Üniversiteyi bitirdiğimde, bir süre ücretli öğretmenlik yapmıştım. Ve... Öğretmenliğe bayılmıştım. Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi mezunu olduğum için, akademik olarak öğretmenlik yeterliliğim yoktu elbette... Dert değildi. O kadar sevmiştim ki öğretmenliği, hiç üşenmemiş, üniversitenin Eğitim Fakültesi'nin eğitim formasyonu derslerine devam etmiş, kapı gibi öğretmenlik sertifikası almayı becermiştim. Sonrasını anlatmayayım. Bakanlıkla yazışmalar, yazışmalar... Bir türlü atanamamıştım. Artık para kazanmam gerektiği için, daha fazla bekleyecek vaktim yoktu. Yüreğimin bir köşesinde öğretmen olma hayalim, başka işler peşine düşmeye başlamıştım. Aslında fena halde kendi işimi kurma arzusu duyuyordum. Liseden bir arkadaşım, Sigortacılık Yüksek Okulunu'nu bitirmişti. İstanbul'da sigorta acentsiydi. Pek sermaye istemeyen bir iş olunca, arkadaşımın verdiği cesaretle, kendi ofisimi kurmuş, acentelik almış, sigortacılığa başlamıştım. Şimdi işimi çok seviyorum. Hatta abartmıyorum, sigortacılığa bayılıyorum. Aklım öğretmenlikte kalmadı diyebilirim. Acaba öğretmen olsaydım, hayatım nasıl etkilenirdi, şimdi nerede ve nasıl olurdum bilmiyorum. Hayat zaten böyle değil mi? İstediğin kadar planla, kendi mecrasında akar, o akıntı içinde istediği yöne sürükler seni. Neyse...
İşte o öğretmenlik yaptığım dönem içinde, biriktirdiğim epeyce anım oldu. Halen haberleştiğimiz öğrencilerim de var elbette. İyi ki yaşamışım o günleri... Şahane!.. Şimdi... Neden anlatıyorum bunları biliyor musun? Bak, şu yukarıdaki karikatürü çok seviyorum. Bana üniversiteden mezun olduğum ilk yıllardaki öğretmenlik günlerimde yaşadığım bir olayı hatırlatıyor. Öğretmenine aşık olduğunu sanan bir öğrenciydi. O kadar masum ve sevimliydi ki, hemencik kendini açık edivermişti. Üstelik ilkokul değil, lise öğrencisiydi... Aşk hesapsız kitapsız değil midir? Bir anda küüt diye insanın başına geliverir. O hissi kim kime hissettirir, bilemez ki insan. Aniden tutuluverirsiniz. Ne diyor Murathan Mungan "Aşkın bir yolu vardır.... Her yaşta başka türlü geçilen..." Aynısı diğer canlılarda var mı bilmem ama insan evladına Yaradan'ın en büyük kıyaklarından biri değil midir bu his? "Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler..." Yani gözlerimiz... "Aşkın kuzey yıldızıdır bu....... Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler..." Bir süre sonra geçer. Hissedilen o yoğun duygu, demeliyiz ki yani aşk, biter. O zaman şairin dediği gibi "Zamanla anlarsın bu bir yanılsama... Ölü şairlerin imgelerinden kalma... Sen de değilsin. O da değil... Kuzey yıldızı daha uzakta... Yeniden yollara düşer....." Ya da yeniden yollara düşeriz öyle değil mi? Bunun geçici bir sevda olduğunu ama mühim olan aşkı hissetmenin ve verdiği tüm hislere sahiplenmenin güzel olduğunu öğretmeliydim. Çok detaylara girmek istemiyorum. Çünkü iyi bir arkadaşız şimdi. Hakiki kuzey yıldızını buldu. Şahane bir kıza aşık oldu. Karşılıklıydı hisleri... Evlendi. Çok mutlu. Ne vakit bir araya gelsek, eşinin yanında anlatır öğretmenine aşık romeo öğrenci vaziyetlerini... Güleriz hep birlikte... "Sevgili örtmenim... Ben size aşık oldum. Aşkısinizdan gösüm ne hayat bilgisi görüyor nede çarpım tablosu." diyen bir öğrenciye, kızmadan ve kırmadan, sevginin ne hoş bir his olduğunu öğretebilmek de öğretmenliğin bir gereği değil mi? Hey, işe dönmeliyim. Bak görüyor musun, gene kahve molam bitti.
pek hoş bir klasik bu karikatür =)
YanıtlaSilYunanca sınıfımdaki aşıklarımla, İngilizce sınıfımdakiler neredeyse başa baş gidiyor. Ben bütün kuzucuklarıma aşığım gerçi =)
Hımm. Demek böyleyken böyle Özlem:)
SilÖğretmenlik ne hoş meslek değil mi?
Yoo ama Özlem, benim şööyle bi bahsedip, fazla ayrıntıya girmediğim hikaye, o kadar kolay bir örnek değildi. Neyse, aşk acısının biyolojisi sabırla anlatılınca, atlatıldı tabii bi şekilde... Hayatın cilveleri çok... Marifet,kızmadan, kırmadan, küstürmeden üstesinden gelebilmek.
Atilla Atalay ne der? "
"Kırık kalpleri götürürsün peşinden çocukken yarım bıraktığın ekmekler gibi ardınsıra koşarlar."
Sevgiler:)
gülümseyerek, sabırla, istikrarla, hatta tahtaya yazılan kimi cümlelerle devam eden ve kısa olmayan bir yolculuk bu. lakin varılan yer büyük çoğunlukla aynı; kabulleniş limanı ve elbette daha iyi öğrenci olma gayreti ve sonra iş bulma telaşında "hocam, imdat!" sirenleri, ardından gelen düğün davetiyeleri, doğumhane kapısından "hocam ne yapmalıyım?" çığlıkları!
SilSanırım ben kuzucuklarımdan öğrenmeyi seviyorum.
Ne güzel anlatmışsınız Özlem, yeniden öğretmen olasım geldi:)
SilMilli Eğitim'in KPSS den 90 alan eğitim fakültesi mezunlarına değil, senin gibi öğretmenlere ihtiyacı var.. Çok üzülüyorum sizin gibi meslektaşlarımın öğretmenlik yapamadığına.. :(
YanıtlaSil1'i Yok mu, ben de kısa süre de olsa, şahane öğretmenlik yaptığımı düşünüyorum. O kadar öğretmenliğe kaptırdım ki bir ara, abartma huyu var ya bi kere bünyemde, öğretmenliğe kendimi adayacaktım neredeyse:) Neyse... Hayat başka mesleğe sürdü beni. Fena mı oldu? Yooo... Bir misyon yüklenmiş bana sanki. Tam deprem merkezinde sigortacı olmuşum meğerse:) Deprem olduğunda tüm müşterilerimin deprem teminatı vardı. Oysa depremden önce kimse deprem teminatını istemiyordu. Depremden sonra hasar gören müşterilerim sigorta tazminatlarını alıp, işlerini ve kendilerini toparlandıkça, sigortacı olduğum için nasıl sevindim anlatamam. Kısmet işte:))
SilAA.. o nasıl şeymiş öyle''!!
YanıtlaSilÖğretmene aşk da neymiş!!
Ben olsan çarpmıştım ağzına iki kere.
Daha daha neler :(
töğbe töğbe.
Mahmure, hoşgör sen, affet, aldırma:)
YanıtlaSilHey, perdeleri asamıyorum, yardıma gelsene öğretmenim:))
Yazının ana konusunu kaçırdım galiba, öğretmenlik mi? Öğrencinin aşkı mı?
YanıtlaSilAslında bir şey farketmez, öğretmenlik de aşkla yapılası bir meslektir zannımca.
Yani, aşkı içinde barındırır. Aşkla anlatan öğretmene tüm öğrencileri aşıktır aslında :))
Eyvallah Rabia. Haklısınız.
YanıtlaSilİnsanın her işte aşkı hissetmesi kadar güzel ne olabilir:)
Şaka gibi ama ..
YanıtlaSilBir tanıdığım bayan, öğretmeni ile evlenmişti.
Kız batı bölgelerinden..öğretmeni ise aşiretli filandı.
Ve aralarında 30 yaş fark vardı.
Ömür boyu evli kaldılar.
Ne yazık ki ve doğal olarak Öğretmen Bey vefat etti geçen senelerde.
Dul kalan eşinin ise yıllardır öğündüğü şey eşini tavlamış olmaktı.
Hiç pişman olmamış.
ne diyim ??
Allah herkesin gönlüne göre versin.
Sevgili Dostça, hikayeler çok sizde. Bloğunuza yazsanız da okuyabilsek keşke:)
SilÖğretmenime aşık olmakmı??
YanıtlaSilAllah korusun.
Ben onlardan fellik fellik kaçarım.
Bu yaşa geldim
Rüyamda görsem karyoladan düşerim.
''ailem beni okula yazdırırken ''
-ETİ SİZİ.. KEMİĞİ BENİM DEMİŞTİ DE :(
Dilek, güldürdün beni gene:) Sevgiler.
SilÖğretmenlik... Ne güzel bir meslektir. Cücüklere sevgiyi, aşkı anlatabilecek öğretmenler olması dileğiyle..
YanıtlaSilNeslice, öğretmenlik şahane bir meslek gerçekten.
SilBenim kardeşim öğretmen olduğu için biliyorum. Hele balık burcu romantik bir öğretmen olduğu için her yıl şiir okuma günü düzenliyor. Öğrencileri bari bir tane şiiri ezbere biliyor. Müthiş değil mi:)