17. Adana Uluslararası Altın Koza Film Festivali'nin galibi Semih Kaplanoğlu'nun Bal adlı filmi olmuş. Aynı film 60. Uluslararası Berlin Film Festivali'nde de Altın Ayı ödülünü almıştı. Ne hoş! Semih Kaplanoğlu için ne keyifli bir durumdur kim bilir? Ohh! Çok sevinmeli ve sonuna kadar keyfini sürmeli bence.. Şahane! Kendisini bilmiyorum ama Berlin Film Festivali'nde Bal'ın ödül almasına memleketim adına ben o kadar mutlu olmuştum ki anlatamam. Memleketimin insanlarının çevirdiği filmlerin dünyanın her yerinde izlenmesini, yazarlarımızın kitaplarının dünyanın her yerinde okunmasını, şarkılarımızın dinlenmesini çok arzu ediyorum. Başka ulusların filmlerini izlediğim ya da yazarlarının kitaplarını okuduğum, müziklerini dinlediğim zaman, ne olursa olsun o ülke ile mutlaka bir yakınlaşma hissediyorum. Bir ülkenin tanıtılması için bundan daha güzel bir yol olabilir mi? Sinema, edebiyat, müzik sayesinde diğer memleketlerin insanları ilgili ülkenin diline, dinine, kültürüne, güzelliğine ya da olumsuzluklarına daha fazla aşina oluyorlar ve ülke menfaatine resmen koskocaman bir kulis meydana gelebiliyor.
Bence yurt dışına iş yapan sinemacılara, yazarlara ve müzisyenlere Kültür Bakanlığı iş yapma kolaylığı sağlamalı. Bu insanları sonuna kadar teşvik etmeli. Belki vardır böyle destekler de ben bilmiyorumdur tabii... Sinema ile ilgilenen yönetmen, oyuncu, senarist, sinema yazarı, sinema eleştirmeni vesaire ya da kitabı yurt dışında satılan yazarlardan, çizerlerden, müzisyenlerden vize isteniyor mudur acaba? Olamaz... Vize için bu insanlar uğraştırılabilir mi? Vergi de ödemeseler keşke... Ne olacak ki? Daha ne yapsınlar? Memlekete bundan daha büyük güzellik ve katkı olabilir mi? Düşünsene... Ayrıca hayatımızı daha yaşanır kılan, eşsiz kılan insanlar bunlar... Sanatçılar... Ya da sanatın bir dalının gelişmesine hizmet eden kişiler...
Şimdi Sait Faik'in Sivriada Günleri adlı öyküsü buraya tam denk düşmedi mi? Hatırlasana, yazar balıkçıların arasında yaşamaya başlamıştır. Bir gün bir martının çırpınışını ve ölüşünü görür. Diğerleri için çok doğal bir durumken yazar martının ölümünden çok etkilenir. İş yapamaz. Çalışamaz bir süre... Sadece düşünüp hayal kurar. Balıkçıların canı sıkılır bu duruma tabii... Kendileri çalışırken, yazar ise çalışmayan öyyyle durup hayal kuran biridir. İçin için kızarlar yazara... Amaaa... Akşam iş bitip ateşin başına oturunca, yazar martının ölümü üzerine hayali bir öykü anlatır ki yorgun insanlara... Oy! Oy! Oy! Tüm gün çalışıp yorgun düşen ve yazara çalışmıyor diye diş bileyenler anlarlar ki çalışmasa da, avlanmasa da, hayal gören, bir martının ardından hüzünlenen, öyküler yazan, şarkılar, türküler söyleyen haydi konumuza uygun düşsün diye bir ekleme de ben yapayım sinemaya hizmet eden böyle insanlara ihtiyaç vardır.. Sonra ne yaparlar biliyor musun? Sabah balığa giderken yazarı uyandırmazlar... Bilirler ki akşam ateşin başına geçtiklerinde, onlara üzülme veya sevinme duyguları veren türküler, öyküler dinleyecekler.. Ya da filmler seyredecekler...
İnan Semih Kaplanoğlu'nun başarılarının sevincini sanki ben kazanmışım gibi yüreğimde hissediyorum. Ve bize üzülme ve sevinme duyguları veren tüm sanat dallarına hizmet eden insanların işlerini kolaylaştırıcı ve yollarını açıcı ne gerekirse fazlasıyla yapılmasını hayal ediyor ve yürekten diliyorum.
Bence yurt dışına iş yapan sinemacılara, yazarlara ve müzisyenlere Kültür Bakanlığı iş yapma kolaylığı sağlamalı. Bu insanları sonuna kadar teşvik etmeli. Belki vardır böyle destekler de ben bilmiyorumdur tabii... Sinema ile ilgilenen yönetmen, oyuncu, senarist, sinema yazarı, sinema eleştirmeni vesaire ya da kitabı yurt dışında satılan yazarlardan, çizerlerden, müzisyenlerden vize isteniyor mudur acaba? Olamaz... Vize için bu insanlar uğraştırılabilir mi? Vergi de ödemeseler keşke... Ne olacak ki? Daha ne yapsınlar? Memlekete bundan daha büyük güzellik ve katkı olabilir mi? Düşünsene... Ayrıca hayatımızı daha yaşanır kılan, eşsiz kılan insanlar bunlar... Sanatçılar... Ya da sanatın bir dalının gelişmesine hizmet eden kişiler...
Şimdi Sait Faik'in Sivriada Günleri adlı öyküsü buraya tam denk düşmedi mi? Hatırlasana, yazar balıkçıların arasında yaşamaya başlamıştır. Bir gün bir martının çırpınışını ve ölüşünü görür. Diğerleri için çok doğal bir durumken yazar martının ölümünden çok etkilenir. İş yapamaz. Çalışamaz bir süre... Sadece düşünüp hayal kurar. Balıkçıların canı sıkılır bu duruma tabii... Kendileri çalışırken, yazar ise çalışmayan öyyyle durup hayal kuran biridir. İçin için kızarlar yazara... Amaaa... Akşam iş bitip ateşin başına oturunca, yazar martının ölümü üzerine hayali bir öykü anlatır ki yorgun insanlara... Oy! Oy! Oy! Tüm gün çalışıp yorgun düşen ve yazara çalışmıyor diye diş bileyenler anlarlar ki çalışmasa da, avlanmasa da, hayal gören, bir martının ardından hüzünlenen, öyküler yazan, şarkılar, türküler söyleyen haydi konumuza uygun düşsün diye bir ekleme de ben yapayım sinemaya hizmet eden böyle insanlara ihtiyaç vardır.. Sonra ne yaparlar biliyor musun? Sabah balığa giderken yazarı uyandırmazlar... Bilirler ki akşam ateşin başına geçtiklerinde, onlara üzülme veya sevinme duyguları veren türküler, öyküler dinleyecekler.. Ya da filmler seyredecekler...
İnan Semih Kaplanoğlu'nun başarılarının sevincini sanki ben kazanmışım gibi yüreğimde hissediyorum. Ve bize üzülme ve sevinme duyguları veren tüm sanat dallarına hizmet eden insanların işlerini kolaylaştırıcı ve yollarını açıcı ne gerekirse fazlasıyla yapılmasını hayal ediyor ve yürekten diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder