"... Ama hepiniz, hepiniz...
Hepiniz geçim derdinde.
Bir ben miyim keyif ehli, içinizde?
....."
Orhan Veli Kanık
Dün sabah Filmekimi için seçtiğim iki iş gününe kendime akortladım. O iki gün seyretmek istediğim filmleri işaretledim. Ne yazık ki seçtiğim filmlerin çoğunun bilet satışı bitmiş. Eli çabuk birileri gene benden önce bu filmlerin biletlerini satın almış belli. Anlaşılan gene kısmetime denk gelen filmleri seyredeceğim. Biliyorum her birini çok beğeneceğim. Seyredemediklerimi ise, yıl içinde bir şekilde bulup buluşturup, gene evde kendi kendime film festivali tertipleyip izlemeye niyetleneceğim. Neyse... Filmekimi'nin 11. yılıyken, ben 3. yıldır Filmekimi'ne gidiyor olacağım. Yüreğime film festivaline gitme arzusu eken, Tersninja'ya ve o zamanlar Tersninja'da yazılar yazan Numan Serteli'ye buradan teşekkür etmeliyim. Yılda iki gün Filmekimi'ne, iki gün de İstanbul Film Festine gidiyorum. Hayatımın hayhuyu, rutin koşuşturması içinde kendime ait, sadece kendime ayırdığım bazı günlerim olsun istiyorum. Film festivalleri ve kitap fuarları için ayırdığım günler bunlardan bazıları oluyor. O günler kendimi iyice çitiliyorum. Duygularımı köpük köpük abarttıkça abartıyorum. Yılda iki defa da olsa, benim gibi köyde yaşayan, fazla özelliği olmayan basit birine film festivallerinde İstanbul'a gitmek, bir sinemadan çıkıp diğerine girmek, Beyoğlu'nun ara sokaklarında dolaşmak, Emek Sineması'nın yeniden açılacağını umutla hayal etmek, salaş bir sandalyeye çöküp ince belli bardaktan demli çay içip simit yemek, insanları seyretmek, seyrettiğim insanlar arasından birinin, okuduğum bir roman kahramanı olduğunu farzetmek, herşeyi iyi ve güzel tarafından görmek, sinema yoluyla dünyayı dolaşmak, aynı bir film gibi bir gün yaşamımın sona erecek olacağını yeniden algılamak, sanatın ve sanatçının yanında hiçliğimi farketmek, insan duygularının müşterekliğini sezmek, sevginin varlığının en şifalı şurup olduğunu hissetmek, küçük sevinçlerin içimde uyandırdığı koskocaman haz duygusu gibi sayısız katkı sağlıyor. Zenginleştiğimi anlıyorum. Köyüme coşkuyla dönüyorum. Tanrım, lütfen bu coşku beni terketmesin!
Ben de 15 gün sonra Antalya'ya ve Altın Portakal'a kavuşuyorum inşallah. Filmekiminde de hep aklım kalır. Bu yıl Istvan Szabo bizim festivalin konuğu ve jüri başkanı. "Kapı" orada da gösterilecek. Çok merak ediyorum, zira kitabını okumuş ve çok beğenmiştim, bakalım filme nasıl uyarlanmış.
YanıtlaSilBir de o fincanlı fotoğrafı çalıp Filmekimi başlarken Kahveli Blog'da yayınlayabilir miyim izninle?
Sevgiler...
Estağfurullah Leylak Dalı, izin ne demek? Kahvem sizin:)
YanıtlaSilHımm. Şimdi Antalya Film Festivali'ni düşürmeyin yüreğime:) Ama bakın ne anlatacağım. Babamın memuriyeti nedeniyle ilkokul 1. sınıfı Serik'te, 2. sınıfı ise Antalya'da okumuştum. Aslında Antalya Film Festivali'ne dair hayal meyal bir şeyler hatırlıyorum. Düşünsem çıkar belki hafızamın tozlu çekmecelerinden:)
Misal Cüneyt Arkın'ı hatırlıyorum üstü açık bir arabada, ayakta el sallarken.
Olabilir mi Leylak Dalı? Durun, düşüneyim bi:)
Olur tabii, Cüneyt Arkın hala her festivale buyurur ak saçları ve geniş omuzlarıyla:) ama birer birer eksiliyorlar ne yazık ki, bu sene Ekrem Bora olmayacak mesela, insanın çocukluğundan birşeyler eksilmiş gibi, onlar bize sinemayı sevdiren kişilerdi.
YanıtlaSilYalnız festival son yıllarda gerçekten çok iyi kalitede sürüp gidiyor, keşke gelebilseniz...
Leylak Dalı, bazan Hayal Kahvem iyi ki var diye düşünüyorum biliyor musunuz?
YanıtlaSilMisal, Antalya'da geçen çocukluk günlerim hiç aklıma gelmezdi. Şimdi sizinle yazışınca hayalimde canlanmaya başladı. Konyaaltı plajında babamın bana yüzme öğretmesi. Kayalıklar hatırlıyorum. Deniz derindi. Belime ip bağlardı babam ve denize atlardım. Su üstünde kalmak için çabalıyorum. Glu glu ettikçe babam ipi çekiyor. Boğulabileceğim aklımın ucundan geçmiyor. Ölüm nedir bilmiyorum ki. Deniz tuzlu. Çok tuzlu. Kurudukça vücudumda beyaz bir tabaka oluşuyor. Kirpiklerimde bembeyaz tuzlar. Yanıyor gözlerim. Ama bu acı hoşuma gidiyor. Parmağımı ağzıma sokuyorum. Islak parmağımla ayağımın üstüne bir kalp çiziyorum:) İçinden ok geçiriyor muyum acaba:)) Yoo. Babam görmesin. "Atlıyorum gene baba" diyorum. Balıklama atlamayı bilmiyorum. Çivileme!
Denizin dibineeee.... Denizin dibinde ilk o zamanlar mı gülmeyi öğrendim acaba? Olabilir mi? Sımsıcak deniz. "Harbiden sudan gelmişiz kardeşim biz, toprak ne ki? Yine deniz… Nasıl dingin ... Saatini bilsek, suda ölmek de olsa, razıyım ben, öyle güzel ki.” Bakın gördünüz mü bu kez aklıma Deliler Deniz'i geldi:)) Hey, bir zamanlar çocuktuk biz Leylak Dalı. Çocuktuk biz:))
Ya Antalya Film Festival'i mi? Yooo. Yeter bu kadar:)) Du bakalım. Olur a, bakarsınız, bizim sigorta şirketlerinden birinin acenteler toplantısı festival zamanına denk gelir. Antalya'da yapılıverir. Bakarsınız gelirim. Olur mu olur:)Eee.. Neydi felsefemiz? "Hayat et, olur elbet." Olmazsa Antalya Film Festivali'ni nasılsa Leylak Dalı'ndan gitmiş gibi okuruz:)) Sevgiler.
Hayalkahvem, öncelikle Orhanvelinin bu dörtlüğü tam benlik. çalabilirim bir ara :) ben tuğbaya sorana kadar biletler bitmiştir tabi ki. sen de bizi çatlatacaksın ama ne yapalım yazdıkların yeter. hem öyle köyünden giden fazla bir özelliği olmayan deme lütfen , istanbulun yarı nüfusunun haberi var mı acaba. çoğu insan senin tırnağın olmaz. mütevazi falan da olma!
YanıtlaSilseçtiğin filmler güzele benziyor.bizim seyretme şansımız nasıl olur acaba. sonradan bulsak bari filmleri..
Buket, madem sevdin bu dizleri, o halde Orhan Veli'nin şiirinin tamamı senin için geliyor:)
YanıtlaSilGALATA KÖPRÜSÜ
Dikilir kopru uzerine,
Keyifle seyrederim hepinizi.
Kiminiz kurek ceker, siya siya;
Kiminiz midye cikarir dubalardan;
Kiminiz dumen tutar mavnalarda;
Kiminiz cimacidir halat basinda;
Kiminiz kustur, ucar, sairane;
Kiminiz baliktir, piril piril;
Kiminiz vapur, kiminiz samandira;
Kiminiz bulut, havalarda;
Kiminiz catanadir, kirdigi gibi bacayi,
Sip diye gecer Kopru'nun altindan;
Kiminiz duduktur, oter;
Kiminiz dumandir, tuter;
Ama hepiniz, hepiniz...
Hepiniz gecim derdinde.
Bir ben miyim keyif ehli icinizde?
Bakmayin, gun olur, ben de
Bir siir soylerim belki sizlere dair;
Elime uc bes kurus gecer;
Karnim doyar benim de.
Orhan Veli Kanık