14 Eylül 2010 Salı

Hayat Fena Halde Futbola Benzer. Çünkü Top Her Zaman Beklediğin Köşeden Gelmez.

İnanamıyorum. Ben futbolun f'sinden anlamam derken, iki günde bir futbolla ilgili yazı yazıyorum. İyi ama nasıl atlarım bu haberi? Şu yukarıdaki siyah beyaz fotoğraftakilerden biri kim biliyor musun? 1913-1960 yılları arasında yaşamış, 1957 yılında Nobel Edebiyat ödülü kazanmış, insanın var oluşunun ve uyumsuzluğunun peşinde kalem oynatmış biri.. Kim mi? Albert Camus! Cezayir Üniversitesi'ne giderken okul takımının kaleciliğini yapmış iyi mi? Vay canına sayın seyirciler... Albert Camus bir futbol takımının kalecisiydi demek ki? Kaleci nasıl biridir ki? Şöyle hemen kaleci deyince ne geliyor aklıma arka arkaya sıralasam sözgelimi... Neler gelir aklıma? Şimdi televizyonda Bursaspor ile İspanyol Valencia'nın maçı var. Bakıyorum sahaya.. Özellikle kaleciyi izliyorum sürekli... Hepsi aynı takımın oyuncuları oldukları halde kalecinin formasının farklı... Sanki ayrıcalıklıymış, sanki tek adammış gibi... Diğer oyuncularla karıştırılma ihtimali sıfır... Acaba bu durum güçlü mü hissettirir kendini? Yoksa oyun boyunca diğer arkadaşları koca sahada top koştururken kaleci kendi kale alanı içinde kalıyor ya yalnızlık duygusu içinde olabilir mi?


Bence kaleci genelde yalnızlık duygusu içindedir. Hatta kendini o farklı formasıyla yabancı gibi bile hissedebilir. Albet Camus'un Yabancı adlı kitabı aklıma geldi şimdi.. Kaleci top kurtaracak.. Kaleye top sokmayacak... İşi bu.. İyi de top her zaman beklediği yerden gelmiyor ki... Aynı hayat gibi... Sen istediğin kadar plan yap... Hayat kendi mecrasında akmıyor mu? Aynen öyle sanki... Dar Alanda Kısa Paslaşmalar adlı filmde, Esnafspor'u hatırladın mı? "Hayat fena halde futbola benzer" o filmin resmen sloganıydı... Albert Camus kaleciliği çok severmiş. Ve ilginç bir söz söylemiş... "Ahlaka dair bildiğim ne varsa futboldan öğrendim. Çünkü top hiç bir zaman beklediğim köşeden gelmedi." Ben var ya uzatmadan kısa keseyim sözü... Futbolun f'sinden anlamayarak bu kadar cümle uydurdum ya pes vallahi... Futboldan anlayıp bu yazıma denk gelenler, kıs kıs gülecekler bana eminim... Ne bileyim? 20. yüzyılın en önemli Fransız yazarlarından koskoca Albert Camus'nun tutkulu bir futbol kalecisi olduğunu duyunca iki kelam etmek içimden geldi. Sonra üzerinde düşündükçe inanmaya başladım. Hayat fena halde futbola benziyor sahiden. Top her zaman gelmiyor ki beklediğin köşeden. Sadece maçta değil hayatta da bilirsin insan ummadığı acı golleri yiyebiliyor durup dururken... İşte o zaman kendini bir kaleci gibi çaresiz, yalnız ve yabancı hissedebiliyor. Hoppala... Ben şimdi kaleciyi anlatmaya çalışıyordum. İyi de topu neden böyle hüzünlü bir köşeye sürdüm. Ben yazmıyorum, klavye kendi kendine böyle yazıyor diyeyim bari... Ne bileyim? Yazdıkça cümleler böyle dökülüyor.

Bilmediğim bir konuda ahkam kesiyorum ya eğer kusurum olduysa affetsin okuyanlar beni... Aaa! Ne diyeceğim... Birinin daha kaleci olduğunu öğrendim bu arada. Yooo... Merak etme hakkında bir şey yazmayacağım. Bilmiyorsan bil isterim ama... Kimmiş biliyor musun? Che Guevera.. Yaaa... Of! Şimdi müsaade etsen de anlatsam keşke... Hayatta en büyük hayalim ne biliyor musun? Yok canım... Kaleci olmak değil elbette... Şeeyyy! Ben Ernesto Che Guevera gibi motorsikletle Güney Amerika'yı dolaşmak istiyorum. Biliyorum. Bana "Yok artık bu kadar da hayallerde yaşanmaz!" diyorsundur.. Hatta ardından koca bir "Pes!" ünlemesi ekliyorsundur... Ne var? Yapamasam bile hayal ediyorum... Off! Peki tamam. Konuyu burada kesiyorum.

Okuduğum gazete haberi - http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=2620

10 yorum:

  1. Çok güzel bir yazıydı, bundan sonra takipçinizim. Stanley Kubrick hakkında yazılarınızda başarılıydı.

    M & S

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim M&S
    Umarım tam isminizi öğrenebilirim ilerde:)
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  3. İlk başta hayatla alakasız görünse de, düşününce doğru gelen bir söz bu. Kalecilere karşılaşılan takıma göre bazen hiç iş düşmez bazen de çok iş düşer. Genelde yaptıkları hataya hoşgörüyle yaklaşılması daha da zordur. Çünkü kaleyi, en kıymetli mevkiyi korurlar. En ufak hatalarında 11 adamın emeğini boşa çıkarabilirler. Belki Camus de kendinde hata yapma hakkının olmamasını, Yabancı'daki gibi annesi öldüğündeki duyarsızlığının bile davasında bir koz olarak kullanılmasını buna bağlamıştır. Kim bilir?

    YanıtlaSil
  4. Merhaba Burcu,
    Bu hoş yorumunuzu okuyunca ne geldi aklıma biliyor musunuz? "Keşke Burcu ile Camus'un kaleciliğinden, yazdığı Yabancı adlı romana gönderme yaparak keyifli bir geyik muhabbeti yapsak" diye içimden geçirdim. Ne hoş olurdu! Bu kitabı okumayanlar vardır diye burada açık açık yazamayız. Fakat son cümlenize katıldığımı söyleyebilirim. Düşündükçe anlıyorum ki kaleci top peşinde koşturmasa da işi pek bir mühim. Asla hata kabul etmiyor. O farklı forması ve kendi kısıtlı alanıyla yalnız hatta yabancı kalabiliyor. Golleri kurtarırsa şahane... Amaaa.. Eğer golleri yerse Yabancı'daki gibi umursamaz, aldırmaz, duyarsız olması mümkün mü?
    Neyse keseyim burada.. Hoş bir yorum yazmışsınız Burcu... Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  5. Evet siz de çok güzel bir noktaya değinmişsiniz. Meursault gibi duyarsız olmak mümkün mü, tribünler bırakmaz valla :)

    YanıtlaSil
  6. Pes diyenlerdenim :) Ama size değil hayal gücünüze... Ne kadar zengin, ne kadar renkli. Kıskansam mı acaba? Ama yok yok, bana yakışmaz. Şey, belki biraz :)

    Kaleciliğin en zor yanlarından birisi de bir maçla kahraman bir maçla yerle yeksan olabilmeleridir. Zor zanaat vesselam.

    Che ve Camus'a çok şaşırdım bu arada. Camus'ın sözü de pek şıkmış hani. Onu da kıskansam mı? :)

    YanıtlaSil
  7. Aynen öyle valla Burcu:) Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  8. Aman Mit, koskoca kitap yazmış birinin benim gibi blog yazanı kıskanması ne büyük keyif:)) Kıskanın vallahi... Ne güzel, iyi bari:))

    YanıtlaSil
  9. http://www.insanokur.org/?p=7197 Peter Handke'nin ünlü bir eseridir: "Kalecinin penaltı Anındaki Endişesi" doğrudan futbol ile ilgili değil ama futbol terimleri ve kaleciler üzerinden toplum-insan ilişkisi irdelenmekte.
    Bir de, Eduardo Galeano'nun Gölgede ve Güneşte Futbol" u var. O da, 'futbolunm yalnızca futbol olmadığı'nı Latin Amerikan usulunce anlatıyor.
    Kaleciler yalnızdır, tektir. Sevincini de üzüntüsünü de tek başına yaşar. Ehh biraz kalecilik yapmışlığım vardır iyi bilirim.:))

    YanıtlaSil
  10. Selam Avram,
    Futbolla hiç ilgim yok derken sayenizde epey bilgim oldu. Teşekkür ederim:)

    YanıtlaSil