Ortaokula o yıl başlayacaktım. İzmit'e taşınmıştık. İlk evimiz, bir açık sinemanın bahçesindeydi.. “Yok canım daha neler!” deme sakın.. Hakikaten.. İzmitli olup, yaşı bana yakın olanlar bilecektir. Hoşgör Pastahanesi’nin hemen arka sokağında Oğuz Bahçe Sineması vardı. Bizim taşındığımız apartman, sinemaya bitişik bir binaydı. Birinci katta oturuyorduk. Üst katların değil de sadece bizim katın sinema salonuna doğru koca bir balkon uzantısı vardı. Sanki bir loca… Film seyretmeye bayılırdım… Bu balkon bana bir armağandı..Gözlerim o kadar bozuktu ki tam beş numara.. Haftada bir film değişirdi. Her akşam aynı filmi seyretmekten bıkmazdım. Annem gözlerimin bozukluğunu her gece film seyretmeme bağlardı. Çok kızardı. Ben de hemen seyrettiğim filmlerden ezberlediğim birkaç repliği taklit ederdim. Şöyle… Türkan Şoray olurdum mesela… Tek elimin tersini gözlerimin üzerine kapardım ve…
- Aman Tanrım! Nayıır! Artık göremiyorum… Göremiyorum… Artık kör oldum… Ohh! Tanrım, nedennn…nedennn bennn! Okadar bedbahtım kii!
Yada Aysecik olurdum. Annemin önünde diz çöker:- Teyzeciğim… Sizi çok sevdim… Size anne diyebilir miyim? Derdim.
Annem dayanamaz, kızmaktan vazgeçer… Hatta kimi zaman kahkaha ile gülerdi;
- Şımarık kız! Haydi yatağa! Derdi.
Yatar gibi yapardım. Sonra gizlice balkona kaçardım. Görünmez bir köşeye tüner, gizli gizli, sanki ilk kez seyreder gibi büyük bir iştahla, o geceki filmi seyrederdim.. Annemden saklı yapıyorum ya Yarabbim o ne güzel bir histi!.. Neden anneden gizli çevrilen işler, insana bu denli haz verirdi ki? Ah ne günlerdi!
Film haftada bir değişirdi. Bıkmazdım. Asla usanmazdım . Sürekli aynı filmi seyredince replikleri ezberlemem tabi ki çok doğaldı. Ezberlediğim bu cümleler gerçek hayatta çok işime yarardı:)
"Seni gördüğüm zaman içimde böyle bişeyler oldu...Konuşmayı beceremem ama, anladın dimi ? Canımsın be... Güneşimsin...Havamsın...Yani bu ağzımdaki izmarit yok mu be işte onun gibi benimsin be... Yani buramdasın be...Sen hayatımın tek golüsün yani..."
Sinemayı ben de hep sevdim, ilk sinemaya altı yaşında trajik bir sonla yanan Şan sinemasında seyrettim ve on yıl her hafta bazı filmleri iki kez bile seyrettim... Ama açık hava sinemasını yeri ayrı, yer Bostancı, biz köydeyiz, o zamanlar buraya köy diyoruz, şimdi, daire fiyatları milyonlarla dile geliyor, Deniz Sineması var denizin kıyısında, hava kararmış film başlamış, denizde yakomozlar oynaşıyor, biz bir kaç çocuğuz, sandaldan filmi seyrediyoruz, western, komedi, bahtımıza ne çıkarsa, antrakta denize atlıyoruz, sonra çıkıp ikinci yarıyı seyrediyoruz, şanslıydık böyle bir çocukluk yaşadığımız için, heyy ! Vildan, güzel yazın aldı götürdü beni, lütfen çağırınız ki geri geleyim, sevgiler...
YanıtlaSilNessuno ne hoş bir yorum olmuş.. Denizden film seyretmek öyle mi? Off! Şahane.. Ben evimizin balkonunun sinema locası gibi olmasını kendime bir armağan gibi düşünüyordum ama sandaldan film seyretmek ve arada denize atlamak var ya acayip kıyak bir durum yani:) Yok.. Siz biraz oralarda dolaşın bugün bence.. Zaten az önce Metin Üstündağ'ın eski günlerle ilgili bir yazısını Hayal Kahvem'e anlattım.. Anlayacağınız ben de eski günlerdeyim.. O mahur besteyi çalıp müjganla ben ağlaşıyorum şimdi:)
YanıtlaSilYaa.. Böyle işte...
Müthiş keyifli bir yazıydı. Teşekkürler.
YanıtlaSilBeğenmenize sevindim.. Ben teşekkür ederim.
YanıtlaSil