Denizle top oynadın mı hiç? Şimdi "Bu mevsimde denizle top oynamak nerden aklına geldi?" diyeceksen lütfen deme... Sabah erken uyanmıştım. Uzaktan denize bakıyordum. Hafıza ne tuhaf bir kutudur bilirsin. Durup dururken şaşırtır insanı... Ne bileyim? Öylee denize bakarken aklıma geliverdi. Heyy! Denizle top oynanır tabii. Hele patlak, mavi bir topsa eğer... Sahil boyunca yürürken topa vurursun, dalgalara gider... Deniz dalgalarıyla yeniden sana atar topu... Sonra gene paslaşırsınız.. Sonuncusunda biraz hızlı vurursun, top dalgaların uzağına düşer... Deniz şahsi oynamaya başlar... Topu alıp götürür... Bir daha sana vermez... Dinler misin? Öykü bu ya.........
Yanlız kalmak istiyorsun... Arkadaşından yazlık evinin anahtarını istiyorsun... O da soru sormadan veriyor evinin anahtarını sana... Biraz bozuluyorsun aslında... Neden kaçmak istiyorsun yazlığa diye bir sorsa ya... Sormuyor. Eve gidiyorsun. Evin her tarafı beyaz çarşaflarla örtülü. Perdeler, sıkı sıkıya kapanmış, camlar, kapılar kepengli kitli... Nasıl ihtiyacın var yalnız kalmaya... Kendine, kendi kendine yettiğini ispatlamaya... Bu bir moral kampı... Oh! Kimseye ihtiyacın yok.. Hele "O"na hiç... Getirdiğin yiyeceklerden yiyiyorsun. Denizle bir kerecik top oynuyorsun.
Radyoda "Yeşil ayna takıldın mı beline?" türküsü çalıyor. "Gelin kurban olam tatlı diline"... Şakir Öner Gülhan söylüyor, tuhaf oluyorsun. Evi yavaş yavaş incelemeye ve karıştırmaya başlıyorsun. Bir plak kutusu buluyorsun. İçinde "naylon muhafaza yapraklara" dizilmiş 45'likler. Pikap çalışmıyor. Sen plaklara bakıp anımsadıklarını söylemeye başlıyorsun. Ömür Göksel'den "Satmışım anasını ben bu dünyanın"... Erdem Alkın, Fatoş Balkır, Rezzan Yücel... Ve Gökben'den... "Şiribim şiribom şiribinbimbim borobom, dabaday daba dayday, dabadaba day day ay ay"... Hahaha... Çok saçma... Sanki zaman bu dolaba saklanmış, açınca çıkıverdi. Sanki bir kapak daha var. Açınca içinden Kemalettin Tuğcu'nun çocuk kitapları çıkacak.
Aslında şeytan ne diyor biliyor musun? Dolabın içine gir ve zaman dursun. Gerçekten dolabın içine girmekten korktuğundan mıdır ne kendini deniz kenarına atıyorsun. Deniz gene pas veriyor sana. İki gün önce alıp götürdüğü patlak topu dalgalarıyla önüne atıyor. Oynamak istemiyorsun. Topu alıp denizin erişemeyeceği bir yere koyuyorsun. Biraz önce karıştırdığın plaklardaki şarkılardan bağıra bağıra söylemeye başlıyorsun... "Onda bunda şundadır, şunda bundaa ondadııır, mavi boncuk kimdeysee, benim gönlüm ondadır."... Asu Maralman... "Olur olur bal gibi oluuur... Kim demiş ki olmas diyeee, yeter ki seen"... Rüçhan Çamay "Parra parra parra"... Rezzan Yücel... "Sen iyisi mi çaal sööle"... Cem Karaca, "İlyas Temel Süreyya".... Erkin Baba "Sen yoksun aramızda, şüphe var kanımızdaa"... Timur Selçuk "Beni köör kuyuulardaağğ"... Son olarak Tanju Okan'dan bir parça... "Çocukluğum, çocukluğuum, bir boşluk vaar, dolduramıyorum. O zamanlardan yasaklamışalar, ağlayamıyoruuumm"... Hıçkırmakla böğürme arası tuhaf sesler çıkarıyorsun ama sen de ağlayamıyorsun... Aklına bir kaç dize geliyor... "Ahmakıslatan değilim dedi... İnandım o yağmura... Ve ıslandım tam bir ahmak gibi"... Eve dönüyorsun. TRT1 hava ve yol durumunu verirken radyoda... "Mazıdağı mevkiindeki heyelan durumu nedeniyle......." Uyuyorsun. "Ve bugün sabah... Herşeyden habersiz yanımda yatan... Ölü bedenimle uyandım."
BİTTİ
Hımm.. Şimdi ben ne yaptım biliyor musun? Atilla Atalay'ın dünyalar güzeli bir öyküsü vardır. Saklambaç... Öykü bu kadar değildir tabii ve böyle hiç değildir.. Ne ego savaşları vardır aslında bu öykünün içinde... Okuyunca nasıl çeki taşı bırakır insanın yüreğine gene... Ve öykünün asıl oyunu, adı üstünde Saklambaç'tır. Yok, ben oralara girmek istemedim. Zaten öyküyü anlatmak değildi ki benim niyetim. Öykünün şarkı yoğun bölümlerini ve bir de denizle top oynama hikayesini aldım... Çok severim bu bölümlerdeki halleri... Ayrıca öykü bahanesiyle eski şarkı ve şarkıcıları da hatırlamak istedim. Yazdığım yazının içine Numan Serteli'nin sevdiğim iki naikusunu kattım. Ve sonu farklı bambaşka bir öykü yarattım. Yazarlar affetsin beni... Orijinalini okumak isteyen ki illa okunmalıdır. Atilla Atalay'ın Civciv Kutusu adlı kitabını edinsin. 169. sayfadadır bu öykü... İçine gömülsün... Numan Serteli haiku ve naikuları için de sevdiğim bloglardaki mümkünmertebe'yi bir zahmet ziyaret ediversin. Eee... Adres gösterdim işte... Bu yaptığım suç olabilir mi? Şeyy... Sabah sabah canım oynamak istemişti de... Bu havada denizle top oynayamayacağıma göre, oynadım yazarların cümleleriyle... Yaa... Böyleyken böyle işte.
Bu sabah ustalar gelecek. Erkenden uyandım. hemen sahile indim. Onlara simit mimit aldım. pek severim sahilde simitle çay içmeyi. Ama vakit yok. Kaç kere gelip beni bulamayıp merdevenlerde beklediler. Kiminde iki dk. için alışverişte idim.. kiminde tatlı uykumun en dip basamaklarında idim de Vildanın ısrarlı telefonuyla sabah sabah niye aradın ki diye üçüncü boyut sesimle açmış..Yine Vildanın azar tonlu ama izmiti iki kere tavaf etmiş şenşakrak sesi ile bilincimi aralamış.. gidip merdivenlere yayılmış ustalara zor aralayabidiğim tek tek gözümle kapıyı açıp..şamata günaydınlara arkamı dönüp.. aynı rüyama geri düşüp oradan tekrar hayata ve normale döndüğümde..bu sefer beni esir alan günlük işlerin pençesinden bir ara kolumu kurtarıp Vildanın bloguna acele ile göz atmışımdir.
YanıtlaSilTelaşlı bir bir sabahtayım bugun.
Yine kaçak göçek hayal kahveme göz atmamla.. şok oldum.
Diyordu ki..
"Ve bugün sabah... Herşeyden habersiz yanımda yatan... Ölü bedenimle uyandım."
O şokla siz olsanın ne yapardınız yani.
Sabah sabah .. töğbe yani. Tel açmama ramak kalmıştı ki..sağduyumu duydum.
-O vildan değildir. dedi.
Merakla baştan okudum yazını Vildan. Vaziyeti çaktım çakmasına da bu sefer başka bir merak oluştu. Kuzum kim bu Atilla Atalay. Ne cok bahsediyorsun kitaplarından. Ben neden bilmiyorum.
Hangi kitabından başlamalıyım. Sendekilerden verirmisin. Heryerde okunurmu. Başucumda mı durmalı. Ustalardan öncemi ustalardan sonramı okumalıyım..filan gibi sorular aklımda anafor yaratıp başka soruların anaforunda kaybolup gittiler..
Ben ne diyecektim ki aslında??..Unuttum bak.
En iyisi neşeli..sağlıklı..güzel haberlerle dolu bereketli günlerr..:)
Efendim, A.Atalay'ın bu öyküsünü ben epey bir zamandır bulmaya çalışıyordum. Demek Civciv kutusu kitabında geçiyormuş. Bunu bulayım hemen :) Yazarın TÜYAP Kitap fuarında imza şeysi olacakmış. Haberiniz olsun :))
YanıtlaSilMerhaba Dilek,
YanıtlaSilYaa, ben de farkındayım. Valla Atilla Atalay'ın kendi bloğunda bu kadar öyküsü yok:)Ama seviyorum ne yapabilirim öykülerini... Öykücüyüm ben... Öykü severim. Öykü özlerim:)Sait Faik ve Atilla Atalay'ın bazı öykülerini ise hep özlerim.
Burada işin suyunu çıkardım galiba.. Koskoca yazarın öyküsünden istediğim cümleleri kullanarak başka bir öykü yaptım. Öykünün iki yerine Numan Serteli'nin dizelerini kattım.
Senin okuduğun o dize "Ve bugün sabah... Herşeyden habersiz yanımda yatan... Ölü bedenimle uyandım." Numan Serteli'nin dizeleri...
Nasıl yani.. Sen, Atilla Atalay'ı bilmiyor musun? Yaa... Yoksa sadece ben mi okuyorum öykülerini? Sahi mi? Peki Numan Serteli'yi? Yok artık... İnanmıyorum Dilek, öyle mi?
Nasıl yani:)))
Selam Tomrukcan,
YanıtlaSilEvet Civciv Kutusu'ndaymış:)
Of! Biliyorum imza şeysini... Hatta 1 saat içinde yapılacakmış ya, acaba benimle tanışmak için mi düzenledi diye düşünmedim değil:) Çünkü Kalbin Böcüüğünü benim için hazırladığına eminim:))Sevdiğim öyküler bu kadar mı denk gelir?
Heyhat, buradan duyurayım, gidemeyeceğim ama.. Kısmetse, seyahat görünüyor o tarihte... Zaten yeni kitabını bekliyorum. Yeni kitabının imza şeysi olur elbette:))