Sahici öyküsü olan, hele yazarların yaşamlarını konu alan filmleri çok severim. Bana göre belgesel gibi değil de, bir öykü halinde edebiyatçıların yaşamlarını seyretmek çok daha keyifli. Ayrıca filmdeki kişi adları gerçek isimler olmayınca, seyrederken kimin yaşamının filme çevrildiğini bilsem bile, başka insanların da benzer hayatları yaşamış oldukları hissine kapılırım. Bu durum da hoşuma gider. Geçenlerde Aşka Sor adlı filmi seyrettim. Film ünlü yazar John Fante’nin, Parantez yayınları tarafından, Avi Pardo çevirisiyle memleketimizde satılan Toza Sor adlı kitabının sinemaya uyarlanmış haliydi. Tabii yazarın kitabının adını, filmde Aşka Sor diye çevrilmesini yadırgamadım değil. İlgi çekmek için mi böyle adlandırılmış anlamak mümkün değil. Bir ara yazar Charles Bukowski'den bahsetmiştim ya... İşte burada.. Enteresan bir durum vardır. John Fante’nin, Charles Bukowski’nin ruh akrabası olduğu söylenir. Zaten Bukowski, John Fante’nin özellikle Toza Sor adlı kitabının yazarlığına ömür boyu sürecek bir katkı yaptığını yazmıştır.
6 Eylül 2010 Pazartesi
Hayatı Filme Konu Olmuş Yazar - John Fante
Film John Fante'nin gerçek yaşamında olduğu gibi, 1930’lar ekonomik buhranı sırasında geçiyor. Yani bir dönem filmi. Film yazar olmaya çabalayan genç bir adamın, yoksulluğu, parasızlığı, İtalyan asıllı olması sebebiyle çevresindeki beyaz anglosaksonlar tarafından aşağılanması karşısında gönül kırıklığıyla verdiği mücadeleyi, son derece samimi ve abartısız bir dille aktarıyor. Yazarın niyeti beyaz bir Amerikalı ile evlenmek ve çocuklarını bu aşağılamalardan kurtarmakken… Hayat bu… Hiçbir şey planlandığı gibi olmaz malum… Felek yazarımızın karşısına Meksikalı güzel bir garson kız çıkarır. Bu kez aşağılama sırası yazara gelmiştir… Önceleri kızı Meksikalı olduğu için yerden yere vurur... Öfke, kızgınlık ile başlayan ilişki; aşk, sevgi ve tutkuya dönüşür… Finalden hiç bahsetmeyeyim. Sadece hüzünlü bir film olduğunu söyleyebilirim.
Sanıyorum aynı konu defalarca filme çevrilmiştir. Buna rağmen gerçek yaşamları konu alan filmleri farklı değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Bir yazarın yaşadıklarını izlemek, bir edebiyat eserinin filme uyarlanmış halini görmek gerçekten etkileyici oluyor. Ayrıca film kendi dönemini iyi ve kötü yanlarıyla oldukça güzel yansıtmış. İnsan 1930 ların ekonomik buhranlı Amerikasını seyrederken, içinde bulunduğumuz 2000li yıllarda memleketimizde ve dünyada yaşananlarla o kadar benzerlik seziyor ki, ekonomik krizlerin sonu hiç mi gelmeyecek, ne asıllı olursa olsun aşağılanmalar hiç mi bitemeyecek diye düşünmeden edemiyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Aslında filmin adı ne umduk ne bulduk olsaymış
YanıtlaSil