“Bir iran masalında,sevdiği kadını yüzyıllarca aynı ruhla başka bedenlerde arayan bir adam anlatılır. Adam sonunda yüzyıllardır aradığı kadını uzak ülkelerin birinde bulur. Ona,güneşli bir gökyüzü altında birlikte toprak işlemek istediğini anlatır. Kadın sadece gülümser ve uzak ülkesinde yaşamaya devam eder. Seni ilk gördüğümde sıcak bir ülkede benimle birlikte toprak işlemeyeceğini,kendi dünyanı bana taşımayacağını biliyordum. Yine bana gülümsediğinde biliyordum ki ben yüzyıllardır yeryüzünde seni aramışım.”
Benimle Şebnem İşigüzel arasındaki yazar-okur tanışması yazarın aldığım ilk kitabında okuduğum bu cümlelerle olmuştu. Sonra yazarın “Hanene Ay Doğacak” ve “Sarmaşık” adlı kitaplarını okudum. Ben bu “öykücü kız”ın kitaplarını seviyorum.
Şebnem İşigüzel 1973 Yalova doğumlu. İstanbul Üniversitesi Antropoloji bölümünde okumuş. Değişik dergi ve gazetelerde muhabir,editör olarak çalışmış. Şimdi pek çok kitabı olan bir yazar.
Sabah evden çıkmadan önce,kitaplığımdaki kitaplardan bir tane rastgele seçip,şansıma ne çıkarsa birkaç paragraf yada bölüm okuma gibi bir adetim var artık. Bu hem okuduğum kitapları tekrar hatırlamama, hem de bir yazarın hayal dünyasında biraz da olsa gezinmeme neden oluyor. Kendimi iyi hissettiriyor. “Hatırlamak, unutmaktan daha zordur.” der Şebnem İşigüzel “Sarmaşık” adlı kitabında. O zaman ben de mümkün mertebe okuduklarımı hatırlamaya gayret ediyorum bu sayede.
Bu sabah şansıma elime değen kitap “Sarmaşık”tı. İlk bölümünü açtım. “Tesadüfi Renkler” kitabın ilk bölümünün başlığı. Hikaye İstanbul’da geçer. Ali Ferah renkkörü hastası bir ressamdır. Nobel ödüllü yazar Salim Abidin ise bir nörolojik hastalık nedeniyle harfleri tanıyamamaktadır. “Bir portre ressamı renkleri,ünlü bir yazar harfleri iyi tanıyamıyor. Hastalıklar sahiplerini iyi seçmiş.” Hemen hemen aynı yaştaki bu iki kişi doktor muayenehanesinde bir araya gelirler ve ilginç tesadüflerle sarmaşık gibi birbirlerine dolanırlar.
Kitaplarını okuyunca yazarların hayal dünyasına girmek hayrete düşürür kimi zaman beni. Hayranlık dolu ama tuhaf bir ritimle Şebnem İşigüzel’in kelimelerinin arasında dolandım sabah sabah… Sonra kitabı kapattım… Kitaplığın rastgele bir rafına koydum… Şimdi gerçek dünyaya dönme vakti... Üzerime yumuşak bir gün ışığı düşerken yola düşmeliyim… İş beni bekliyor… Kimbilir ne tesadüfler sarmaşında dolanacağım gene?.. Kimbilir gün neler getiriyor?
Bu sabah şansıma elime değen kitap “Sarmaşık”tı. İlk bölümünü açtım. “Tesadüfi Renkler” kitabın ilk bölümünün başlığı. Hikaye İstanbul’da geçer. Ali Ferah renkkörü hastası bir ressamdır. Nobel ödüllü yazar Salim Abidin ise bir nörolojik hastalık nedeniyle harfleri tanıyamamaktadır. “Bir portre ressamı renkleri,ünlü bir yazar harfleri iyi tanıyamıyor. Hastalıklar sahiplerini iyi seçmiş.” Hemen hemen aynı yaştaki bu iki kişi doktor muayenehanesinde bir araya gelirler ve ilginç tesadüflerle sarmaşık gibi birbirlerine dolanırlar.
Kitaplarını okuyunca yazarların hayal dünyasına girmek hayrete düşürür kimi zaman beni. Hayranlık dolu ama tuhaf bir ritimle Şebnem İşigüzel’in kelimelerinin arasında dolandım sabah sabah… Sonra kitabı kapattım… Kitaplığın rastgele bir rafına koydum… Şimdi gerçek dünyaya dönme vakti... Üzerime yumuşak bir gün ışığı düşerken yola düşmeliyim… İş beni bekliyor… Kimbilir ne tesadüfler sarmaşında dolanacağım gene?.. Kimbilir gün neler getiriyor?
"Sarmaşık gibidir insan,kime dolanacağı hiç belli olmaz/ Sarmaşık gibidir hayat,nereden geçip nereye tırmanacağı hiç belli olmaz."
Madem yorum yapan yok ve madem, kitabı daha yeni okudum(araya Saramago girmiş olsa da) o zaman yorumsuz geçmek olmaz. İşigüzel, kitabı baştan aşağı metaforlarla doldurmuş.Tıpkı bir sarmaşık gibi sarıyor sizi öykü. Başı yok, sonu yok, ucunu bulmaya çalıştıkça siz, daha çok dolanıyor. Ve sonunda siz de, Ali Ferah ile birlikte havuzun dibine batıyorsunuz sarmaşığa dolanıp. Her seferinde, tam olay çözüldü derken ağzından çıkan yarım yamalak bir pühe ile başbaşa bırakıyor. Görünen acaba gerçekten gördüğünüz gibi mi? Sorusu yankılanıyor beyninizde. Arada kendisi ile dalga geçiyor ince ince. Ben bir şey daha hissettim kitabı okurken, okuyucunun gerçeklik algısını da dürtüklüyor sürekli. Size devamlı olarak okuduklarınızın aslında birer kurgu olduğunu, yazarın zihninden çıkan algılar bütünü olduğunu gerçekliğin olmadığı yerde de, olağan ve gerçek dışı olayların her zaman olabileceğini gösteriyor. Bu da, okuyanın o yarım yamalak şüphe cümlesine inancını arttırıyor. Bir an, kendimi Christopher Nolan filmi izliyormuş gibi hissettim. Yani yetenek tamam da.. Bu kadar da olmaz.:=)
YanıtlaSilSelam Avram,
YanıtlaSilİçinde körlük barındıran kitaplara devam etmek isterseniz Halil Gökhan'ın Erkekler Cennetinde son Tango adlı kitabını okuyun isterseniz.
Bu kitapta karısı ansızın ortadan kaybolunca artık kadınları göremeyen bir adamı anlatıyor.
Yorumunuz için teşekkür ederim.
Körlük aslında, ikilemeden oluşuyor. Devam kitabı, Görmek.. Araya başka bir şey okumadan Onu alacağım amma bu da iyiymiş. Nasıl bir sevgiymiş bu böyle.:) Listeme aldım..
YanıtlaSilGörmek'i hemen Körlük'ü okuduktan sonra satın almıştım. Henüz okumadım. Zamanını bekliyor sanırım:) Erkekler Cennetinde Son Tango'yu okursanız yorumunuzu yazarsınız umarım. Sağolun.
YanıtlaSil