20 Eylül 2012 Perşembe

Sen Kırlangıç Yuvasındaki Kadını Gördün Mü Hiç?


Bak ne anlatacağım... Hayal Kahvem'e kimi zaman hayali yazılar yazıyorum diye, yakınlarım şaşıyor vaziyetime. Ayrıca hemen hemen hergün, neredeyse aralıksız, yazılar yazıyorum ya biteviye... Bazan birden fazla yazı yazdığım bile oluyor aynı günde; diyorlar ki "Nasıl yapıyorsun?" "Madem yazabiliyordun böyle, neden başlamadın daha önce?" Ne desem ki? "Nehir akar, ya denize boşalır ya da kendi denizini yaratır." demişti sevdiğim bir yazar. Ne bileyim? Demek ki, herşeyin bir yeri ve zamanı var.

Ben komik, küçük sevinçler geçirecek mucizevi yazılar yazabilmeyi hayal ediyorum. Yemek tarifleri verirken, film senaryosu gibi anlatıyorum, yiyeceklere insan isimleri takıyorum, eşyalara canlı muamelesi yapıyorum, eşyalara birer isim verdiğim gibi, hatta emekleri geçtiği için bana, eşya isimlerinin sonuna, hanım ya da bey gibi saygı kelimeleri ekliyorum. Kimi zaman deyimlerle deneme yazısı yazmaya çalışıyorum. Kimi zaman sevdiğim yazarların cümlelerinden bilmeceler kuruyorum.Ya da beğendiğim şarkı sözlerinden metinler oluşturmaya çabalıyorum. Sevdiğim yazarın öyküsüyle, sevdiğim şairin dizlerini birleştiriyor, kendime göre yeni bir öykü oluşturuyorum. Veya hayali yazılar yazıyorum sanki başımdan gerçekten geçmiş gibi... Uçurtmayla uçurtma oluyorum  bulutlarla kovalamaca oynuyorum, kuşla kuş oluyorum, bi bakıyorum ki o ne? Resmen uçuyorum. Haydi eskiden bunları sadece kendim bilirdim. Şimdi Hayal Kahvem'e yazıyorum. Benim bu vaziyetlerimi bilmiyorlardı ya, yazılarımla arkadaşlarımı ve ailemi şaşırtıyorum. Acaba neden ben böyle şeyler yapıyorum?


Bu akşam Sait Faik'in Son Kuşlar adlı kitabı elime geldi. Gözümü kapadım. Sayfalarını saygıyla dalgalandırdım. Bir sayfa açtım. Eski huyumdur. Bir kitap elime değerse eğer... Çok vaktim yoksa hepsini okumaya... Kıyamam kitaba... Gözümü kapar açarım bir sayfa... Okurum bahtıma ne çıkarsa... İşte gene böyle yaptım. Kısmetime çıkan öykünün adı "Kırlangıç Yuvasındaki Kadın." Bakar mısın öykünün ismine?.. Haydi bakalım, gelin burdan yakın!  Bak şimdi... Öyküde Yazar, önce deniz kenarındaki, pis bir hamal kahvesinin içindeki kırlangıç yuvasını anlatır. Soba borularının çıktığı delik kapatılmamıştır. Her yıl bir kırlangıç buraya yuva yapmaktadır. Kahveci kadın kapamaz bu deliği bu nedenle... "Eli kulağında, neredeyse gelir benim kiracı" der. Öykünün devamında Sait Faik kırlangıç yuvasındaki bir kadından bahseder, "Kırlangıç yuvasındaki kadın sabahları gözükürdü. Islak saman rengi saçları vardı." diye anlatmaya devam eder. Okuyucu şaşırır tabii. Şaşırdığını anlar yazar, sorar öyküde: "Kırlangıç yuvasına kadın sığar mı? demeyin. İnsan aklına sığan şeyleri bir yol hayal buyurun. Kırlangıç yuvasına bir kadın sokmuşuz, saçlarını, ıslak saman rengi saçlarını tarar dururmuş. Ne zararı var size? Varsın, bir de böylesi bulunsun, hiç değilse Abasıyanık'ın yazısında. Bıktım doğrusu artık, oturup insanoğlunun çektiğini, çekmediğini anlatmaktan. Bıkmaktan geçtim, anlatamadım. Yazdım, beceremedim. Kendi kendimi ne aynada, ne düşte, ne hayalde, ne fotoğrafta göremedim de sarı saçları var dedim." diye anlatmaya devam eder.


Sonra kırlangıç yuvasındaki kadın ile kırlangıcın ilişkisinden uzun uzun bahseder. Bu anlattığı kadın, kırlangıcın karısı değildir, kuş değildir, in cin değildir yani, basbayağı beniademdir. Olur mu böyle bir şey diye düşünür tabii öyküyü okuyanlar... Yazar anlar okuyucunun hissiyatını ve yazısına şöyle devam eder: "Olur mu öyle şey? Olsun olmasın. Oturup dedikodular, olamamış şeyler, olup da kimsenin takmadığı hikayeler, düzeltemeyeceğim işler, daha doğrusu, ne aynada, ne fotoğrafta kendi kendimi göremediğim halde, başkalarını değil anlamak, görürmüşüm gibi onlara dair sözler söylemek, içim çekmiyor bugün." Sait Faik zanaatının yazı yazmak olduğunu söyler. İsterse kırlangıç yuvasına bir kadın oturtur saçını taratır, isterse yuvaya ateşböceğinden bir avize yapar, isterse kadına sanki günahmış gibi bir günah işletebilir, isterse der ki bir kırlangıç bütün bir yaz boyu iki milyara yakın sinek avlayabilir... Canı ne istiyorsa onu diyebilir, onu yazabilir. Kim karışabilir? Hatta insanın  insana yaptıklarını yazmadığı için, birçokları da sevinebilir. 

Yazı yazmayı sevdiğim yazarlardan öğrendiğime göre, işte en sevdiğim yazarlardan biridir Sait Faik... Ne diyorsa doğrudur... Yazan biri ne istiyorsa hayal edebilir... İsterse "Makas keseceğine diker, isterse geceyi iki güneş aydınlatabilir. İsterse ölüme kravat takar, isterse hayat çırılçıplak dolaşabilir." Canı ne istiyorsa onu yazabilir.. Ben inanıyorum Sait Faik'e! Kırlangıç yuvasında bir kadın olabilir. Sonraaa... Ne diyeceğim?.. Ben kaç kere gördüm, pis hamal kahvesinin bir köşesindeki soba borusu deliğinde! Hey, hem de kaç kere? Neden böyle yazıyorum diye sordum ya kendime... Anladım şimdi niye... Ben kırlangıç yuvasındaki kadını görebiliyorum... Sen de görsene... Haydi dene!...

7 yorum:

  1. Yalnız değilsiniz sanırım,hayali yazılara ben de sahibim.Ve yazmanın zamanı yok,daveti de..Sevgiyle :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hey hayali yazılara bayılırım:) Hemen Rânâ'ya uğruyacağım.

      Sil
  2. Yolu evine düşen, evini evi bilen tüm kırlangıçlardan kalemini sakınma...

    YanıtlaSil
  3. Tamam Azize, aynen dediğinizi yapacağım:)

    YanıtlaSil
  4. Görmek ne kelime...acaba o kadın ben miyim diye düşündüğüm zamanlar oluyor :)

    YanıtlaSil
  5. Vay canına sayın seyirciler! Demek gördüğüm kadın sizdiniz Kahve Telvesi,ne güzel:)

    YanıtlaSil