Sabah ofise gelmeden Oya'ya uğradım. Uyuyordu. Elimi kaldırmadan zie bastım. Acımadım. Uyandırdım. Mahmur mahmur açtı kapıyı. "Rüyanda mı gördün beni." dedi. Güldüm. "Bu güzelim sonbahar sabahını kaçırmana gönlüm razı gelmedi." dedim. Yoldayken Dilek'i de aramıştım. Geldi. Üç arkadaş bahçedeki şezloglara ayaklarımızı uzatıp, bir süre sesizce oturduk. Bir ara elimi gözlerime siper edip gökyüzüne baktım. Uçsuz bucaksız maviliğin içinde bembeyaz bir bulut resmen güneşle oynuyordu. Ya güneş... Şaşkın ya! Hani vardır ya görücüye giden mahcup köy delikanlısı hali... Hahh işte! Başını bulutun arasına utangaç utangaç bir sokup bir çıkararak adeta bizimle eğleniyordu. Dilek'le Oya muhabbete başladıklarında, kalktım. Mutfağa geçip, şööyle yandan çarklı, mis gibi dumanı tüten kahve yaptım. Bahçedeydik. Hem kahvelerimizi hüpletiyor, hem çekirdek çitler gibi çıtır çıtır muhabbetin dizini kırıyorduk. Oya, son hüplemesinden sonra fincanını tabağına kapattı. Dilek de kapattı. Geri kalır mıyım? "Fala inanma falsız kalma" derler bilirsin. Ben de kapattım. Kapatırken ne düşünmüştüm? "Neyse halim çıksım falim!" mi demiştim.Veya "kalbimdeki pir fincanima gir!" mi dedim? İnan hatırlamıyorum. Bildiğim bir araya geldiğimizde geyiğine fal kapattığımız. Hayali benzetmelerimiz üzerine bolca kahkahalar attığımız. Öyle yani. Kimsenin gaipten sesler işittiği ya da görüntüler gördüğü filan yok. Oya ve Dilek şahane benzetmeler yapıyorlar o kadar. Biri "Aa! Senin fincanda flamenko yapan hipopotamlar görüyorum." diyor misal... Hep birlikte başlıyoruz hahaha hihihi... Ardından birbirimize bakıp soruyoruz... "Acep fincanda flamenko yapan hippopotamlar görmenin anlamı ne olabilir ki?" Geyiğe dibine kadar devam ediyoruz. Fincan üzerinden makara yapmayı öyle sürdürüyoruz ki, bir süre durulmadan mütemadiyen dalgalanı dalgalanıveriyoruz. Şimdi uzun uzadıya anlatmayayım. Kızlar sırlarını veriyorum diye bana kızarlar. Neme lazım. Yerin kulağı var. Ben... Ben var ya asla anlamam faldan maldan. Bir nebze yetenek yok. Sahiden. Hayal Kahvem'de uydurma yazmayı beceriyorum kimi zaman. Tamam. İtiraf etmeliyim ki hayali yazılarım bolca var. Fincanda ise tek bir şekli bir şeye benzet bari mübarek! Ne bileyim, yol var de... Üç vakte kadar haber var de... Di mi? Nerdeee? Tın tın... Nato göz nato hayal!.. Hiç bir şey uyduramıyorum. Bırak uydurmayı hiç bir şekli hiç bir şeye benzetemiyorum. Sözün özü, fal bakmayı bile beceremiyorum. Çok fena!
Fakat bu sabah tuhaf bir şey oldu. Bak şimdi. Oya benim fincanıma bakıyordu tamam mı? Doğrusu hepimiz bakıyorduk fincana. Bu kez fincanda öyle belirgin bir şekil çıkmıştı ki anlatamam. Bööölee kocaman bir bardak sanki... İçindeki kahve telvesinden anlıyoruz ki, bu bardağa benzettiğimiz şeklin yarısından fazlası dolu gibi. Bilirsin ya, kalsiyum sandoz vardır. Suya atarsın da foşur foşur eriyiverir hani... Hah işte, kahve fincanında gördüğümüz aynen anlattığımın benzeri bi şi... Üçümüz de gözlerimizi açmış fincanın içine merakla bakıyorduk. Şekil nasıl belirgin anlatamam. Ben bile anladığıma göre, eh sen nasıl belirgin bir şekil olduğunu anlayıver işte... O anda pek anlam verememekle birlikte ilk kez bir şekli bir şeye benzettim ya etkilendim galiba. Sonra ne oldu bil bakalım? Ofise geldiğimde işe başlamadan önce bloglar arası dolanayım istedim. Aaa!.. O ne? Benim fincanda çıkan bardak şeklinin tıpkısı durmuyor muydu gözümün önünde? Pes vallahi!.. İnanamadım gözlerime... Du bi... Hangi aydayız? Eylüüül! Eylül'ün arkasından ne gelir? Ekim tabii Ekim!.. Hey, düşünebiliyor musun Filmekimi vakti gelmiş. Ne güzel!.. Bu gördüğüm bu yılki Filmekimi Festivalinin posteriydi. Evet!.. İyi ama, sanki gelmiş görmüş fincanda, benim falımda çıkan bardağın şeklini aşırmış biri... Yok artık, şaka mı bu? İnan, şaşakaldım. Kalakaldım. Hatta donakaldım bir süre... Ne yani? Falda çıkan şey, Filmekimi'nin ön haberi miydi? Du bi... Yoksa bu bana bir işaret olabilir mi? Yooo. Bu kadar havayilik yeter. İşe dönmeliyim. Kahve molam bitti.
Böyle içim sevinçle doldu bir an! Ekim gelsin (ama Eylül'ü çok severim, o nedenle çok da hızlı gitmesin:) biz de filmekelim zihnimize...
YanıtlaSilZihne film ekmek, ne hoş deyim olmuş Cüneyt, ömrüne bereket:)
SilHatırlattığınız iyi oldu,festivalde görüşmek üzre :)
YanıtlaSilİyi oldu hatırlamak sahiden Levent, bakarsınız çarpışırız Filmekimi'nde:)
SilWayyy..festival başladı demek.
YanıtlaSilDemek seyredeğiz.
Ama neyi???
Arkadaşımın filden filme koşturma festivalini
İhi..ihi..ihi..
Şaka bir yana bu biletleri çift çift satıyorlar.
Neden???
Ben de senle gidiyim diye.
İhi..ihi..ihi.
Dilek, acenteler toplantısı ile Filmekimi çakıştı biliyor musun?
SilÜç gün Ege bölgesine yolculuk görünüyor. Geriye kalıyor dört gün. Seyahat öncesi hazırlık, dönüşte ofisteki işler derken gitti mi iki gün daha. Elde kaldı iki gün. Geçen sene rekorum aynı günde 4 filmdi. Kısmet bakalım? Ben bu sene Filmekimi'nde bir günde 5 film yapabilirim. Bi ucundan beni Beyoğlun'nda illa yakalarsın Dilek:) Artık film ve İstanbul sarhoşu olup çıkarım ben:)) Du bakalım. Ne diyoruz hep...
Hayal et, olur elbet:))
Şu an kahve içiyorduk keyifle. millet hürremi izliyor.
YanıtlaSilAfiyet olsun Profösör.
YanıtlaSilah sen kaçırmazsın şimdi, sonra da kıskanırız biz de seni. haftasonu
YanıtlaSilTuğbayı kandırsam da biz de mi gitsek:)
İnşallah diyelim Buket:)
SilBir ege de ben yapmak istiyorum aslında. Ordaki hatıralarımı ziyaret ediyim. Garip kalmasınlar. Yaşatmak gerek onları.
YanıtlaSilAma askerimizi yolcu ediyim de öyle. Sonrada ver elini İstanbul.
İnşallah.
Şahane olur Dilek. Herşey gönlünce olsun:)
Sil