. Artık hiç ayrılmıyorlar. Her günleri beraberce akıp gidiyordu. Onlardan mutlusu yoktu, onların aşkından büyük bir aşk yoktu sanki. Bir gece ayrı kalmaya tahammülleri yoktu. Gül bu aşkıyla, bülbülü hep mutlu edeceğini , hep yüzünü güldürebileceğini, onun aşkının ona yeteceğini düşünüyordu. Ama yıllar akıp gittikçe, ikisinden de çok şeyler götürdü.
Gül bugün bir şey öğrendi. Gülün aşkı bülbülü öldürüyormuş. Kendini hayata bağlayan bülbüle zarar verip onu dikenleriyle ölüme götürüyormuş. Gül bülbüle olan sevgisi ile, onu yaşatmaşı, hayata beraber bağlanmaları gerekirken meğer, öldürüyomuş sevdiğini.
Gül en başta bülbüle aşık olarak hayata yeniden döndüğünde, Bülbülün hayatını bitireceğini bilmiyordu. Kendi hayatını kazanarak, sevdiğinin hayatını öldüreceğini bilmiyordu. İşte gül bugün bunu öğrendi. Sevdiğini öldüren gül, onun sayesinde yaşama yeniden dönen gül, şimdi bunu öğrendikten sonra ne kadar yaşama sevinci kalır ki içinde.
Keşke taa en başta bülbülün hayatını mahvetmeden ölüp gitseydi de, bülbülün bari hayata sevgisini öldürmeseydi.
Burası ölümlü dünya elbette gül bir gün ölecek, ama hep bülbüle aşık olarak ölüp gidecek.
ulann basima gelenler gelenler bulbul oldum
SilNe güzel bir yorum olmuş! Keşke adınızı yazsaydınız. Ellerinize sağlık!
YanıtlaSilGülün siri Bülbülün gözlerinde sakli
YanıtlaSilGüle bülbülün gözüyle bakmiyan
Sadece gülün ahengini görür
Oysaki Bülbül gülde yaradilişinin sirina vakıf olur Bülbülün gözüyle bakmiyan siri aleme eremez
Gül sevginin bülbül aşkın timsalidir
Onun içindir ki divan şairleri
Kendini bülbül Sevdiğini gül olarak tasvir eder
Aşk ise şaire göre eles günü
Söz meclisinde yaradici nin
Bazi istisna ruhlara bir saki tarafindan sunulan Kadehten bahşedilen bir badeyle
Başladığına İnanılır
Bunlara badeli aşiklar derler
Badeli Aşiklar ayni kadehten içerler fakat Şarabin tesiri Her ruhta farklilik gösterir
Kiminin diline kiminin Başina vurur
Diline vuran bülbül olur yunus gibi Dağlar dolanır Başina vuran da kelebek olur halaç gibi kendi Kanının rengine boyanir...h.n.s
BV
YanıtlaSil