İbadet
etmenin binbir çeşidi yok mu? İnanıyorum ki var. Mesela Dünya'nın şahidi
olmak gerçek bir ibadettir. Bunu sevdiğim bir yazarın kitabından
öğrendim. Bir sonbahar günüydü. Güneş sımsıcak ışınlarını çılgınca
yeryüzüne göndermekteydi. Yüzümü güneşe karşı korumaya almış, şapkamı takmış,
bahçedeki şezlongta oturuyor, İhsan Oktay Anar'ın Puslu Kıtalar Atlas'ını
sessizce okumayı sürdürüyordum. Tek ömürde tek yaşamla yetinmek istemeyen bir
bünyeye sahibim. Sanıyorum bu sebeple hayal kurmayı seviyorum. Her kitabı
okurken, içimde yepyeni bir hayata seyahate çıkıyorum. Elimdeki kitaba
göre, her insan şu ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı. Kuran'ın
kendisi peygamberin dünyayı nasıl okuduğuna bir örnekti ve onun ardında giden
herkes, dünyayı onun gibi okuyup şahadetlerini yazmalı ve bunları başkalarına
aktarmalıydı. Dünya'ya şahit olmanın yolu ise maceranın kendisinden başka bir
şey değildi. Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa
olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük
mutluluk, bu Dünya'nın şahidi olmaktı. Düşünceliydim. Eve girdim. Başımdaki
şapkayı çıkardım. Elimdeki kahveyi iyice koklayıp bir yudum içtim. Fincanı
şapkamla birlikte, Puslu Kitaplar Atlas'ının yanına masanın üstüne bıraktım.
Koltuğa, sırtüstü uzandım. Gözlerimi kapadım. Düş görmeye
başladım.
Karanlık
bir mağarada yapayalnızdım. Dehlizler açarak yer altında ilerliyordum. Yerin
kim bilir kaç kat dibinde olmama rağmen dehlizlerin duvarları sanki toprak
değil de karanlık bir sisti. Kazmamı duvara vurdukça toprak zifiri bir karanlık
bir dumana dönüşüyor ve bu sis, dizlerimden aşağıya yayılıyordu. Ne var ki bu
duruma şaşırmış görünmüyordum. Bıkıp usanmadan kazıp sarkıt ve dikitlerle dolu
sayısız mağaraya, kaynar suların gürüldediği hesaba gelmez yeraltı nehirlerine
ve bir nice azman kertenkele iskeletine ulaşmıştım. Ancak, en ufak fısıltının
bile madeni duvarlarda gökgürültüsüne dönüştüğü bir mağaraya eriştiğimde
donakaldım. Sarkıtların altında ve dikitlerin üstünde tahtaları çoktan çürümüş
devasa bir gemi vardı. İçine girdiğimde hepsinden bir erkek ve bir dişi olmak
üzere envai çeşit hayvanın iskeletini görüp korktum. Dehşet içinde güverteye
çıktığımda, mağarada gördüklerim kanımı dondurdu. Paslanmış zırhlarıyla demir
peçeli yeniçeriler mağaranın duvarlarından, sanki bir sisi yarıyorlarmış gibi
çıkıyorlardı. Yeniçeriler karşı duvarın içine girip kaybolunca, dehlizimi bu
yönde açmaya başladım. Durup dinlenmeden yerin altına indim, cinlerin
yıkandığı kaynar çamurları, ergimiş kurşun ırmaklarını, deliklerden püsküren
kibrit buharlarını geride bırakıp mıknatıslı bir mağaraya geldim. Burası bütün
pusulaların gösterdiği yerdi. Dehşetten donakalmıştım. Çünkü kara alevler
mıknatıslı duvarları yalıyor, geçmişin ve geleceğin bütün günahkârları bu
mağarada azap içinde inliyordu. Burası, varabileceğim nihai derinlikti. Kaçıp
kurtulmak istedim. İçimdeki bir ses bana, bir ağaç kökünü izleyip yukarı
çıkmamı söyledi. Kibrit buharlarının arasında, o ağacın kökünü böylece buldum.
Yukarıya yol alırken, ejderhaların koruduğu hazineler, yaşayıp ölmüş bütün
hayvanların kalıntılarına rastladım. Mücevherli taçları, ve altın zırhlarıyla
yatan kral ölülerine, zincirlere vurulmuş lanetli iskeletlere, göğüslerine çakılmış
kazıklarla uyuyan upirlere, başsız gövdelere ve kesik başlara kayıtsızca
baktım. Kabir azabı çeken ölülerin inlemelerini ibretle dinledim. Kökü izleyip
çok geçmeden tilki, köstebek, tavşan ve fare yuvalarına ulaştım. Çaresiz,
yukarı doğru kazmaya başladım ve ağacın gövdesine eriştim. Artık
yeryüzündeydim. Yıldızları gördüm ve gecenin duru havasını ciğerlerime çektim.
Ayışığında ağacın silüeti seçiliyordu. Dolunaya erişmek istedim. Ağaca
tırmandım, sincapları uyandırıp yuvalarındaki kuşları ürküterek tepeye
erişince, dolunay sandığım şeyin, aslında ağacın yegâne meyvası olduğunu
gördüm. Bu meyvayı tatmak için dayanılmaz bir istek duydum. Gümüş rengi meyvayı
ısırdığımda hazineleri koruyan ejderhaların alevlerini tattım, kanlı
altınların, mavi azül taşlarının, kızıl yakutların dayanılmaz lezzetlerini
tattım, ateş ve suya hükmeden sultanların gazabını ve upirlerin hüznünü tattım,
mezarlarında iki meleğin sorguya çektiği ölülerin azabını, günahkârların
neşesini ve bu neşenin bedeli olan kara ateşin yakıcılığını tattım. Meyvesini
yediğim ağacın köklerinin uzandığı her yerden gelen binbir çeşniyi, binbir
lezzeti, binbir hüznü, binbir kahkahayı tattım. Bu yeraltının tadıydı ve
tanıdım. İhsan Oktay Anar'ın kitabından edindiğim Atlas'ın
bütün sayfalarını bu tatla tanıdım ve onda içinde bulunduğum dünyanın karanlık
ayrıntılarını gördüm.
Uyandığımda gözlerimi açmakta zorluk çektim. Kendimi son derece yorgun hissediyordum. Sanki yüzyıllık uykudan uyanmıştım. Eğer Dünya'nın şahidi olmak gerçek bir ibadetse, ki inanıyorum ibadetti. Dünya'ya şahit olmanın yolu ise, maceranın kendisinden başka bir şey değildi. Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanevladı için büyük bir nimetti. Az önce sırf ibadet olsun niyetiyle, kendimi Puslu Kıtalar Atlası'nın sayfalarına gömdüm. Mutluluk neydi ki? Yüreğimi dinledim. Mutluluk, ehlinin elinden çıkmış bir puslu kıtalar atlasıyla maceraya atılıp, Dünya'nın şahidi olmak demekti. Yazara hayallerimi kışkırttığı için teşekkür ettim.
NOT:
Umarım yazar afeder beni, italik yazılar, İhsan Oktay Anar'ın Puslu Kıtalar
Atlası'ndaki cümlelerinin kendime uyarladığım halidir.
Puslu Kıtalar Atlası, İhsan Oktay Anar'ın en sevdiğim kitabıdır. Düşünüyorsam varsın, düşünmüyorsam yoksun meselesine kafamı taktırmış bir yazarımızdır:))
YanıtlaSilİananılmaz hayal kışkırtıcı kitapları sahiden Lale. Müthiş:)
Silhayal kurmadan önce okunabilecek en güzel romanlardan biri... zaten roman başlı başına bir hayal gücü cümbüşü....
YanıtlaSilEvet Emine, tam manasıyla hayal cümbüşü:)
SilBu kadar çok hayal kurmana hayranım çok güzeeel :)
YanıtlaSil" Dünya'nın şahidi olmak gerçek bir ibadettir. " bu da çok güzelmiş :)
Yüzügökyüzündeolanadamınsevgilisi, ibadetin binbir çeşidi olduğuna inananlardanım. " Dünya'nın şahidi olmak gerçek bir ibadettir. " İnanıyorum ki ibadettir:)
SilDağların gökyüzüne en yakın yerlerinde bir kelifte günlerce kalmayı, sevgiliyle buluşmak gibi,konuşmadan dertleşmek gibi,toptağa sarılarak uyumak gibi(senin ağaca sarılman gibi),günümüz dünyalısına uymayan davranış bozuklukları içermekteyim.Tabir caiz değilsede dünyayla enseye tokat yaşamayı seven biri olarak,aynen katılıyorum.
YanıtlaSilOnun şahidi olmak bir ibadettir..
Mutluluk! mu,yoksa zıttının ilacımı bilmem.Henüz mutlulukla alakalı sağlam senede ulaşamadım.
Pes ama Casswa! Ne kadar çok oldu Hayal Kahvem'e uğramayalı hesap tuttunuz mu siz:) Demek dağların gökyüzüne en yakın yerlerinde bir kelifte günlerce dolandınız. Neyse, iyi ki inmişsiniz yeryüzüne, mutlulukla alakalı sağlam bir senet verdiniz şimdi elime.
SilSağolasınız:)