"İnanmıyorum! Sen daha uyuyor musun?" diyen bir erkek sesi ile gözlerimi araladım. Karşımda ince, uzun boylu bir adam duruyordu. Belli ki koşudan gelmiş, mavi gözleri enerji fışkırıyordu. Şaşkınlıkla üzerimdeki nevresimi boynuma kadar çektim. Karamba Karambita! Kimdi bu yabancı adam? Evimde ne arıyordu? "Haydi, kalk bakalım tembel! Seni çiğ börek yemeğe götüreceğim." dedi. Önce gözlerime şimdi de kulaklarıma inanamıyordum. Ne diyordu bu adam? Ayaklarımla kendimi geri geri çektim. Dizlerimi topladım. Sırtımı arkamdaki yastığa dayayarak yatakta oturdum. Sonra nevresimin altında gizlice ellerimi yumruk yaptım. Bu ne cüretti! Bu yabancı adamın evimde ne işi vardı peki? Üstelik beni çiğ börek yedirmeye götüreceğini söylemekteydi. Yoo... Hiç korkmadım. Ben bir Zagor okuruyum. Zagor dövüş tekniklerini çok iyi bilirim. "Acaba hangi dövüş tekniği ile bu yabancı adamı etkisiz hale getirebilirim" diye aklımdan geçirdim. Bu düşüncelerle "Ne işiniz var benim evimde?" demem gerekir değil mi? Demedim. Hımm.. Ne yalan söyleyeyim. Çiğ böreği çok severim. Midemi dinledim. Midem resmen Çiko'nun yemek karşısında yutkunma efekti "GULP! GULP!" diye sinyal veriyordu. Gözlerimi yere indirdim. Başımı hafifçe yana eğdim. Kirpiklerimin arasından bakarak "Yoksa bana çıkma mı teklif ediyorsunuz?" dedim. Gülümsedi. Gülümseyince mavi gözleri çapkınca inceldi. "Evet güzel bayan, size çıkma teklif ediyorum. Birlikte Eskişehir'e gideceğiz. Kırım Börekçisi'nde çiğ börek yiyeceğiz." dedi. Bu sözleri işitince, önce gözlerimi kocaman açtım. Sonra aynen şaşıran gözlerim gibi kocaman bir "RUUMMBBLEE!" efekti attım. Şaşkınlığımdan faydalandı sanıyorum. Banyoya girdi. Kapıyı kapadı. Hemen fırladım yataktan ve ardı sıra gittim. Banyonun kapısında usulca bekledim. İçeriden su sesi geliyordu. Sülalemin tüm eli hamurluları adına! Anlaşılan adam izinsiz evime girdiği gibi, bir de banyomda izinsiz duş alıyordu. Ben kapıya kafamı yaslamış öyleee içeriyi dinlerken ansızın kapıyı açtı. Dışarıya çıktı. Karşı karşıya geldik. Nanananoomm... Tam zamanıydı işte... Bilirsin her zaman kavgada ilk kafayı atan kazanır. Kafayı karnına hele ki burnuna attığın zaman düşmanın feleği şaşar. Kafa zaten normalde bu kadar tehlikeliyken, hele bir de benim gibi Zagor usulü kafa atmayı bilirse hatun kişi, hedefteki adamın vay haline! Şimdi bu adama Zagor usulü bir kafa atmalıydım. Kesinlikle! Yapamadım. Çünkü ben bunu düşünürken adam kafasını eğdi ve beni öptü. Sonra bir şey olmamış gibi yatak odasına gitti. Kafamı kapının köşesinden uzatıp adamın arkasından baktım. Binlerce kasırga adına! Giyinmeye başladı. Ne yani? Seyredecek halim yoktu tabii. İki elimle gözlerimi kapadım. Beni kapıda o halde fark edince: "Çabuk olmalısın. Akşama Galatasaray'ın maçı var. O saate kadar dönmeliyiz." dedi. İki elimin parmaklarını araladım ve adama parmaklarımın arasından tekrar baktım. Halimi hiç umursamadı. Giyinmeye devam etti. Tuhaf biriyimdir. Bana “Gökte eğlence var. Haydi gidiyoruz!” deseler merdiven dayayıp çıkan cinstenim. Hele ucunda bir de çiğ börek varsa! Eczacı dedemin hileli ilaçları adına! Bu adam sanki beni çok iyi tanıyordu. Sanki tuhaflıklarımı iyi biliyordu. Hipnotize olmuşcasına yatak odasına geçtim. Keten eteğimi ve desenli gömleğimi üzerime geçirdim. Sırt çantamı, güneş şapkamı aldım. O ise çoktan giyinmiş kapıda beni bekliyordu. Rüya resmen bir film akıcılığında ilerliyordu. İşte tam burada sahne kararıyor, sinemadaki film arası gibi rüya yarıda kesiliyordu.
İnanamıyorum! Rüyanın devamında Eskişehir'deydim. Hem de Eskişehir'in en meşhur çiğ börekçisi Kırım Börekçisi'nde. Çiğ börek yiyordum. O da yiyordu. İştahla çiğ börek yiyorduk birlikte... Altı tane arka arkaya hem de... İnan bana GNAM! GNAM! efekti bile vardı başımın üzerinde. Tam son lokmamı ağzıma atmıştım ki adamla göz göze geldik. Çiğ börekleri iştahla yerken onu unutmuştum demek ki. Gözlerine bakınca birden kendime geldim. Tamam çiğ börek şahaneydi. İyi ama? Ne işim vardı benim Eskişehir'de? Hem de yabancı bir adamla birlikte. Elimdeki çatalı adamın yüzüne doğru kaldırıyordum ki elimi tuttu. Sanki birilerinden gizleniyormuşuz gibi kulağıma eğildi. Usulca "Şimdi seninle Porsuk Çayı'nda tekne ile gezeceğiz." dedi. Aklımdan: "Ne işim var benim tekne gezisinde? Hem de tanımadığım biriyle?" demek geçti. Demedim. Onun yerine bil bakalım ne dedim? "Tarihi Osmanlı evlerinin olduğu Odun Pazarı'na da gidebilir miyiz?" dedim. Kuzum ben neler diyordum? Yoksa delirmiş miydim? Adam muzipçe gülümsedi. "Memnuniyetle!" dedi. Rüyalarda insan bazan ne kadar komik oluyor değil mi? Bir ara Odun Pazarı mahallesinde yürürken bir banka oturdum. İnanmayacaksın ama tanımadığım bu adama resmen poz verdim. O da fotoğrafımı çekti. Ardından gene beni şaşırttı. “Bak burada senin sevdiğin buzdolabı magnetlerinden var. Eskişehir hatırası olarak almak ister misin? Hatta Eskişehir'in meşhur lüle taşından kitap ayracı da almalısın" dedi. Hoppala! Bu adam neleri sevdiğimi acaba nasıl bu kadar iyi biliyordu? Bir türlü çıkaramıyordum. Aslında onu gözüm bir yerden ısırıyordu. Adama döndüm. İyice baktım. İşte rüyanın tam burasında aynı filmlerdeki gibi sahne birden kararıyordu.
Kapı zilinin kuş cıvıltısını andıran sesiyle uyandım. Acaba gece geç mi yatmıştım? Çabaladığım halde gözlerimi açamadım. Sokak kapısına kadar yalpalaya yalpalaya yürüdüm. El yordamı ile kapının kolunu buldum. Açtım. “Kusura bakma canım, koşuya giderken anahtarı yanıma almayı unutmuşum.” diyen bir erkek sesi işitince gözlerimi araladım. Kapıda ince, uzun boylu bir adam duruyordu. Dediği gibi belli, koşudan gelmiş, mavi gözleri enerji fışkırıyordu. Sanıyorum bir anlık şaşkınlığımdan faydalandı. İçeriye girdi. Başımı kaldırdım. Aklımdan: "Bu ne cüret! İkidir izinsiz evime giriyorsunuz!” demek geçti. Demedim. Onun yerine: “Aaa! Siz rüyamdaki adamsınız!” dedim. Bu sözüm galiba adamın hoşuna gitti. Eğildi usulca kulağıma:”Çok şekersin, kocanı ne tatlı sözlerle karşılıyorsun!” dedi. Cevap vermemi beklemeden içeriye gitti. Koridorun köşesinden kafamı uzatıp arkasından baktım. Banyoya girdi. Olduğum yerde bir süre donakaldım. Yok artık bu kadarı çok fazlaydı. Adam hem ikidir evime izinsiz giriyor hem de evli olduğumuzu söylüyordu. Bu rüya biraz daha sürerse, rüyanın finalinde bir değil iki tane çocuğumuz var bile diyebilirdi... Hatta çocuklardan birinin evli olduğunu bile söyleyebilirdi. Yok artık... İkiz torunlarımız var diyebilirdi sözgelimi... Ya da üçüz... Yoooo daha neler? Sadık Yemni'nin anlattığı Tam Özerk Hayal Film Şirketi için film mi çeviriyorduk ayak üstü? Bu ne cüret ya! Pes yani!
Yoo… Yeter ama... Bu kadar da olmaz ki! Şaşırıp kalmıştım. Çıkmak istiyorum rüyadan. Çıkamıyordum. O zaman... Rüyamda bile olsa bu adama haddini bildirmeliydim. Bu kadar da abartılmaz ki. Madem rüyayı bitiremiyordum, bari rüyamda adamı etkisiz hale getirmeliydim. Bilmiyorum anlatabildim mi? Yoksa şiddeti hiç sevmem yani. Gene banyonun kapısının önüne gittim. Bu kez Zagor usulü tekme atmayı deneyecektim. Tamam. Farkındaydım. Yarım kiloluk topukları sebebiyle, her daim normal bir tekmenin 7.5 katı kadar daha fazla hasar vermeye neden olan Zagor'un prada çizmelerinden ayağımda yoktu tabii. Onun yerine şıpıdık terliklerim vardı. Olsun. Ne var? Gene de hiç ummadığı bir Zagor tekmesiyle bu adamı kolaylıkla etkisiz hale getirebilirdim. İyi bir Zagor okuruyum ya! Her daim güvenirim kendime... Anlıyorsun değil mi? Çizgi roman okuru olmak korkusuz yapar insanı böyle! Neyse... Ansızın banyonun kapısı açıldı. Adam dışarıya çıkar çıkmaz “AHHYAAKK!” diye bağırdım. Geriye attığım ayağımı SMACK efekti çıkacak şekilde, bir Zagor asaletiyle adamın yüzüne indirecektim ki adam kendini geri çekti. Ayağım boşlukta bir yarım ay çizince, çizgi romanda havada kalan tekmelerde olduğu gibi bir SWIIISSS efekti işitildi. Çok şaşırmıştım tabii. Az kaldı sırt üstü yere düşecektim. Darkwood’un tüm davulları adına! Ona tekme atacağımı nerden bilip böyle hazırlıklı davranmıştı ki? Bence çok akıllı biriydi. Adam şakınlığımdan faydalandı. Belimden tutarak beni kendine çekti. “Sen gene ayakta rüya mı görüyorsun?”dedi. “Sen şimdi bizim Eskişehir'e gitmemizi bile hayal sanıyorsundur. Olsun, ben seni bu tuhaf hallerinle daha çok seviyorum. Hem sayende kendimi savunmayı pratik ediyorum. Güzelim, sen doğmadan ben Zagor'un külliyatını yutmuştum!” dedi. Beni öptü. Aklımdan eğer beni bırakmazsa avazım çıkana kadar bağıracağımı söylemek geçti. Söylemedim. Onun yerine öpücüğüne karşılık verdim. Beni bıraktı. “Fotoğraf makinesi salondaki masanın üzerinde, bak istersen..” dedi. Yatak odasına gitti.
Hipnotize olmuşcasına salona gittim. Fotoğraf makinesi gerçekten masanın üzerindeydi. Makineyi aldım. Salondaki battal koltuğa kendimi attım. Ayaklarımı altıma topladım. Fotoğraf makinesinin düğmesine bastım. Ekranda bir görüntü belirdi. Tiber’li tüm kayıkçılar adına! Aman Allahım! Bu benim. Hem de Eskişehir'deyim. Aynı rüyamdaki gibi Odun Pazarı'nda poz verdiğim haldeyim. Yavaşça başımı çevirdim. Titreyerek adeta sehpanın üzerindeki magnet ve kitap ayracına baktım. Atalarımın romantik ruhu adına! Magnetin üzerinde Eskişehir yazıyordu. Kitap ayracının ucunda da bembeyaz lüle taşı vardı. Pes! Afalladım tabii.. Hatta bu kez korktum inan ki! Korkudan küçük dilimi yutacağımdan endişe ettiğimi bile söyleyebilirim. Yoo.. Olamaz!.. Daha neler ya… karamba karambita... Anladım. Aslında ben şimdi rüyadayım. Az sonra uyanacağım. Bu gördüğüm son rüyaya sonra kahkaha atacağım. İyi de o adam kimdi? Aslında gözüm bir yerde ısırıyordu ama bir türlü çıkaramadım ki.. Tamam... Tamam... Şimdi uyuyorum. Bu yazıyı da rüyamda yazıyorum. Kesin! Eğer rüyamı okuduysan "hayırdır inşallah" demeyi unutma, e mi?
NOT: Çizgi roman kareleri, Zagor'un Sözü Bu! bloğundan alınmıştır. Fotoğraflar photoshopla yapılmıştır:)
Enfes bir bir hikaye, süper bir anlatım. Hem eğlendim,hem de uslubunuz karşısında büyülendim.
YanıtlaSilBu yazıda beni keyiflendiren o kadarçok şey varki;hem aşk, hem ihtiras, hem süprizler, hem yemek ,hem gezmek:))
Harika, tebrikler...
Aman Aylardan Şubat, mahcup ettiniz beni. Alt tarafı bir rüyaydı:) Hayırdır inşallah dediniz di mi:)) Sevgiler.
YanıtlaSilHayırdır inşallah Vildancığım. Galiba bu rüya güzel bir gezmeye gidip mutlu döneceğine işaret ediyor. Eh gitmişken bir börekçi bulup yersiniz.Yani sırf rüyaya uysun diye. Hatta eskişehire gidin ki tıpa tıpı olsun.
YanıtlaSilHarika yazmışsın arkadaşım zevkle okudum.
Tebrikler ve sevgiler.
Hayra yormuşsun Dilekcim:) Teşekkür ederim.
YanıtlaSil