Bir önceki yazımda John Fante'den söz etmiştim ya.. Hazır yeri gelmişken şimdi John Fante ile ilgili bildiğim bir durumu daha paylaşmak istiyorum. Charles Bukowski'yi bilirsin.. Almanya'da doğmuş, Amerika'da büyümüş, büyürken de inanılmaz acılar çekmiş bir adam.. Bir babası var.. Evlerden uzak.. Hani Allah düşmanıma bile vermesin denir ya aynen öyle.. Acımasız, vicdansız, sevgisiz bir baba.. Nasıl dövüyor çocuğu anlatamam sana.. Sebepli sebepsiz.. Kemerle.. Nerden mi biliyorum? Kitabında yazıyor.. Charles Bukowski 1920 doğumlu ve 1994 yılında ölene kadar 45 tane kitap yazmış.. Daha çok da kendini anlatmış.. Ergenlik çağında nasıl sivilceli ve akneli bir cilde sahip bir çocuk.. Of! Hastanelerde çektiklerini öyle bir yazı diliyle anlatıyor ki okuyanın canını feci yakıyor.. Kobay gibi kullanıyorlar çocuğu.. Neler neler deniyorlar üzerinde.. Ve dehşet acılar çekiyor.. Düşünsene ergenlikte ne kadar önemlidir karşı cinse yakışıklı ya da güzel görünmek.. Kitaplarında çektiği acıları mazohist bir dille ama tüm samimiyetiyle anlatıyor.. Yaşadıklarını dürüstçe yazınca, kızamıyorsun ki Charles Bukowski'ye.. Vicdanın el vermiyor.. Eee.. Böyle bir çocuk ne olacak büyüdüğünde? Alkolik, kumarbaz, küfürbaz, edepsiz biri oluyor tabii.. Üzgünüm ama çok da çirkin bir adam ayrıca.. Fakat herşeye rağmen bir kitaplar yazıyor.. Of! "Söz büyücüsü müsün be adam?" diyesin geliyor yazdıklarını okuyunca.. Yoo.. Doğruya doğru.. Öyle kitaplarının başucu kitabım olduğunu söylesem yalan olur.. Aslında genelde kadınlar okumaz Charles Bukowski'yi.. Dili acayip küfürlüdür.. Ayrıca kadınları aşağılar gibi bir görüntü verir.. Bana göre göründüğü gibi değildir.. Şunu kesinlikle söyleyebilirim.. Charles Bukowski hakkında "Onu okuduktan sonra artık eskisi gibi kalmanıza imkan yoktur." diye bir yazı okumuştum.. Çok doğru bir tespittir bu.. Charles Bukowski bence acısını yazı diline en iyi yansıyan yazarlarından biridir.
Bir dakika.. Ben John Fante ile ilgili yazı yazacaktım.. Charles Bukowski'yi yazıyorum iyi mi? Konuyu dağıtmak istemiyorum ama önyargılı olmak iyi bir şey değil ki.. Bana "böyle bir adamı neden ikide bir yazıyorsun bloğuna" diyorsun ya.. Lütfen acele etme de dinle beni.. Bak şimdi.. Charles Bukowski yazar olmaya kararlı ya.. Parası da yok.. Ne yapacak? Sürekli Los Angeles Halk Kütüphanesi'ne gidiyor.. Dur durak bilmeden kitap okuyor.. Büyük yazarların bütün kitaplarını bitirmiş.. Bütün Rus yazarları, Dante'yi, Shakespeare'i, Hemingway'i, yüzlerce ünlü ünsüz yazarın kitaplarını, eline geçen aklına gelen bütün kitapları okuyor.. Kursağına kadar kitapla dolmuş ve artık okuduğu kitaplardan tat alamaz olmuş.. Canı epeyce sıkkın.. Son zamanlarda yaptığı gibi kütüphanedeki raflardan gene rastgele kitaplar çekmektedir.. Şöyle bir kaç sayfasını okumakta ve yerine bırakmaktadır.. Bir kitap daha çeker.. Bakar. Kitabın adı Toza Sor.. Yazarı John Fante.. Tanımaz.. Kitabı açar ve birkaç cümle okur.. Charles Bukowski o anı anlatırken şu cümleleri kurar: "Her zamanki üslupla karşılaşmayı bekleyerek bir sayfa açtım ve sözcükler, evet, sıçradılar üzerime, aniden, panter gibi. Sayfadan sıçrayıp matkapla deler gibi deldiler beni." Charles Bkowski'yi yeniden şevklendiren bir kitaptır Toza Sor.. Kitabı kütüphaneden ödünç alır ve odasına gider.. Bir solukta okur kitabı.. Zaman zaman gülümseten, tuhaf, sakin bir mizah tarzı vardır John Fante'nin.. Charles Bukowski'nin dinle ilgisi yoktur.. John Fante'de azıcık dine meyil hisseder ve bu durumunu aktarım tarzından hoşlanır.. Aralarında benzer pek çok şey farkeder.. Diğer iki kitabını da okur John Fante'nin ama en çok Toza Sor'u sever. Bu arada Charles Bukowski kitaplarını yazmaya devam eder.. Aradan yıllar geçer.. Charles Bukowski meşhur olmuştur.. Bir söyleşisinde kendisini en çok etkileyen yazarları sorarlar.. Turgenyev ve John Fante'nin adını verir. Editörünün dikkatini çeker bu söyleşi.. Dinle bak.. Bundan sonrası daha enteresan.. Hayat resmen tesadüfler silsilesi.. Gerçek hayatlar da roman gibi..
Editör Charles Bukowski'nin söyleşide verdiği isim üzerine Toza Sor'u okur ve çok beğenir.. Kitabı tekrar basmaya karar verir.. İnanabilecek misin bilmiyorum ama Charles Bukowsi'nin ilk kez John Fante'yi keşfettiği günden o güne yaklaşık kırk yıl geçmiştir. Kitabın ilk baskısının 600 tane kadar olduğu anlaşılır. Editör yeni basım için Charles Bukowski'den önsöz yazmasını ister. Bukowski memnuniyetle övgü dolu bir önsöz yazar.. Bu arada öğrenirler ki John Fante ileri derecede şeker hastalığından dolayı gözleri kör olmuştur, bacakları kesilmiştir, hastanede yatmaktadır.. John Fante, Bukowski'nin yazdığı önsözden ziyadesiyle etkilenmiş. ve kendisiyle tanışmak istemektedir.. Doktorların artık fazla ömrü kalmadığını söyledikleri sevdiği yazarı yaşamının son günlerinde hastanede ziyaret eder Charles Bukowski.. Şöyle anlatır John Fante'yi: "Ufacık bir adam yatıyordu çarşafın altında.. Bacaklarından geriye pek bir şey kalmamıştı........ Fakat olağanüstü bir yüzü vardı, küçük bir buldog yüzü. Müthiş bir azamet vardı o yüzde. "cesaret" daha müşfik bir söz..... " Ölmek üzere olan bir adamın mutluluğunu ve belki tarihinin derinliklerinde unutulup gidecek bir yazarı tekrar edebiyat dünyasına kazandırmanın güzelliğini düşünsene.. Mutlu ölmüştür John Fante.. Kesin.. Böyleyken böyledir işte.. Ne diyeceksin şimdi? Charles Bukowski yaşam tarzı veya küfürlü yazılar yazıyor diye tu kaka denilecek bir yazar değildir.. Bilakis hergün evimize giren gazetelerdeki ya da televizyondan gözümüze gözümüze sokulan rezillikleri seyredeceğimize, Bukowski ve Fante'nin kitaplarını okusak ve okuduğumuzu göğsümüzü gere gere söyleyebilsek keşke.. Hey! Ben John Fante'yi yazacaktım.. Bu yazı Charles Bukowski'ye bir güzelleme oldu iyi mi? Hoppala! Ben ne yaptım gene şimdi?
Vildan Selam,
YanıtlaSilGüneyde sahile uzanmış kitaplarımız okuyorduk, bir ara arkadaşıma ne okuyorsun dedim elindeki almanca kitabı göstererek, Bukowski dedi, neyi anlatıyor dedim "kadınları" dedi, yaa! dedim bir paragraf çevir o zaman, sahilde anında bir çeviri yaptı almancadan, açık bir sahne seçmişti arkadaş, "vayy!" dedim "bu adam Türkiye'de iş yapar" o kış ilk kitabını gördüm kitapçı raflarında, ilk çeviri, sonra, sonrası malum aldı başını gitti, herhalde onlarca çevrilmiş kitabı vardır, zaman zaman döner döner bu çevirileri okurum, yalın yazmak diye bir şey varsa, doğrudan bodoslama tam kalbine doğru okurun, işte o Bukowski'dir, at yarışlarının hastasıdır, Kasabanın en Güzel Kızı favorimdir, böyle, Saygılar...
çok severim hem fanteyi hem bukowskiyi. ekmek arası ne güzeldir defalarca okunası! ustaların önünde saygıyla eğilelim bir kere daha.. teşekkür ederiz ayrıca yazı için, eline sağlık :)
YanıtlaSil