Son günlerde Şili'deki bakır madeninin çökmesi sonucu yerin 600 metre altında yaşam savaşı veren madencilerin kurtarılmasıyla ilgili haberler duyuyoruz ya... Bir de Çin'in Zaoyuan bölgesindeki altın madeninde çıkan yangında hayatını kaybeden madencilerden söz ediliyor. Bu haberleri duydukça aynı yakın zamanlarda Zonguldak maden ocağında göçük altında kalan madencilerimizi duyduğumda olduğu gibi yüreğim acıdı yemin ederim. İçim kararmış halde kitaplarımın yanına geldim. Gözüm Kalbin Böcüü'ğünü aradı. Yok... Aradım yoktu hiçbir yerde. Aklıma geldi. Ofiste. Hımm... Ofiste kalmış. Yıkıldım. Şimdi o güzeller güzeli Fabriga adlı öyküsünü okusam, ruhuma ne iyi gelecekti. Sonra nasıl olduysa, Sıdıka- Öpücük Balığı- Fabriga adlı kitabıyla göz göze geldik. Tabi ya, nasıl düşünemedim. Fabriga adlı öyküsü ilkin bu kitapta yer almıştı. Ne öyküydü ama. Hani derler ya gerçek hayattan uyarlanmıştır. Ta kendisi. Hatta daha ötesi. Bu öykü Atilla Atalay'ın öz be öz dedesinin hikayesi. Öykü çok eski zamanlara götürür bizi. Taa 1937 lere. Atatürk hayattadır. Başvekil İsmet İnönü'dür. Onüç hanelik Karabük Köyü'nün başına resmen devlet kuşu konmuştur. Bu yere Karabük Demir ve Çelik fabrikalarının temeli atılmaya karar verilmiştir. Atilla Atalay'ın o etkili cümleleri ile büyükbabası Emiroğlu Mehmet'in taa kuruluşundan itibaren, fabrikayla paralel giden hayat öyküsünü okuruz. İşe girişini, ilk günler fabrikada çalışan gençlerde baş gösteren tuhaflıkları, sonra dumanlara, ateş ırmaklarına, yüzleri yapış yapış isli hallerine alışmalarını, "odunun eyisi meşe, evin eyisi köşe, gızın iyisi Ayşe" diyerekten Bıçakçının Ayşe ile evlenişini okuruz keyifle. Fabrikada çalıştığı bölümün adı da Ayşe'dir iyi mi? Çünkü fabrikanın bölümlerine nedense, Ayşe, Zeynep gibi kız isimleri verilmektedir. Okuruz okuruz... Mühendis toruna kadar geliriz. Zaten o mühendis torununun, kimi güldüren kimi hüzünlendiren anlatımıyla tanıdığımız büyükbabanın ruhuna sonunda saygıyla rahmet göndeririz.
Yok.. Devamını getirip yazamayacağım... Çünkü çok işim var. Çıkmalıyım. Kitabın arkasındaki cümleleri buraya aktaracağım. Şahane bir öyküdür. Zaman gene bu öykü zamanı işte. Mutlaka okumalı. Kitabın arka kapağındaki cümleler ise şöyle: "Tuhaftı... Sanki herkes 'fabrıga'nın gizli bir işaretini taşıyordu... Orkestra, kimselerin duyamadığı tılsımlı bir fabrika sireni çalıyor; yaşamın vardiyasını değiştiriyordu... O an, 'ağır sanayii'nin, olanca ağırlığı üstüme çöktü... Kendimi de fabrikanın bir ürünü gibi duyumsadım... Bir an için, 'fabrıga'nın yaşamımızda hiç olmadığını düşündüm... Sonra, önce senin, ardından diğerlerinin gülümseyen 'düğünlü' yüzlerine baktım... Baktım ve 'fabrıga'nın başka bir şey değil, biz olduğumuza karar verdim... Çocukluğumdan beri pek sevmediğim, o koca, dumanlı deve ait yüksek fırınların, niye Ayşe, Ülkü, Zeynep gibi insan isimleri taşıdığını çözdüm. " Ah canım yaa... Şahane bir öyküdür. Dünyanın her yerindeki maden ocaklarında çalışan maden işçilerine ithaf edilesidir.
Hep okuma vakti olmaz. Biraz da yazma vakti vardır. Artık sadece yazılrınız bu bilogta yayınlanmamalı. Ayrıca somut, elle tutulur, kokusunu içinize çakaceğiniz bir kitap haline gelmeli. Ben de haddimi aşarak bir kitap tasarımı hazırladım. Henüz tam yerine oturmadı ama, kademe kademe geliştirerek son haline getirilecektir. İlk aşamada 20 x 20 ebadında kare biciminde böyle bir kitap orjinal olabilir mi? İçindeki yazılar karnıyarık dediğimiz biçimde iki sütuna yazılar akacqaktır. Her sayfada olmasa bile yazılarla ilgili el çizimleri olacamktır ve siyah beyaz nostaljisini bizlere yaşatacaktır.
YanıtlaSilKitap ilk önce bin tane basılması düşünülmeli, gerektiğinde iyi bir fizilite yaptıktan sonra sponsor da devreye girebilmelidir. (Sponsor olarak Kuru Kahveci Mehmed Efendi ve Mahdumlarının bir katkısı olabilir mi?) Bir şekilde bu kitap yayın hayatına kazandırılmalıdır. Sürçü lisan ettiysem affola.. (Kitabın ön kapak tasarımını görebilirsiniz.) İşte adres; http://mefkuremiz.blogspot.com/
Hayal Kahvem'de şu vakitte bir türk kahvesini keyifle höpürdetiyorum.
YanıtlaSilMerhaba Profösör,
YanıtlaSilSabah çok erken çıkmam gerekiyordu. Size cevapta geciktim. Kusuruma bakmayın.
İnanın çok şaşırdım. Nasıl emek vermişsiniz. Öncelikle Hayal Kahvem'e gösterdiğiniz ilgi ve destek için tüm yüreğimle teşekkür ediyorum. Sizin gibi birinin Hayal Kahvem'deki yazıları beğenmesi yeterince onur benim için. Sağolun.
Profösör, kitap için henüz çok erken olduğunu düşünüyorum. Daha şunun şurasında bir buçuk- iki yıldır yazmaya başladım. Hem üzerinde hiç çalışmadığım, yazıp hemen yayınlanan yazılar bunlar. Hele biraz daha pişeyim. Yazı yazmayı geliştireyim. Hayal Kahvem'e verdiğiniz moralle umarım yazı ilgim üzerine daha çok eğilir ve geliştiririm.
Tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
Saygı ve sevgilerimle,